YETVART DANZİKYAN
Paşinyan’ın mesajlarına Ankara ne diyecek?
Paşinyan’ın Ermenistan Başkanı olarak ilk kez Türkiye’den geniş bir gazeteci grubunu ağırlaması ve bu atmosferde böylesi mesajlar vermesi ayrıca önemli. Belli ki aslında Ankara’ya bir şeyler söylemek istiyor. Ve algıların da değiştiğini söylüyor. Sonuçta Paşinyan, Türkiye ile normalleşme sürecini ilerletmek ve bölgesel işbirliğini geliştirmek istiyor. Peki Ankara burada hangi pozisyonda?
Suriye’de olanlara ‘komplo’ olarak bakmak
Burada üzerinde durmak istediğim nokta, Türkiye’de sağ muhafazakâr bakış açısının yine ‘komplo’, ‘kışkırtma’ açıklamasına sarılması. Cumhurbaşkanı Erdoğan mesela, “Alevi canlarımızı kışkırtarak siyaset yapmak iç cephemizi sarsmayı hedef alan bir sabotaj girişimidir” dedi. Kastettiği, CHP’nin yaşananlara tepki göstermesiydi. Erdoğan öldürülenlerle ilgili bir hassasiyet göstermedi, asıl derdi CHP’ye bir de buradan vurmaktı. MHP lideri Bahçeli de benzer bir tutum aldı.
Gazeteci arkadaşlarımız neden içeride?
HDK’nın hedefe alınması anlaşılmaz, bu tutuklamalar daha da anlaşılmaz. Bu kadar insan ne gerekçeyle hapse atıldı? Bu soruyu sormaya devam etmeliyiz.
Osman Kavala, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ı da hatırlamazsak olmaz – ve şu soruyu sormazsak: Gezi tutukluları neden –hâlâ– içeride? Son bir soru da Devlet Bahçeli’nin, eşi Başak Demirtaş’ın rahatsızlığı nedeniyle (bu vesileyle biz de geçmiş olsun diyelim) telefon ettiği Selahattin Demirtaş için: Selahattin Demirtaş neden hâlâ içeride?
Öcalan’ın mesajı ve analizi ne anlatıyor?
PKK ne diyecek bilemiyoruz. Peki Öcalan PKK için “Kendinizi feshedin” derken Kürtlere bilhassa da Türklere ve iktidara ne diyor? Şöyle: "Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur" Elbette bunlara kimsenin itirazı olamaz. Ama iktidar açısından pek de emin olamıyorum. Türk-Kürt ittifakından bahseden Öcalan'ın “Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir” cümlesi de dikkat çekiyor. Evet PKK Leninist bir örgüt. Dolayısıyla gelişmelere buradan bakması doğal. Ancak Kapitalist modernitenin 200 yıl boyunca bu ittifakı “parçalama” gayretinde olduğunu düşünmek farklı bir okumayı gerektiriyor ve ben o okumayı açıkçası pek yapamıyorum. 1. Dünya Savaşı bittiğinde ve Milli Mücadele başladığında Türk-Kürt ittifakı, tamamen değilse de bir açıdan “Ya Ermeniler geri dönerse?” gibi bir “tehdit algısı” üzerine kurulmamış mıydı?
‘Kardeşlik’ projesine kimler dâhil?
Öcalan’la görüşen DEM Parti İmralı Heyeti temaslarını sürdürüyor, DEM Parti yönetimi Öcalan’ın “tarihî” bir açıklama yapacağını vurguluyor ama bir yandan da memlekette gözaltına alınmayan, hakkında soruşturma açılmayan kimse kalmadı, son aylarda.
Öcalan'ın mesajı siyaset satrancında bir hamle mi olacak, yoksa ufukta bir "barış" mı var?
Bütün bu yazıdan Öcalan’ın müstakbel mesajını siyasi bir satranç oyununun bir parçası gibi gördüğüm izlenimi çıkabilir. Öyle değil. Elbette ki bu topraklarda Türk ve Kürt halkları arasında kurulacak bir barış hepimizin dileği. On binlerce insan bunun için yıllarca çile çekti, başta Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP’li siyasetçiler yıllardır hapis yattı, yatıyor. Bütün bunları söylememin nedeni zaten Kürt meselesinde çözüm ihtimalinin siyaset satrancında bir hamle olmaktan öte bir anlam kazanması temennisi, çabası. Özetle zihnimiz “Osmanlı’da oyun bitmez” şüpheciliğinde. Kalbimizse tüm halkların içine sinecek bir barış ihtimalinin peşinden gidiyor.
Trump’ın tuhaf çıkışı ve ‘tehcir’
Hükümet, doğal olarak, Trump’ın planına karşı çıktı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Tehcir meselesi ne bölgenin ne bizim kabul edebileceğimiz bir durum. Bunu düşünmek bile abesle iştigal. Tartışmaya açılması bile yanlış.” Evet tartışmaya açılması bile yanlış. Ancak ‘tehcir’ ifadesini görünce aldı beni bir düşünce.
Hep açık kalmasından fayda umulan bir dosya: Gezi
Tüm bunlardan sonra, yani Kavala, Mater, Kahraman, Özerden, Atalay haksız olduğu ayan beyan ortada olan bir suçlamayla hapiste tutulurken bir de Ayşe Barım’ın tutuklanması, iktidarın hiç de demokratikleşme gibi bir niyetinin olmadığını kanıtlıyor. Kanıtlamak için daha ne yapması lazım, onu da bilmiyorum. Her gün bir belediyeye kayyım atanıyor, bir ya da birkaç gazeteci gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Bu tablo içinde, Kürt meselesinde, adı ‘süreç’ olmayan, ne diyelim, hamleler yürütülüyor.
O helvayı belki bir gün hep birlikte kavururuz
Konuşma pek çok açıdan çarpıcıydı. Takuhi Tovmasyan 1915 koşullarında yitip giden Mardig amcasının trajik hikâyesini anlatırken, hem o dönemi tek bir kişinin üzerinden tüm ağırlığıyla tarif etmiş oldu, hem de Hrant Dink’le sohbetlerinden yola çıkarak, bundan sonraki gayesini ve –Allah gecinden versin– vasiyetini paylaştı. Neydi bu gaye ya da vasiyet? Sözü Takuhi Tovmasyan’a, Hrant’a ve bize seslendiği pasajlara bırakayım...
18. yıl mektubu
Hrant Ahparig, seneye belki daha güzel haberlerle bitiririm bu mektubu. Umut etmekten ve mücadeleden vazgeçmiyor seni sevenler.