BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Evet, T.C. ile ABD arasında ilginç bir paralellik var. Şu günlerde (nasıl şeyse!) artık zıvanadan çıkarak Kanada’ya, Grönland’a ve Panama Kanalı’na sulanan bir Trump politikası yaşanıyor . Buna mukabil, Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarlarından Özdem Sanberk’in hatırlattığı ve Türkiye’nin kuruluşundan beri uygulanan Ortadoğu’ya bulaşmama politikasına rağmen, büyüklerimiz ABD ve İsrail zaferinden ibaret olan Suriye olayını “Türkiye Yüzyılı” için büyük fırsat olarak görüyorlar. Şu sıralarda “ilk”leri başlatmasıyla öne çıkan Devlet Bahçeli, “Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman’dır. Bunu sadece biz söylemiyoruz, tarih söylüyor, coğrafya söylüyor” diyor. Zaten en baştan CB Erdoğan, “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekare ile sınırlandıramayız” diyerek moralmanımızı yükseltmiş vaziyette.

Bu hafta, ünlü yazar Peyami Safa’nın 1958’de (ve ayrıca Hadi isimli bir okurun 1965’te) Milliyet’te çıkan yazıları vesilesiyle Gayrimüslim vatandaşların neler yaşadıklarını görelim. Tarihsel belgeler olarak aşağıdakilerden hiçbirine dokunmaksızın ve herhangi bir yorum eklemeksizin. Apoyevmatini gazetesinin yayıncısı Mihal Vasiliadis’in 1958’de 18 yaşındayken (ayrıca, 1965’te) gazeteye gönderdiği (ve yayınlanmayan) cevaplarıyla birlikte.

Saray’ın başlıca başdanışmanlarından Mehmet Uçum geçen hafta sonunda (15.12.2024) “Pazar Yazısı” başlığıyla önemli bir metin yayınladı. Böylece, CB Erdoğan’ın ömür boyu cumhurbaşkanlığı için getirilmek istenen “sivil” anayasanın nasıl bişey olacağı konusunda bir ön fikir edinmemizi sağladı. Bu yayınındaki sözlerini teker teker alalım, Son 6 aydan bikaç örnekle ve kaynaklarıyla.

İlanı yayınlayan Dilek Dündar, gazeteci Can Dündar’ın eşi. İlandan anlaşıldığı kadarıyla Dilek Dündar, Suriye’den kaçmış insanların ülkelerine dönme haberlerinin yayıldığı bir ortamda, Türkiye’ye dönüp babasının cenazesine katılamamış. Bu konuya, Türkiye’deki basının yaklaşık %90’ının Suriye haberlerine (yani ülkedeki yaygın ortama) bir göz attıktan sonra geri dönelim.

Dışişleri Bakanı H. Fidan’ın “Suriye’deki olayları dış müdahaleyle açıklamak yanlış” demesinin tersine, Türkiye dahil, doğrudan veya taşeron marifetiyle sahaya silahlı müdahalede bulunan dış güçler sürüsüne bereket. Öyle ki, biraz da örgüt adı çeşitliliği ve konunun acayip karmaşıklığı yüzünden olayın uzmanları bile kimin eli kimin cebinde ayırt etmekte zorlanıyor. Devlet olarak fiilen (alfabetik sırayla): ABD, İran, İsrail, Rusya, Türkiye. Devletlerin taşeronu olarak ve/veya kendi ideolojisi icabı (ve/veya diyorum çünkü bunlar birbirleriyle iç içe) silaha başvuran örgütler de şöyle...

Eğitim’de tek kelimeyle dört-dörtlük bir karşı-devrim yapılmakta. O kadar radikal biçimde dinselleştirme vuku buluyor ki , böyle devam etmesi mümkün değil. Zaten, fazla tepki çektiği için topun ağzında gözükenlerin başında (aynen yakın geçmişin Süleyman Soylu’su gibi) Bakan Yusuf Tekin var. Adalet konusu çok daha acilen vahim, çok can acıtıyor ve yurttaşı ülkeden buz gibi soğutuyor. Son “Teğmenler” hadisesi bunun en tipik örnek-olayı .

Haberlere göre, PYD/YPG’nin K. Suriye’de “5 yıl içinde” kuracağı düşünülen “devlet” ile Barzani’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) Türkiye’ye bir federasyon biçiminde bağlanacakları söyleniyor. İçeride yeni yapılacak bir anayasayla daha da otoriter bir Tek Adam Rejimi kurmak için dile getirilen “Parçalanıyoruz!” paranoyasının durup durup ısıtılmasına alıştık da, şu anda bu biçimde yeniden fışkırma sebeplerini düşünüyorum: Sürekli olarak Hamas’ın hamisi olduğunu ilan eden CB Erdoğan’ın, “himaye” ve “hami” kavramlarını kullandığında telaffuz ettiği “onların” ibaresinin, Gazze ve Lübnan’ı değil de K. Irak ve K. Suriye Kürtlerini kastettiği biçimde yorumlanmasından mı acaba?

Ağzından “Milli İrade”yi düşürmeyen bu hükümet 2016’dan beri 160 tane kayyım atamış . Tek Adam Rejimi mi dersiniz Cumhuriyet İttifakı mı, her neyse, ben hayatımda ülkesinin yanı sıra kendine de bu kadar zarar veren, böyle yavaş ve kararlı intihar olayı görmedim. Çünkü bir yandan Kürt oylarını kaçırıyor, diğer yandan genel kamuoyunu kendisine yabancılaştırıyor. Diğer yandan, diyalektik dediğimiz veya “şerden hayır” denilen bişey de var: Bütün bu acayip aşırılıklar, CHP gibi ayağını uzatıp yatan bir partiyi bile harekete geçirebilir.

Fransız Anayasası Md. 2, T.C. Anayasası Md. 3’e benzer biçimde “Cumhuriyetin dili Fransızcadır” demekte. Fakat Temmuz 2008’de yaptığı değişiklikle Md. 76/1’e ilave etmiş: “Bölgesel diller, Fransa’nın ulusal mirasıdır”. Bunlar 10 tanedir ve konuşulmaları, yazılmaları, yayınlanmaları vs. tamamen serbesttir. Bunlardan 6 tanesinin öğretilmesi ise 1951’den beri serbesttir. T.C. Anayasasında da 3. Maddenin bunlar örnek alınarak değiştirilmesi, ülke bütünlüğünü sağlayacaktır.