BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Paşinyan’ın sözleri Kürt meselesi açısından da çok önemli

Bu ayrıntılı görüşmenin bizi rahatlatıcı etkisi şimdi yalnızca Türk Dış Politikası üzerinde değil, bizzat iç politikada Kürt meselesi hakkında bu Mart ayında başlatılmış “Süreç” üzerinde de çok önemli olacağa benziyor.

Konuya doğrudan girmek istiyorum:

Türkiye’nin sorunlarının en başında Kürt meselesi var, dış sorunlarının en başında da Ermeni/Soykırım meselesi. Sanırım bu, ayrıca açmaya gerek duyurmayacak kadar açık.

***

Şu günlerde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Türkiye’den giden gazetecilerle  yaptığı ve Agos’ta ayrıntısıyla yer alan görüşmede  , sözünü hiç sakınmadan ve kendi iç politikasında huzursuzluk yaratmaktan da çekinmeyen  çok önemli şeyler söyledi.

Paşinyan’ın şu cümlesi bizim medyada hemen büyük flaş oldu: “Ermeni Soykırımı'nın uluslararası alanda tanınması bugün dış politika önceliklerimiz arasında yer almıyor.”

Tabii ki oldu, çünkü bu soykırım meselesi Türk dış politikasının son on yıllarda en müzmin ve çetin sorunuydu ve Ermenistan başbakanının bu ifadesi Türkiye’yi çok ama çok rahatlatacaktı. (Bu soykırım konusunu nasıl isimlendirmemiz gerektiği hakkında lütfen 18.04.2024 tarihli yazıma bakınız) . 

***

Üstelik, bu ayrıntılı görüşmenin bizi rahatlatıcı etkisi şimdi yalnızca Türk Dış Politikası üzerinde değil, bizzat iç politikada Kürt meselesi hakkında bu Mart ayında başlatılmış “Süreç” üzerinde de çok önemli olacağa benziyor. Çok kısaca şöyle ki:

Ülke içindeki en önemli sorun olan Kürt meselesi, TSK’nin Suriye’ye sürekli “operasyon”larıyla zaten dış politikaya da taşınmıştı ve İslamcı darbenin Aralık 2024’te iktidara gelmesinden sonra çok önemli bir dış politika boyutu kazanmıştı. Paşinyan’ı mealen özetleyeyim:

***

- 2022 yaz aylarında Türkiye’yle anlaşmaya vardık ki, üçüncü ülke vatandaşları ve diplomatik pasaport sahipleri için ülkelerimiz arasında kara sınırı açılacaktır. Ama henüz uygulamaya geçilemedi.

- Medz Yeğern’in [Büyük Felaket] inkâr edilmesi, unutulması veya reddedilmesi gibi söylemler gündeme geliyor. Bizim açımızdan tarihin değiştirilmesi ya da inkar edilmesi söz konusu değil. Ama tarihe dair uygulamalı algımızı değiştirmemiz lazım. Bu tartışmalar ve manipülasyonlar yalnızca Ermenistan’da değil, farklı çevrelerde de yapılıyor.

- Dediniz ki; Ermenistan daha önce farklı ülkelerin parlamentolarında soykırımın tanınması için politika yürütüyordu; benzer şekilde, anayasanızın önsözünde “Batı Ermenistan” ve “soykırım” ifadeleri yer alıyor. Eğer ülkenizde anayasa değişirse, bu ifadeler artık yer almayacak mı, diye soruyorsunuz.

- Soykırımın uluslararası alanda tanınması bugün dış politika önceliklerimiz arasında yer almıyor artık. Ama bizim gerçekliğimizde soykırımı inkar etmek ya da bundan vazgeçmek mümkün değildir. Ama mesele bununla ilgili değil. Uzak bir ülkenin parlamentosunda bir karar alındığında, biz bu karardan büyük ilham alıyoruz. Ama o kararın getirdiği coşku ya da sevinç kaybolduğunda, şu soru ortaya çıkıyor: Bu karar bize ne sağlıyor? Bu gerginlikler ülkemizde ve bölgemizde istikrar ve barış gibi konulara ne ölçüde katkı sağlıyor? Çünkü o büyük trajedinin yaşandığı dönemde Ermenistan Cumhuriyeti yoktu.

- Anayasamızda “Batı Ermenistan” [Doğu Türkiye] ifadesi yer almıyor. Başka yerlerde mevcut, ama anayasamızda yok.

- Halkımıza vermek istediğim temel mesaj şu: Kendimize bakabilmeli ve başkalarının bizi nasıl algıladığını da anlayabilmeliyiz. Eğer bölgeye ve uluslararası topluma ‘Bekleyin, güçleneceğiz ve bölgeye nasıl toprak değişiklikleri ya da başka değişiklikler getireceğimizi göreceksiniz’ şeklinde bir mesaj verirsek, doğal olarak herkes ya da en azından bazıları bizi bir tehdit olarak algılayacaktır. Nasıl ki benzer durumlarda biz tehdit algılaması yaşıyoruz.

***

Paşinyan bu gerçekçi açıklamalarına devam ediyor:

-  Söylemek istediğim şu: Belki de artık sebep-sonuç bağlantısını kaybettik, yani sebep nedir, sonuç nedir, bunu belirleme noktasını çoktan yitirdik.  Ancak şimdi, bu algıyı ve bu sorunun formülasyonunu değiştirme fırsatı var. Bu fırsat hem Ermenistan'dan hem de Türkiye'den bu konuların ifade biçimlerini, vurgularını ve bakış açılarını değiştirme isteği olduğuna dair mesajların verilmiş olmasından kaynaklanıyor. Basın ve uzmanlar bunun tarihsel bir fırsat olduğunu söylüyorlar. O tarihsel fırsatı kullanmak istiyorum. Ve söyleyeyim, bazen iç siyasi anlamda bana hiçbir fayda sağlamayan açıklamalarda bulunduğumu fark ediyorum,

- Bu fırsat nedir? Bu, Ermenistan’ın devlet yapısını, bağımsızlığını ve egemenliğini güçlendirme fırsatıdır. Bunu da şimdi, bu bölgede istikrar ve barış sağlayarak, ekonomik iş birliği geliştirerek gerçekleştirebiliriz. Bu da ülkemizin karayolu ve demiryoluyla komşularına ve dünyaya serbestçe bağlanabilmesinden geçiyor.

- Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan 09.11.2020’de üçlü bir bildiri imzaladılar. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a geri dönmesi öngörüldü. Bu hem Ermenistan ve hem de Azerbaycan’a yükümlülükler getiriyor. Oradaki Ermeni halkı Ermenistan’a mülteci oldu; onlar ne olacak? Şu anda Azerbaycan’da en az 23 esir, rehine veya tutuklumuz var. Söylediğiniz gibi, biri açlık grevine başladı.

- Çok önemli olarak, [İran’ın bir kısım topraklarını da “Güney Azerbaycan” diye isimlendiren] Azerbaycan, Ermenistan topraklarının yaklaşık %70’ini “Batı Azerbaycan” olarak anıyor. Bu tür yayılmacı söylemler kullanıyor.

- Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin olumsuzluğu Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesini engelliyor mu, diye soruyorsunuz ve bu barış ufukta gözükmüyor diyorsunuz. Evet görünmüyor, çünkü bir sis perdesi var: “Batı Azerbaycan” söylemi. Ve bu söylem barış sürecindeki kazanımları geçersiz kılmaya yönelik. İmzalanmış bir barış taslağı var masada ve bundan vazgeçmemeliyiz.

- Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin hassasiyetini anlıyoruz. Fakat Türkiye’nin Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışı desteklediğini de görüyoruz. Ve bu mesajları doğru algılıyorsak, Türkiye Güney Kafkasya’daki ilişkilerinde bir denge görmek istiyor.

***

Paşinyan'ın bu çok ilginç sözleri Türkler ile Ermenilerin atasözlerinin birbirinin aynı olduğu tespitiyle devam ediyor. Ama asıl önemli olan, Türkiye’nin Kürt meselesine adını vermeden çok önemli göndermelerde bulunuyor olması. Çünkü kendisinin tarih ve günümüz ilişkisi hakkındaki anlayışı şu anda Türkiye için bire-bir uygulanabilecek bir format teşkil ediyor. Özellikle de Kürt meselesi ve çözümünün tartışıldığı şu sıralarda.

Benim anladığım kadarıyla, şöyle özetlenebilir:

***

1) Ülke-ülke ilişkilerin iyi olması yeterli değildir, bölge-içi ilişkilerin toptan iyileşmesi her ülkenin güvenliği için çok gerekli bir koşuldur

2) Mazi tabii ki önemlidir ve göz ardı edilemez; fakat geçmişteki/tarihteki olumsuzlukların bugünü sakatlamasına da izin verilemez. Önemli olan devletin ve milletin en huzurlu biçimde yürümeye devam etmesidir ki, geçmişteki olumsuzlukların tekrarının önlenmesi bu açıdan büyük önceliğe sahiptir.

3) Sonuçta devletin ve milletin esenliği açısından, ülke içinde seslendirilen eleştiriler çok önemli ve yararlıdır. Bu eleştirilere kötü gözle bakmamak, söz ettikleri sorunların çözümü için onları bir fırsat olarak görmek gerekir.

4) İki devletin/milletin barışa varma çabaları, onların başka devletlerle/milletlerle olan sürtüşmelerine veya yakınlığına (ör. Ermenistan-Azerbaycan veya Türkiye-Suriye veya Türkiye-Kürt ilişkileri) endekslenmeden, onlardan etkilenmeden sürekli barışı amaçlamalıdır.