YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Hükümet, doğal olarak, Trump’ın planına karşı çıktı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Tehcir meselesi ne bölgenin ne bizim kabul edebileceğimiz bir durum. Bunu düşünmek bile abesle iştigal. Tartışmaya açılması bile yanlış.” Evet tartışmaya açılması bile yanlış. Ancak ‘tehcir’ ifadesini görünce aldı beni bir düşünce.

Tüm bunlardan sonra, yani Kavala, Mater, Kahraman, Özerden, Atalay haksız olduğu ayan beyan ortada olan bir suçlamayla hapiste tutulurken bir de Ayşe Barım’ın tutuklanması, iktidarın hiç de demokratikleşme gibi bir niyetinin olmadığını kanıtlıyor. Kanıtlamak için daha ne yapması lazım, onu da bilmiyorum. Her gün bir belediyeye kayyım atanıyor, bir ya da birkaç gazeteci gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Bu tablo içinde, Kürt meselesinde, adı ‘süreç’ olmayan, ne diyelim, hamleler yürütülüyor.

Konuşma pek çok açıdan çarpıcıydı. Takuhi Tovmasyan 1915 koşullarında yitip giden Mardig amcasının trajik hikâyesini anlatırken, hem o dönemi tek bir kişinin üzerinden tüm ağırlığıyla tarif etmiş oldu, hem de Hrant Dink’le sohbetlerinden yola çıkarak, bundan sonraki gayesini ve –Allah gecinden versin– vasiyetini paylaştı. Neydi bu gaye ya da vasiyet? Sözü Takuhi Tovmasyan’a, Hrant’a ve bize seslendiği pasajlara bırakayım...

Hrant Ahparig, seneye belki daha güzel haberlerle bitiririm bu mektubu. Umut etmekten ve mücadeleden vazgeçmiyor seni sevenler.

İktidar kanadı tüm bu gelişmelere ‘süreç’ ya da ‘açılım’ demekten imtina ediyor. Böyle olunca, ne diyeceğimizi biz de bilmiyoruz. İmralı’daki ilk görüşmeden sonra yapılan açıklamada Öcalan’ın ağzından verilen mesajlarda şu cümleler önemliydi: “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.” Bu paradigmanın ne olduğu tam olarak anlaşılabilmiş değil. Beri yandan CHP tüm bu gelişmelerin, Erdoğan’ın görev süresiyle ilgili bir Anayasa değişikliğine bağlanmaması şartını öne sürüyor ki bu da anlaşılır bir şey. Her şeyi bu kadar basit açıklayamayız belki de. Kimi iddialara göre Öcalan, “Ben buradan çıkmayabilirim, bunu gündeme getirmeyin, bu tartışma konusu olmasın, yeter ki bu mesele çözülsün” demiş, ne kadar doğru şu an bilemiyoruz. Peki ne biliyoruz?

Önce Öcalan’ın “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” cümlesi üzerinde durmak gerekiyor. Evet belli ki Öcalan ne ölçüde olduğunu bilemesek de bazı adımlar atmaya hazır. Ancak Kandil bunu kabul edecek mi? “Ehil” kelimesi burada belli ki özenle seçilmiş, “Bu ehliyete sahibim” demeye getiriyor Öcalan. İkinci kritik cümle ise şöyle: “Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” Buradan kendi adıma şu anlamı ya da mesajı çıkarıyorum: “Heyet burada söylenenlerin ötesindeki bazı sözlerimi devlet ve hükümet ile paylaşacaktır. Mutabakat sağlanırsa gereken çağrıyı yapmaya hazırım”

‘Yetvart’ otantik bir Ermeni ismi değildir; Batı Hıristiyan dünyasına ait ‘Edward’ın bu topraklara, bu toprakların Ermenilerine uyarlanmış hâlidir. Yaygınlaşması daha çok 1800’lerdedir. Daha erken tarihlerde de Yetvart’a rastlanır ama Ermenilerin çocuklarına bu ismi koyması, son 100-150 yılda yaygınlaşmıştır. O yüzden, iki Yetvart birbirimizi bulduk mu kolay kolay kaybetmeyiz ya da zihnimizden çıkarmayız.

HTŞ’nin eskiye kıyasla daha ılımlı mesajlar vermesi pek çok çevrede büyük bir şüpheyle karşılanıyor. Haksız sayılmazlar. Beri yandan Suriye’nin bir Afganistan olmadığını, gerek toplum yapısı, gerek büyük güçlerin hesapları nedeniyle yeni iktidar yapısının Batı’yla bir tür ilişki biçimi geliştirmesi gerekeceğini söyleyenler de var. Bu da elbette şu soruyu akla getiriyor: Nereye kadar ve ne zamana kadar? Sorular ve kaygılar çok. Suriye’nin çökmüş durumdaki ekonomisi ve petrol kaynakları da hesaba katıldığında uluslararası güçlerin mutlaka oyunun içinde olmak isteyeceği aşikâr.

Nazar Büyüm’ün aile tarihi yakın geçmişimizin, Bekçiyan Sırpazan’ın 2017 ve 2018’de başına gelenler ise Ermeni toplumunun bugününün özeti gibidir.

Öyle görünüyor ki Bahçeli’nin “Öcalan Meclis’te konuşsun, örgütün silah bıraktığını açıklasın, umut hakkından faydalansın” diye başlattığı hamlelerin asıl amacı, Kuzey Suriye’de yani Rojava’da siyasal Kürt hareketi tarafından oluşturulan otonom yapıyı ortadan kaldırmak. Öcalan, Kandil ya da genel olarak siyasal Kürt hareketi böyle bir adım atar mı? Pek muhtemel görünmüyor. Peki diyelim ki attı, HDP ve DEM Parti’de temsilini en güçlü şekilde bulan Türkiye’deki Kürtlere ne öneriliyor? Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla hiç. Sadece Öcalan için, o da hayli belirsiz bir “umut hakkı”. Bütün bu kilitlenme gibi görünen süreç içinde, bir de İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, "Kürtler büyük bir millettir, siyasi bağımsızlığa sahip olmayan milletlerden biridir. Onlar bizim doğal müttefikimizdir" deyince tablo iyice karmaşıklaştı.