BASKIN ORAN
AB ile NATO’yu birbirine fena halde karıştırma vaziyetleri
Tam bir haftadır, AB ile Türkiye arasında bir “durum benzerliği” oluştu. Avrupa, AB kavramının aksine, bütünlük sorunu yaşıyor ve çırpınıyor. Türkiye ise, tam bir ‘Aman neler oluyor, açıkta kalmayalım, büyük fırsat yakaladık, kaçırmayalım!’ psikolojisiyle sarsılıyor. Bu “durum benzerliği”, ‘Böyle bir konjonktürde bizi tam üye yapmaya AB’nin eli mahkum!’ tezlerinin ortaya atılması sonucunu doğurdu.
Çağrı’nın “Türkçesi” ve “Kürtçesi”
Özellikle, çağrının sadece PKK’yı mı yoksa bütün Kürt direniş hareketlerini mi hedeflediği hususunda görüşler farklı. “Hiçbir hazırlık yoktu” diyen Bülent Arınç bir yanda, “Bir yıldır görüşüyorlardı” diyen Özgür Özel öbür yanda. Bizzat Sırrı Süreyya Önder ile Tülay Hatimoğulları, Çağrı’nın YPG’yi kapsayıp kapsamadığı konusunda fikir birliği halinde değiller. Fakat bu konuda yazmak son derece zor. Sadece bu karşıtlıklar olduğu için değil, gelişmelerin daha oluşmamış olması yüzünden. Fazla uzatmak istemiyorum, söyleyeceğimi hemen deyivermek istiyorum...
Prof. Serap Yazıcı ile CB Erdoğan olayı
Prof. S. Yazıcı, 14.10.2024’te şöyle demişti : “Hukuki bakımdan enkaz içindeyiz. Türkiye'de her şey tepe taklak olmuş durumda.” Ve şöyle devam etmişti: “Öncelikli sorunumuz açlık ve yoksulluk sorununu çözmek olsun. Anayasamızın 2’nci maddesinde Cumhuriyetimizin temel niteliklerini [insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik laik sosyal hukuk devleti] düzenleyen hükmün içerdiği kavramların artık ihlal edilmesinden vazgeçelim. Bu kavramların bekçisi olalım.” AKP’ye katıldığı 23.02.2025 günü, bu eylemini şöyle açıklıyordu : “Benim görüşlerimde bir değişiklik yok. Meclis’te bu fikirlerimin mücadelesini verdim. Ama Meclis’te bu fikirlerim doğrultusunda hiçbir şeyi değiştiremedim."
TÜSİAD olayı ve önemli evveliyatı
Tek Adam İktidarı ve basını çok büyük tepki gösterdi. Hemen soruşturma da açıldı. Hürriyet’te A. Selvi, olayı demokrasiye karşı çıkış olarak yorumlayan şu sonuca vardı: “TÜSİAD’ın seçilmişlerle sorunu var.” Kestirmeden söyleyelim, TÜSİAD ne melek ne şeytan. Kamu dışı milli gelirin %50’sini temsil ederek kurumlar vergisinin %80’ini ödeyen, İstanbul merkezli 4.500 şirketten oluşarak Türkiye büyük burjuvazisini temsil eden bir kulüp. Bu sert çıkışa TMSF’ye özel şirketlere el koyma yetkisinin verilmiş olması da katkı yapmış olabilir. Fakat şunu kabul etmek lazım ki dırıltısız ülke isteyerek kendisi açısından tamamen rasyonel davranıyor TÜSİAD. Bu son önemli uyarı da istisnai olarak ve durup dururken yapılmadı. Bunun çok derin bir evveliyatı var; en fazla otuz yıl geçmiş olmasına rağmen nedense kimselerin hatırlayıp yazmadığı bir evveliyat.
Ne tasarruf edilemeyecek bir itibarmış Ya Hû
Diyanet İşleri Başkanlığı, fitrenin kimlere verilebileceğine ilişkin soruya, Alo 190 Diyanet hattından şu bilgiyi iletti: “Ramazan ayında fitre. Bakmakla yükümlü olduğunuz kişilerden olmaması şartıyla, asgari ücretli ya da emekli maaşı alan birinin geçinemediğini düşünüyorsanız, yan geliri yoksa evi kiraysa ya da evi varsa bile yakıtını vs. ödeyemiyorsa verebilirsiniz” 2024’te asgari ücretle çalışan kişi sayısının 7,1 milyon, 2025’te ilan edilen asgari ücretin 22.104 TL, her 4 emekliden 1’inin aldığı en düşük emekli aylığının 14.469 TL, açlık sınırının ise 22.131 TL olduğu Türkiye’de, hatırlamak için “fitre”nin tanımı: “Türkçede fitre şeklinde söylenen fıtır sadakası, nisab miktarı malı olan Müslümanların Bayram namazına kadar vermeleri vacib olan sadaka türüdür”. Böyle bir duruma gelmiş ülkede Saray’ın 2024’ün ilk 11 ayında harcaması 11 milyar 352 milyon 827.000 TL. Diğer bir deyişle, 1 günde 2.023 asgari ücretlinin ve 2.752 emeklinin aylık maaşı kadar.
Osmanlı Padişahı bile bu kadarını hayal edemezdi
1876 Meşrutiyet (anayasal monarşi) öncesindeki Osmanlı padişahlarında bile bulunmayan yetkileri CB Erdoğan’a veren bir kanun çıktı tam 1 hafta önce.
Sessiz sedasız bir “yukarıdan karşı-devrim” yapılıyor. Buna yazının sonunda döneceğim ama olayla ilgili olarak insanın aklını başından alacak en az 3 hususu önceden dile getireyim.
Kürt meselesi – içte ve dışta son durumlar
Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te tokalaşarak başlattığı, ne idüğü olduğunu hâlâ anlayamadığımız ikinci girişimi 4 aydır yaşıyoruz. Buna yaşamak denebilirse. Çünkü: 1) İç politikada muhalefet ve özellikle Kürtler üzerinde polis ve yargı baskısı muazzam arttı, 2) Dış politikada ise Ortadoğu gerçeğine katiyen oturmayan bir politika izliyoruz. Sadece bu yılı (2025) alalım ve iç politikadan başlayalım. Vaziyet o hale geldi ki, espriler patlamaya başladı: “İfadeye çağrılan Halit Ergenç, Şehzade Mustafa’yı boğdurmak suçuyla mahkemeye sevk edildi."
Yeşil pasaportun, yani devlet itibarının suyunu çıkartmak
Esas olarak 4 çeşit pasaport var ve bunlar halk arasında kapak rengine göre anılıyor: Bordo (herkese verilen), Siyah (diplomatik), Gri (dış hizmet süresince), Yeşil (genellikle, üst düzey memurlar).
Bizi burada ilgilendiren yani iktidarın cömertçe dağıtımından oy beklediği, bu pasaportların sonuncusu. İlk 3 derece devlet memurlarının ve emeklilerinin yanı sıra, 15 yıllık avukatlardan tutun da, özelleştirmeden önce Yeşil pasaport hakkını elde etmiş olan özelleştirilmiş Telekom çalışanlarına kadar uzayan bir liste. şu anda 1 milyon 200.000’i aşkın Yeşil pasaport sahibi varken, sayısız vatandaşın gözü TBMM’de bekleyen yasa önerilerinde. 19 adet olan bu yasa önerilerinde ürkütücü sayıda meslek grubunun Yeşil pasaport talepleri sırada bekliyor. İnternette alt alta sıralamış. Bu arada, Nisan 2021’de AKP’li Malatya Yeşilyurt Belediyesinin Gri pasaport dağıtarak Avrupa’ya “iltica turizmi” düzenlemesiyle başlayan bir dizi skandaldan hiç bahsetmedim.
Meşhur ve meçhul “Süreç”in içi ve dışı
Böylece Tek Adam Rejimi, son ara seçimlerden bu yana 7'si DEM’li 2'si CHP'li toplam 9 belediyeyi kayyımlamış oluyor. Şafak operasyonlarıyla, yani 04.30’da yatağından kaldırıp götürerek. O saatte, “Açmazsanız kapıyı koçbaşıyla kırarız” diye bağırarak. Bu olayların muhalefeti güçlendirdiğinin nasıl farkına varmıyor AKP derseniz, ekonominin ve her şeyin bu durumunda CB Erdoğan siyaseten kendini çok güvensiz hissettiği için panikliyor olabilir. Kendisinin İbrahim Tatlıses’le yaptığı düetin videosu epey anlamlı. Sahneye bu türkücüyle birlikte çıkıyor. Tatlıses "Haydi Söyle" şarkısını söyledikten sonra Erdoğan’ın elini öpüyor ve soruyor: “Önümüzdeki dönem aday mısınız?” Erdoğan böylece adaylığını ilan etmiş oluyor ve ardından “Urfalıyım Ezelden” türküsünü birlikte söylüyorlar .
Şeriatçı S. Arabistan ile Laik T.C.’de Noel ve Yılbaşı
Ortadoğu ülkeleri üzerine uzmanlaşmış, Türkiye’den de üç tanınmış gazetecinin katkıda bulunduğu ünlü Al Monitor haber sitesi S. Arabistan'ın her tarafında kutlamalar yapılmakta olduğunu, normalde hep sessiz geçiştirilmiş olan Noel’in bu yıl tüm ülke meydanlarında sergilendiğini yazıyor. Gelelim laik Türkiye Cumhuriyeti’yle ilgili bikaç habere. Protokole uymak için Cumhurbaşkanı’ndan ve Diyanet’ten başlayarak