YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Geleceği çalınan gençler Erdoğan’a neden oy versin?

Türkiye yaklaşık olarak 2018 yılından beri bizzat iktidar eliyle yaratılan ekonomik bir krizin içinde. Bu sürece bir de şehirli, okumuş, kazandığı bilgi ve becerisiyle kendi ülkesinde insanca yaşamak isteyen, (AKP ya da MHP ekosistemine girmeyi de gönlü kaldırmayan) kesimlerin aşağılanması, ötelenmesi, neredeyse memleketten kovulması yönünde bir siyaset de eklenince, gençler bir anlamda “geleceksiz” kaldıklarını düşündüler, çok da haklılar. İmamoğlu’nun tutuklanması bu gençler için bir tür bardağı taşıran damla oldu.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi, sonra gözaltına alınması, sonra da tutuklanması Türkiye’nin çok geniş bir kesiminde büyük bir tepki dalgası yarattı. 

Böyle olması da çok normal çünkü bu adımların, Erdoğan’ın en güçlü rakibinin önünü kesmeye yönelik yargısal bir hamle, daha doğrusu bir darbe olduğu ayan beyan ortadaydı. 

CHP bu süreçte iki kritik aşamayı bence başarıyla geçti. İlki CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının ön seçimle belirlenmesi. Bu zaten önceden ilan edilmişti ve bu ön seçime sadece değilse de büyük oranda CHP üyelerinin katılması öngörülüyordu. 

Ancak İmamoğlu gözaltına alınınca bu ön seçim,  isteyen tüm yurttaşlara da açıldı. Tutuklama kararının alındığı sabah başlayan oy verme işlemlerinde, bu kararın da yarattığı büyük tepkiyle, 1 milyonu aşkın CHP’li,  15 milyona da yakın da yurttaş oy kullandı. Sonucu tahmin etmek zaten zor değildi. 

CHP ilk olarak bu çapta ve başarılı bir “seçmen iradesi” çalışması yürüttü. İkinci olarak da bir hafta boyunca İBB binasının bulunduğu Saraçhane’de mitingler tertipledi. Bu mitinglere kimi zaman 200 bin kimi zaman da 500 bini aşkın kişi katıldı. 

Bu mitingler de büyük oranda iyi organize edildi. Bu çapta kalabalıkları toplamak ve yedi gece boyunca işleri çığrından çıkarmadan kritik mesajlar vermek önemlidir. Bu mitinglere de CHP’li olmayan ya da İmamoğlu destekçilerinin dışında binlerce kişi katıldı.

FOTO: Berge Arabian

Mitingleri çığrından çıkarmaya çalışan büyük oranda emniyet güçleri oldu.  Dağılan kalabalığa gaz ve tazyikli su sıkmak, gençleri gelişigüzel gözaltına almak, yüzlerce kişiyi tutuklamak gibi yollara gittiler.

Mitinglere katılan kimi kesimlerin küfürlü ve aşırı milliyetçi sloganlarla kendilerine alan açmaya çalıştığı yönünde gözlemler varsa da, meydanlardan yükselen ses genel olarak hak, adalet ve demokrasi talebi oldu. 

Şimdi biraz geriye gidelim. Türkiye yaklaşık olarak 2018 yılından beri bizzat iktidar eliyle yaratılan ekonomik bir krizin içinde. Yükselen enflasyon ve artan kura rağmen faizlerin piyasa teamüllerine ters olarak kasıtlı biçimde düşürülmesi ile başlayan bu ekonomik kriz, bir aşamada içinden çıkılmaz hale geldi.

Aslında iktidarın bu işin içinden çıkmak istediği de yoktu. Yine de zevahiri kurtarmak için uluslararası piyasaların yakından bildiği bir isim olan Mehmet Şimşek yeniden kabineye alındı, ancak kabaca tarif edecek olursak, dar gelirlilerin aleyhine işlemesi mantığıyla kurulan bu sistemde zaten Şimşek’in yapacağı bir şey yoktu. 

Bu sürece bir de şehirli, okumuş, kazandığı bilgi ve becerisiyle kendi ülkesinde insanca yaşamak isteyen, (AKP ya da MHP ekosistemine girmeyi de gönlü kaldırmayan) kesimlerin aşağılanması, ötelenmesi, neredeyse memleketten kovulması yönünde bir siyaset de eklenince, gençler bir anlamda “geleceksiz” kaldıklarını düşündüler, çok da haklılar. İmkânını bulsa yurtdışına gitmeyi düşünen ya da giden binlerce insandan söz ediyoruz. 

İmamoğlu’nun tutuklanması bu gençler için bir tür bardağı taşıran damla oldu. Meydanlara çıkanlar, belki de sadece İmamoğlu’nun gaspedilen siyasi haklarını korumak için değil, buna ilave olarak geleceklerini savunmak, bu ülkede insanca yaşayabilme umutlarını koruyabilmek için biraraya geldiler. 

Evet bu kitleyi tek bir cümleyle tarif etmek çor. Gezi’den farklı bir kuşak bu ve farklı talepleri var. Aralarında, egemen güç olmasalar da, az evvel de bahsettiğimiz gibi AKP ve MHP karşıtı ama aşırı milliyetçi-ulusalcı kesimler de var. Belki onlar da kendi geleceklerini kaybettiklerini düşünüyorlar. 

Hangi vadede olursa olsun önümüzdeki seçimde oy verecek insanlardan bahsediyoruz. Ve bu kesime her yıl milyonlarca yeni genç katılıyor. Yani AKP ve MHP’nin dayandığı ana seçmen havzası olan Orta Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgeleri seçmenlerinin belirleyici güç olmaktan çıkmasına belki de ramak kalmış durumda. 

Böyle bir tabloda protesto gösterilerinin nasıl seyredeceğini, bir vadede sönümlenip sönümlenmeyeceğini öngörmek zor. CHP’nin bundan sonrasını nasıl yürüteceğini de bilmek zor. Umalım ki Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere tüm siyasi rehinelerin serbest kalacağı bir iklimi zorlar bu tepki dalgası. 

Ancak bugüne kadar gördüğümüz Erdoğan siyaseti, bu konuda umutlu olmak için bize yeterli bir veri sağlamıyor. Öyle görünüyor ki Erdoğan ve Bahçeli İmamoğlusuz bir seçim için tüm şartları zorlayacak. 

Burada iki soru var. Bir: Genel seçmen profilini değiştirecek derecede her yıl sayıları artan ve 'gelecekleri çalınan' gençlerin ne kadarı Erdoğan’a oy verecek? İkincisi ve daha önemlisi:  Erdoğan ve MHP, hiç adil olmasa da, iyi kötü işleyen bu seçim sistemini devam ettirecek mi, yoksa artık daha da ucube haline gelmiş bir seçim sistemini mi dayatmaya çalışacaklar? 

Önümüzdeki günlerde herhalde bu sorulara Erdoğan dahil herkes yanıt arayacak. Ama belli ki bu yeni tepki dalgası, kendi geleceğini kazanmaya kararlı.