YETVART DANZİKYAN
“İtirazlarımızdan olumlu sonuç almayı bekliyoruz”
Açık Radyo'nun karasal yayın lisansı önceki hafta RTÜK tarafından iptal edilmişti. Açık Radyo’nun yayını da 16 Ekim Çarşamba günü saat 13.00'te kesilmişti. Gazetemiz matbaaya giderken 95.0 frekansı bir haftadır sessizdi. Açık Radyo Yayın Yönetmeni Ömer Madra, radyonun susturulmasının hemen ardından programcılar ve çok sayıda dinleyicisinin katılımıyla radyo önünde bir basın açıklaması yapmış ve şöyle demişti: “Açık Radyo’nun karasal yayın lisansının iptaliyle birlikte, FM yayına bağlı sürdürülen eş zamanlı internet yayını da sona erdi. Ancak karasal yayın lisansının iptali, radyonun kapanması anlamına gelmiyor. Radyonun yayıncı olarak başvurma hakkı olan farklı lisans biçimleri mevcut ve bunlardan biri ile yayının sürdürülmesi planlanıyor. Ayrıca karara karşı yürütmenin durdurulması istemli dava açılmış olup, hukuki süreçler halen devam etmektedir.” Son durumu Açık Radyo ekibinden İlksen Mavituna ile konuştuk.
Açık Radyo, RTÜK ve Anayasa Mahkemesi'nin emsal sayılabilecek kararı
24 Nisan’da yayınlanan Açık Gazete programında söylenen sözler nedeniyle RTÜK tarafından verilen beş programlık yayın durdurma ve para cezasıyla başlayan bir süreç bu. Teknik olarak lisans bu yüzden değil, –RTÜK’e göre– ceza uygulanmadığı için iptal edildi ama tabloya yakından bakmakta ve Anayasa Mahkemesi'nin tam da bu konuda verdiği emsal sayılacak bir kararını hatırlamakta fayda var.
Bahçeli’nin DEM Parti ile tokalaşması, TBMM’de kapalı oturum
Gerçekten de nereden çıkmıştı bu “İsrail Türkiye’ye saldıracak” lafı? Kimse bilmiyor. Öyle bir ihtimal görünmediği gibi, İsrail’in böyle bir niyeti de zaten olamaz. Bu sözü acaba Bahçeli’nin DEM partiyle tokalaşması ile birlikte düşünmeli miyiz peki?
İyi ki doğdun Osman Kavala
Bir insanın hayatından yedi yıl, böylesi bir ‘hesaplaşma’ güdüsüyle alındı, alınıyor. 12 Eylül darbesinden bahsetmiştim. Geçen gün şunu hatırladım: 12 Eylül darbesi döneminde bile yedi-sekiz yıl sonra tahliyeler başlamıştı. Evet, içinde yaşadığımız dönemi 12 Eylül gaddarlığıyla karşılaştırmak kimi zaman yersiz kaçabiliyor ancak yaşadıklarımızı 12 Eylül’le karşılaştırabiliyor olmak bile, nasıl bir hukuk sistemi içinde olduğumuzu bize anlatmıyor mu?
Erdoğan-Paşinyan buluşmasının yankıları, arka planı
Buradan satır arası okumak suretiyle Türkiye’nin “Zengezur” projesini tekrar gündeme getirdiğini Ermenistan’ın buna “Barış Kavşağı” projesi ile yanıt verdiğini varsayabiliriz. Bu açıdan bu konuda bir ilerleme olup olmadığını anlamak zor. Ancak görüntülere bakarak da şunları söyleyebiliriz. Görüşme başladığında hayli gergin olan yüz ifadeleri Erdoğan’ın Paşinyan’a kendi yazdığı "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" kitabını hediye ettiği sıralarda gevşemiş görünüyor. Hatta Paşinyan’ın kitabı teslim alırken neşeli bir ifade takınması, Ermenistan’da eleştiri konusu bile oldu.
Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse...
Sarsıcı bir roman ‘Unufak’. Kökleri Anadolu’ya uzanan Ermeni bir ailenin belki ‘tipik’ hikâyesi değil ama buna benzer öyle büyük mutsuzluklar, hayal kırıklıkları, duvara çarpmalar, aile/çevre içi gerilimler ve yumruk yemeler vardır ki bu ailelerde. Biraz aşina olanlar için galiba tanıdık bir hikâye olacak Kevork’un ve ailesinin romanı.
“Erkek şiddetinin en temel sebebi toplumsal cinsiyet eşitsizliği”
Türkiye’deki en uzun ömürlü kadın örgütlenmelerinden biri olarak kadınların bir arada güçlenmesine imkan sağlayan; feminist hareketin güçlü simgelerinden biri olan ve feminist hareketin farklı kuşaklar arasındaki geçişine olanak sağlayan; yıllardır kararlılıkla şiddete karşı mücadele eden Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, bu yıl Hrant Dink Ödülü’nün Türkiye’den sahibi oldu. Mor Çatı gönüllüsü İlke Gökdemir ile vakfın mücadelesini konuştuk.
6-7 Eylül’le yüzleşecek miyiz?
Annem de ergenlik çağında 6-7 Eylül pogromuna tanık olmuş. Bazen anlatırdı, Kumkapı Nişanca’daki evlerinin önünden geçen güruhun nasıl sokağın öbür ucundaki Rum kızların kaldığı öğrenci yurduna yöneldiğini. Sözü orada keser her seferinde, devamını getirmez. Ben de sormam. Orada kesmeyi tercih etmesi de çok şey anlatıyor.
‘Kremlinoloji’den ‘Ahlatoloji'ye
Ahlat’taki fotoğraf Türkiye’deki mevcut siyasi durum hakkında çok şey anlatıyor. Eskiden ‘Kremlinoloji’ diye bir çalışma sahası vardı. Bizim de ‘Ahlatoloji’miz var artık.
‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ hangi halkı kapsıyor?
Ümit Özdağ'ın paylaşımını okuyunca merak ettim. Acaba bir halk, başka bir halka karşı daha ne kadar kin ve düşmanlığa tahrik edilebilirdi? Ermenileri bu ülkede hedef göstermek o kadar kolay ki. Hele böylesi yalan yanlış dezenformasyonlarla. Adalet Bakanı’na sormak isterdim açıkçası...