YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Hep açık kalmasından fayda umulan bir dosya: Gezi

Tüm bunlardan sonra, yani Kavala, Mater, Kahraman, Özerden, Atalay haksız olduğu ayan beyan ortada olan bir suçlamayla hapiste tutulurken bir de Ayşe Barım’ın tutuklanması, iktidarın hiç de demokratikleşme gibi bir niyetinin olmadığını kanıtlıyor. Kanıtlamak için daha ne yapması lazım, onu da bilmiyorum. Her gün bir belediyeye kayyım atanıyor, bir ya da birkaç gazeteci gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Bu tablo içinde, Kürt meselesinde, adı ‘süreç’ olmayan, ne diyelim, hamleler yürütülüyor.

Menajer Ayşe Barım’ın isminden, pek çok kişi, oyunculuk sektöründe bir tekel kurduğu yönündeki iddiaların basında yer alması üzerine üzerine haberdar oldu. Ben de ilk kez duydum bu adı. Gazetelerdeki iddialara göre Barım, televizyon dizilerinde kendi ajansına bağlı oyuncuların rol almasını sağlayan bir sistem kurmuş, ajansında yer almayan oyuncular dizilerde rol alamıyormuş. Televizyonlardaki ve dijital platformlardaki dizilere bakıldığında pek öyle bir manzara görünmese de bilemediğimiz bir konu bu, belki gerçeklik payı vardır. Öyle olsa bile nasıl bir soruşturma yürütülmeli, bu da ayrı bir mesele. 

Fakat zaten, bu haberlerin AKP’ye yakın gazetelerde sürekli işlenmesi, diğer gazete ve televizyonların mümkün mertebe sessiz kalması, şüphe uyandırmıyor değildi. Acaba ortada başka bir ‘durum’ mu vardı?

Derken Ayşe Barım gözaltına alındı. “Böyle bir meseleden insan gözaltına alınır mı?” diyorduk ki birden suçlama değişti. Savcılığa göre Ayşe Barım Gezi protestolarına katılmakla kalmamış, Osman Kavala’yla irtibat hâlindeymiş. Ve sonuçta Barım, Gezi protestolarından 12 yıl sonra “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etme” suçlamasıyla tutuklandı. O dönemde Barım’la irtibatta oldukları öne sürülen bazı oyuncular da ifade vermeye götürüldü. Savcılık şimdi Halit Ergenç ve Rıza Kocağlu hakkında “şüpheliyi kayırmak için kaçamak cevaplar verdiği kanaatine” vararak soruşturma başlatmış.

Toplumu bir kez daha sindirme çabalarından başka bir şey değil bu. Barım savunmasında kimseyi protestolara katılmaya yönlendirmediğini söylemiş. Kaldı ki bu oyuncular yetişkin insanlar; Türkiye’nin 80 ilinde yapılan protestolara katılmak için menajerlerinin talimatını bekleyecek değiller. 

Hepimiz oradaydık. İnsanların nasıl bir ‘demokrasi’ talebiyle o protestolara katıldığının şahidiyiz. Bölgenin tek nefes alınabilir alanı olan parktaki ağaçların sökülmesi yetmiyormuş gibi, bunu protesto eden gençlerin çadırları güvenlik görevlilerince yakılmıştı. Bütün Türkiye’yi harekete geçiren, buydu – bu ve toplumun sesine kulak tıkayan bir iktidar. Hatırlayalım ki MHP de bu protestolara hak verir durumdaydı o zaman.

Yıllar sonra Osman Kavala gözaltına alındı, tutuklandı. Yıllardır hapiste. Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Can Atalay da 1000 günü aşkın bir süredir hapisteler. 

Üstelik Gezi’den hemen sonra bir yargılama yapılmış, Mücella Yapıcı gibi isimler beraat etmişlerdi. Yapıcı bu beraat kararlarına rağmen Mater ve Atalay gibi isimlerle birlikte tutuklanmış, sonra tahliye edilmişti. 

Tüm bunlardan sonra, yani Kavala, Mater, Kahraman, Özerden, Atalay haksız olduğu ayan beyan ortada olan bir suçlamayla hapiste tutulurken bir de Ayşe Barım’ın tutuklanması, iktidarın hiç de demokratikleşme gibi bir niyetinin olmadığını kanıtlıyor. Kanıtlamak için daha ne yapması lazım, onu da bilmiyorum. Her gün bir belediyeye kayyım atanıyor, bir ya da birkaç gazeteci gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. 

Bu tablo içinde, Kürt meselesinde, adı ‘süreç’ olmayan, ne diyelim, hamleler yürütülüyor. 

Bu konuda bir barış, herkesin umudu, beklentisi. Dolayısıyla 2013’teki gibi mümkün mertebe sesimizi çıkarmadan, aklımıza yatmayan dinamikleri seslendirmeden, bir şeyler olmasını bekliyoruz. Sözlerimizi yutuyoruz açıkçası. 

Bu konu özelinde sözlerimizi yutalım, barış olacaksa. Ama tüm bu olup bitenlerden nasıl bir ‘demokratik açılım’ çıkacak, merak etmeden de duramıyoruz. Ve elbette sözümüzü yutmak demek, haksız hapislere, gözaltılara, tutuklamalara sessiz kalmak değil. 

Ne yapacaksak, demokratik ilkeler içinde yapmalıyız. Bunu söylüyoruz, söylüyoruz da, kim duyuyor, duyan ne diyor? Meselemiz o. 

Not: Bu makaleyi gazeteye gönderdikten saatler sonra Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın tutuklandığı, gazeteciler Barış Pehlivan ve Kürşad Oğuz'un ise adli kontrolle serbest bırakıldığı haberi geldi. Bu üç gazetecinin de "gazetecilik" saikiyle hareket ettiği açıktır. Tutuklama en basit haliyle bağımsız gazeteciliğe gözdağı vermeye çalışmaktan başka bir anlam taşımıyor. Gazetecilik faaliyetlerine yıllardır tanık olduğumuz Toktaş'un tutuklanmasını ve gazetecilere yönelik baskıları protesto ettiğimi not düşeyim.