YETVART DANZİKYAN
Tanju Özcan’ın sözleri ve Türkiye’de ırkçılık
19 Mart sonrası sokağa çıkanlar arasında Ermenilerin de olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çıkmasalar bile İmamoğlu’nun önünün siyasi olarak kesilmesine tepki duyan Ermeniler olduğunu haydi haydi varsayabiliriz. Tüm Türkiye’de olduğu gibi… Bu da çok normal çünkü Türkiye Ermeni toplumu ayrı bir dünyada yaşamıyor. Tablo bu iken CHP’deki sessizlik, tarif etmesi zor bir yarılma, çelişki yarattı Türkiye Ermeni toplumunda. Özetle CHP’nin bu konuda bir açıklama yapması şart, bu çok açık. Beri yandan şunu da not etmeden geçemeyiz. Özcan’ın çıkışı tam da TCK 216/1’de tarif edilen “halkın bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik” suçu.
Madem ortada bir “darbe” var, CHP “emanetçi aday”dan çekinmemeli
İş buraya gelince ister istemez 12 Eylül darbesi sonrasını hatırlıyoruz. Biliyorsunuz Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş’e 12 Eylül darbecileri tarafından siyasi yasak konmuştu. Bu siyasi yasak döneminde CHP, AP, MSP ve MHP farklı yollar izlediler. Ecevit eski CHP’li yol arkadaşlarıyla yürümeyi tercih etmedi . AP’nin yerine kurulan DYP’de ise pek böyle tartışmalar olmadı. Merkez sağ’ın imrenilecek bir yönünü pek bulmam. Ama DYP’nin 1980 sonrası, -1993’e kadarki diyelim- performansı, merkez sol’dan daha başarılıydı.
Geleceği çalınan gençler Erdoğan’a neden oy versin?
Türkiye yaklaşık olarak 2018 yılından beri bizzat iktidar eliyle yaratılan ekonomik bir krizin içinde. Bu sürece bir de şehirli, okumuş, kazandığı bilgi ve becerisiyle kendi ülkesinde insanca yaşamak isteyen, (AKP ya da MHP ekosistemine girmeyi de gönlü kaldırmayan) kesimlerin aşağılanması, ötelenmesi, neredeyse memleketten kovulması yönünde bir siyaset de eklenince, gençler bir anlamda “geleceksiz” kaldıklarını düşündüler, çok da haklılar. İmamoğlu’nun tutuklanması bu gençler için bir tür bardağı taşıran damla oldu.
Darbe demeyelim de ne diyelim?
“Diploma” hamlesiyle yetinmeyen iktidar bir de “gözaltı” uygulamasına karar vermiş durumda. Bu gelişmeyi pek çok kesim doğal olarak “siyasete darbe” olarak adlandırdı. Bazı gelişmeler vardır ki esasında yoruma pek de hacet bırakmaz. İmamoğlu’na yönelik bu peş peşe gelen hamlelerin, Erdoğan’ın en önemli rakibinin önünü kesmeye yönelik -anti demokratik demenin bile hafif kalacağı- uygulamalar olduğu aşikâr. Bunu artık sokaktaki çocuk bile söyler.
Paşinyan’ın mesajlarına Ankara ne diyecek?
Paşinyan’ın Ermenistan Başkanı olarak ilk kez Türkiye’den geniş bir gazeteci grubunu ağırlaması ve bu atmosferde böylesi mesajlar vermesi ayrıca önemli. Belli ki aslında Ankara’ya bir şeyler söylemek istiyor. Ve algıların da değiştiğini söylüyor. Sonuçta Paşinyan, Türkiye ile normalleşme sürecini ilerletmek ve bölgesel işbirliğini geliştirmek istiyor. Peki Ankara burada hangi pozisyonda?
Suriye’de olanlara ‘komplo’ olarak bakmak
Burada üzerinde durmak istediğim nokta, Türkiye’de sağ muhafazakâr bakış açısının yine ‘komplo’, ‘kışkırtma’ açıklamasına sarılması. Cumhurbaşkanı Erdoğan mesela, “Alevi canlarımızı kışkırtarak siyaset yapmak iç cephemizi sarsmayı hedef alan bir sabotaj girişimidir” dedi. Kastettiği, CHP’nin yaşananlara tepki göstermesiydi. Erdoğan öldürülenlerle ilgili bir hassasiyet göstermedi, asıl derdi CHP’ye bir de buradan vurmaktı. MHP lideri Bahçeli de benzer bir tutum aldı.
Gazeteci arkadaşlarımız neden içeride?
HDK’nın hedefe alınması anlaşılmaz, bu tutuklamalar daha da anlaşılmaz. Bu kadar insan ne gerekçeyle hapse atıldı? Bu soruyu sormaya devam etmeliyiz.
Osman Kavala, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ı da hatırlamazsak olmaz – ve şu soruyu sormazsak: Gezi tutukluları neden –hâlâ– içeride? Son bir soru da Devlet Bahçeli’nin, eşi Başak Demirtaş’ın rahatsızlığı nedeniyle (bu vesileyle biz de geçmiş olsun diyelim) telefon ettiği Selahattin Demirtaş için: Selahattin Demirtaş neden hâlâ içeride?
Öcalan’ın mesajı ve analizi ne anlatıyor?
PKK ne diyecek bilemiyoruz. Peki Öcalan PKK için “Kendinizi feshedin” derken Kürtlere bilhassa da Türklere ve iktidara ne diyor? Şöyle: "Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur" Elbette bunlara kimsenin itirazı olamaz. Ama iktidar açısından pek de emin olamıyorum. Türk-Kürt ittifakından bahseden Öcalan'ın “Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir” cümlesi de dikkat çekiyor. Evet PKK Leninist bir örgüt. Dolayısıyla gelişmelere buradan bakması doğal. Ancak Kapitalist modernitenin 200 yıl boyunca bu ittifakı “parçalama” gayretinde olduğunu düşünmek farklı bir okumayı gerektiriyor ve ben o okumayı açıkçası pek yapamıyorum. 1. Dünya Savaşı bittiğinde ve Milli Mücadele başladığında Türk-Kürt ittifakı, tamamen değilse de bir açıdan “Ya Ermeniler geri dönerse?” gibi bir “tehdit algısı” üzerine kurulmamış mıydı?
‘Kardeşlik’ projesine kimler dâhil?
Öcalan’la görüşen DEM Parti İmralı Heyeti temaslarını sürdürüyor, DEM Parti yönetimi Öcalan’ın “tarihî” bir açıklama yapacağını vurguluyor ama bir yandan da memlekette gözaltına alınmayan, hakkında soruşturma açılmayan kimse kalmadı, son aylarda.
Öcalan'ın mesajı siyaset satrancında bir hamle mi olacak, yoksa ufukta bir "barış" mı var?
Bütün bu yazıdan Öcalan’ın müstakbel mesajını siyasi bir satranç oyununun bir parçası gibi gördüğüm izlenimi çıkabilir. Öyle değil. Elbette ki bu topraklarda Türk ve Kürt halkları arasında kurulacak bir barış hepimizin dileği. On binlerce insan bunun için yıllarca çile çekti, başta Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP’li siyasetçiler yıllardır hapis yattı, yatıyor. Bütün bunları söylememin nedeni zaten Kürt meselesinde çözüm ihtimalinin siyaset satrancında bir hamle olmaktan öte bir anlam kazanması temennisi, çabası. Özetle zihnimiz “Osmanlı’da oyun bitmez” şüpheciliğinde. Kalbimizse tüm halkların içine sinecek bir barış ihtimalinin peşinden gidiyor.