Nazar Büyüm’ün aile tarihi yakın geçmişimizin, Bekçiyan Sırpazan’ın 2017 ve 2018’de başına gelenler ise Ermeni toplumunun bugününün özeti gibidir.
21 Kasım Perşembe sabahına iki acı haberle uyandık. Gazetemizin yazarlarından Nazar Büyüm’ü 20 Kasım geceyarısı, Beşepiskopos Karekin Bekçiyan’ı 21 Kasım sabahı kaybetmiştik.
Nazar Büyüm bir süredir ciddi bir hastalıkla mücadele ediyordu. Gerek biz, gerek Hrant Dink Vakfı hem ondan, hem de kızları Ludmilla ve Milena’dan gelişmeleri öğreniyor, birbirimize moral vermeye çalışıyorduk. Nazar Abi bir ara toparlanır gibi oldu, umutlandık. Ama sonrasında onu kaybettik.
Açıkçası, hastalığını bilsek de onu kaybetmeye hiç hazır değildik. Gazetemizin ve Hrant Dink Vakfı’nın her zaman yanında olmasının yanı sıra, her zaman, fikirleriyle, önerileriyle de bizlere ufuk açmaya çalışıyordu. Son âna kadar bunu bırakmadı. Agos yazılarındaki lezzet ise bizler için bir ayrıcalıktı. Hele ki anılara daldığı o yazılar...
Anarad Hığutyun Binası’na 2015’te taşındığımızda bahçedeki nar ağacının kök bulması için nasıl da çaba göstermişti. Ama bunların hiçbirini yapmamış olsaydı bile o bizim için Nazar Ahparig’di. AnaBritannica Ansiklopedi’nin yayınmlanması için gösterdiği çabaları nasıl unutabiliriz? Ya Yurt Ansiklopedisi’ni? Tüm bu faaliyetleri gayet titiz biçimde yürütürken, 12 Eylül Darbesi’nin zor durumda bıraktığı yazarları ve çizerleri de buluşturmayı başarmıştı. Sadece bunun için bile çoktan yeri doldurulmaz bir isim olmuştu Nazar Büyüm.
Bekçiyan Sırpazan ile ayrı bir dostlukları vardı. İkisi de Tıbrevanklıydı, sınıf arkadaşıydılar. Aralarında iki yaş fark olmasına rağmen aynı sınıfta okumuş, Kevork Malikyan ve niceleriyle birlikte Tıbrevank’ın efsane nesillerinden birini oluşturmuşlardı.
Bekçiyan Sırpazan’ın İstanbul’daki sıkıntılı günlerinde yanıbaşında Nazar Büyüm vardı. Patrik Mutafyan’ın hastalığının amansız olduğu yıllardır belliydi ancak sağ olduğu için Patrik seçimi bir türlü yapılmıyordu. Toplumdaki beklentiler artık önüne geçilemez bir hâl alınca Patrik seçimi sürecine girildi ve Bekçiyan Sırpazan seçim sürecini yönetmek yani Patriklik Kaymakamı (Değabah) olmak üzere İstanbul’a davet edildi.
Ruhaniler Meclisi Bekçiyan Sırpazan’ı değabah olarak seçti ancak bir tuhaflık vardı. Sırpazan’ın görevi bir türlü resmî makamlarca onaylanmıyordu. Bekçiyan ve Nazar Büyüm bu süreçte, seçimin yapılabilmesi için büyük çaba gösterdiler. Ancak öyle anlaşılıyordu ki Ermeni toplumu içinde de Bekçiyan’a karşı anlaşılmaz bir direnç vardı.
Sonuçta, görevi İçişleri Bakanlığı tarafından onaylanmayan Bekçiyan Sırpazan hayli kırgın bir biçimde Almanya’ya döndü. Dönerken yayımladığı açıklama, önemli mesajlarla doluydu. Bu mesaja bugünkü sayımızda tekrar yer verdik. Bir bölümü aktarmak isterim:
“Dinimiz tevazu ve tahammül dini olduğu kadar sevgi ve barış dinidir. Benim mevcudiyetim zaten çok mutazarrır olmuş Ermeni toplumunda herhangi bir nedenle ve herhangi bir biçimde yeni olumsuzluklara meydan vermemelidir. Yönetimler ve cemaat geleceğe ilişkin adımlar atarken benim mevcudiyetimi bir mazeret, bir pürüz olarak görmeden o adımları atabilmelidir. Bu tür bir mazerete yer vermemek de benim anlayışım ve mükellefiyetim içindedir.”
Bekçiyan Sırpazan olanca nezaketiyle gerekli uyarılarda bulunmuştu. Nazar Büyüm de 2019 yılında Agos için kaleme aldığı ‘Rezilliğin kısa tarihi’ başlıklı makalesinde olup bitenleri özetlemişti aslında.
Nazar Büyüm Agos’ta yazmaya başladığı yıllarda ‘Gâvur olmak kolay değil’ başlıklı, iki bölümlük bir yazı kaleme almıştı. O Anadolu’daki Ermeni toplumunun yakın tarihinin özeti gibi olan o yazıdan bir bölümü paylaşıyorum:
“Babam İkinci Savaş başladıktan sonra tüm öteki gayrımüslim erkekler gibi ihtiyat askerliğine çağrılır. Meşhur 20 Kur’a Nafia askerliği... Geride kalan yedi nüfusun geçimi, 13 yaşındaki abim Hamparsum’a kalır. 40 yaşındaki babamın bu ikinci askerliğidir. Onlara silah verilmez, başlarında silahlı nöbetçiler, yol köprü inşaatı gibi işlerde çalıştırılırlar. (Bu, elbet, yaygın bilinen bir gerçektir.) Sovyet halkları Stalingrad’ı saldırgan Hitler güçlerine teslim etmeyince, devletimizin esir aldığı bu vatandaşların canı kurtulur, evlerine dönerler. (Bu da çok benimsenen bir yorumdur.)
Eve dönüşten hemen sonra Varlık Vergisi salınır. Ailenin kışlık yiyeceği olan zahireyi ambarda sakladığı gerekçesiyle komşusu tarafından ihbar edilip kışlık yiyeceğimiz de elden gidince o yılı ailem çok zor geçirir. Daha ben yokum. Anadolu’yu kasıp kavuran o insan yangınında annem yetim, babam hem yetim hem öksüz kalmıştır. Böyle üst üste gelen yıkımlar, ustaların ustası da olsa, demircilikle, nalbantlıkla geçinen babamı, ailemizi çok zor durumlarda bırakır.
Diyeceğim, yok-yoksul değiliz ama, kıt kanaat geçinen bir aileyiz.
Ben işte böyle bir ortama doğdum.”
Nazar Büyüm’ün aile tarihi yakın geçmişimizin, Bekçiyan Sırpazan’ın 2017 ve 2018’de başına gelenler ise Ermeni toplumunun bugününün özeti gibidir.
Aynı saatlerde bu hayata veda etmeleri de bize bir şey anlatıyor işte.