YETVART DANZİKYAN
Ermenistan neden çıkış yolu bulamıyor?
Paşinyan yönetimi bu manzara karşısında Batı’yla daha yakın ilişkiler içinde olmayı öncelik olarak gündemine aldı. ABD ve AB de, Rusya bu hâldeyken, Kafkasya’da etkinliğini artırmaya çabalıyor. Ancak şöyle bir durum var: ABD ve AB sahada değil. Bölge hâlâ Rusya’nın arka bahçesi. Üstelik AB’nin Azerbaycan’la ciddi enerji anlaşmaları var.
"Milliyetçilik ve Azınlıkları Hedef Gösterme Olimpiyatı" yine başladı
Yahudiler Münevver Karabulut cinayetinde kendilerini bir anda sanık sandalyesinde buldular. Bir yandan Rumlar da Sümela’da ayin yapmaya çalıştıkları için hedef tahtasındalar. Bir vaka da İmroz’dan geldi. Gazeteci Melike Çapan sergisini iptal etmek zorunda kaldı. Ve Dersim’e uzanalım. Hay Dersim Kültür ve Sanat Dergisi'nin geçtiğimiz Cumartesi günü düzenleyeceği konser, Tunceli Valiliği tarafından iptal edildi. Peki azınlıkları hedef tahtasına koymaktan kim medet umuyor?
AB ile ilişkiler ve ‘körlük’
AB'ye mektup gönderen aralarında TOBB, TÜSİAD ve İKV’nin de bulunduğu 17 örgüt, “Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin hızlandırılması konusu aciliyet arz ediyor” demişler. İyi etmişler de, hükümete benzer bir mektup gönderip, asgari demokrasi, insan hakları kurallarına uyulmasını tavsiye etseler herhâlde daha iyi olurdu. Neyse, bu AB rüzgârı meselesi tavsamaya başlarken ve hükümetin demokratikleşme konusunda olumlu bir adım atmaya niyeti olmadığı belli olmuşken, bu kez Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bir açıklama yaptı.
“Atatürk” dizisi ve normalleşme
Öncelikle şunu söylemek isterim. Bir diziyi hedef almak, onun yayınlanmaması, hatta hiç çekilmemesi için çaba göstermek, bu örnekte, bana anlamlı görünmüyor. Burada bir zafer yok. Konuyu daha iyi anlamak için belki şunu söyleyebiliriz. Diyelim ki bu sefer yurtdışında Atatürk hakkında “eleştirel” olabilecek bir dizinin projesi duyuruldu. Türkiye de hükümet olarak bunu engellemeye çalıştı ve engelledi. Bu da bir zafer mi olacaktı? Hayır, olmayacaktı.
Krizlerden kriz beğen
TÜİK’e göre Türkiye ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde (Ocak-Şubat-Mart) yüzde 4 oranında büyüdü. İyi de, bizim, yani çalışanların, emeklilerin ve dar gelirlilerin bundan haberi yok. Dar gelirliler, hükümet eliyle yaratılmış bu kriz karşısında ne yapacaklarını bilmez hâldeler. Bu durumda gözlerin çevrildiği muhalefet, kendi iç krizleriyle boğuşuyor.
"Yalancı bahar havası döneminin sonundayız"
Seçim sonrasında yeni kabine açıklandı. AKP iktidarında daha önce de bakanlık görevi yapan ancak son yıllarda iktidarın dışında kalan Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanı oldu. Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi neler bekliyor, sorusuna ekonomist Güldem Atabay ile yanıt aradık.
Bu mağlubiyet neden diğerlerinden daha kritik?
Neden bu mağlubiyet en kritik mağlubiyet oldu? Öncelikle muhalefet cephesi ekonomik kriz ve deprem suistimallerinin etkisiyle Erdoğan’ın seçimi kaybedeceğinden hayli emindi. Böyle bir tabloda bile Erdoğan’ı yenememek açıkçası moral bozucudur. Ancak belki de bütün mesele burada. CHP, milliyetçi muhafazakâr ortaklarına çok güvenmek ve ekonomik krize bel bağlamak dışında pek bir şey yapmadı.
İdam sloganları eşliğinde birlik mesajları
Erdoğan, HDP’nin Kılıçdaroğlu’na destek verecek olmasını, Kürt karşıtı atmosferi sertleştirmek ve milliyetçi seçmeni etrafında toplamak için kullandı. Bunun için HDP’nin yanısıra CHP’yi de kriminalize etmekten, PKK ile bir tutmaktan hiç çekinmedi hatta bunu zevkle, montaj görüntülerle yaptı. 2016’dan bu yana zaten bu yolu izliyordu ve düşmanca dilin sonuç aldığını -ne yazık ki- görüyordu.
Bağrımıza ne basalım?
Kılıçdaroğlu şimdi böyle bir siyasetçiyle böyle bir protokole imza attığı için eleştiriliyor. Gayet doğal. Siyaset denen faaliyetin tatsızlığı şurada: Bu protokole rağmen pek çok kişi kendini yine de Kılıçdaroğlu’na oy vermek mecburiyetinde hissedecektir. İktidar cephesinde ise artık açık açık ‘montaj videolar’ savunulmaya başlandı. Şunu söylemek herhâlde mümkün: Erdoğan’ın seçmenleri açısından o videonun gerçek olup olmaması hiç önemli değil; yalan da olabilir. Yeter ki Kılıçdaroğlu zan altında kalsın.
Aşırı sağın olağanlaş(tırıl)ması
Türkiye’de seçmenin iyice sağa kaydığı, iktidarda olmak için milliyetçi seçmenin oyunu almak gerektiği artık değişmez bir gerçeklikmişçesine söyleniyor. Ülkede yeterince milliyetçilik, muhafazakârlık var, başkasını ötekileştiren, düşmanlaştıran söylem var. Bu dalganın üzerinde yüzmek belki seçim kazandırır. Ama sonrası ne olur?