Orta Doğu’nun en ünlü bloggerlarından Mona Kerim, Kuveyt’te Pazar günü gerçekleşen ülke tarihinin en büyük gösterisinin arka planını yazdı. Arif Özden çevirdi.
Mona Kerim
Pazar günü gerçekleşen Kuveyt tarihinin en büyük yürüyüşü, medyada da yer aldığı gibi, Emir’in seçim yasasını değiştirmek için aldığı kararı protesto etmek için planlandı. Değişiklik, Kuveytlileri 4 aday yerine bir aday için oy kullanmaya zorluyor. Elbette neden 4 oyun daha önemli olduğunu dışarıdan anlamak zor. Seçim bölgesinde dört aday yerine bir adaya oy verildiğini düşünürsek, o kişi Emirliğin nüfusunun az olması sebebiyle birkaç bin oy ile seçilebilecek ve bu durumda, seçim bölgesi de yeterince temsil edilemeyecek.
2006 yılından önce Kuveyt’te 25 seçim bölgesi vardı, fakat “Turuncu Gençlik Hareketi”nin talepleriyle seçim bölgeleri beş bölge olarak güncellendi. Bu hareket, değişiklikle ilgili kampanyaları, bu değişikliğin oy satın almaları azaltacağı ve kişilerin kabile, aile ya da mezhepleri tarafından seçilmesini engellemek için desteklediler; yani sosyal olmaktan öte politik bir tepkiydi.
Pazar günkü Onur Yürüyüşü’nün en büyük amacı ise otoriter bir rejimin karşında olmaktı. Kararname, “gerekli kararname” adı altında yayınlandı ve bu da Emir’e kararnameyi ülkeyi tehlikeye düşürecek bir durumdan kurtarmak için kullanabilme yetkisi veriyor. Bu özel kararname, ülkeyi bölünmeden kurtarmak için yapılmış. Protestolara katılanlar, bu anayasal hakkın doğru kullanıldığına inanmıyor ve daha da önemlisi, önümüzdeki Aralık ayında yapılacak seçimleri manipüle edeceğine inanıyorlar. Protestocular ve İslamcı-muhafazakar muhalefet, böyle bir değişikliğin seçilmiş parlamento tarafından yapılması gerektiğini belirtiyor.
Anayasa Mahkemesi’nin, kararnameyi seçim yasasını bertaraf etmeye çalışmasından ötürü anayasaya aykırı bularak geri çevirmesinden sonra, kararname daha da sorunlu hale geldi. Bu da, şu an iktidarda olan hükümetin, 2006 yılında popüler bir talep ile gerçekleşen reformlar karşısında neler ödediğinin göstergesi. Mahkeme kararından hemen sonra Kuveyt yargısının başı istifa etti ve 24 saat içinde istifasını geri aldı. Bu durum, devletin yüksek güçleri arasında bir çatışma olduğunu gösteriyor.
Devlet aptalca bir şekilde, Pazar günkü protesto için binlere protestocuya karşı büyük önlemler almaya karar verdi. 20’den fazla tutuklu (ertesi gün durumu sakinleştirmek için serbest bırakıldılar) ve 10’dan fazla yaralı vardı. Bu tarz operasyonlar, Kuveyt için olağan değil. Fakat son birkaç ay içinde her şey tepetaklak oldu. Bazı Kuveytliler, “yarımadanın kalkanı”, Kuveytlileri bastırmak için gelecek diye abartılı şekilde söylenmekte. Buna rağmen, ben ülkenin son zamanlarda dış politikasının radikal biçimde değiştiğini düşünüyorum. Geçen yıl ve daha önceki yıllarda dış politika bölgesel çatışmalardan uzak kalma esasına dayanırken, şimdi diğer Körfez krallıkları ile işbirliği ön planda. Bir milyar Kuveyt dinarının Bahreyn rejimine yardım olarak verilmesi, buna iyi bir örnek. İkincisi ise, Kuveyt’in geçen yılki 14 Şubat devrimini bastırmak için asker göndermediğine kahrolması.
Kuveyt bunlarla nereye gidiyor? Kimse bu soruya cevap veremez. Bense sadece, yetkililerin kullandığı yolların anlamsız olduğunu söyleyebilirim. Hiçbir şey yapamayarak durumu daha da zorlaştırıyorlar.
İngilizceden çeviren Arif Özden. Yazının orijinali için tıklayın
Mona Kerim, Ortadoğu’da ‘topraksız’ olarak bilinen Bedunların haklarını savunan BedoonRights.org’un kurucusu olan insan hakları aktivisti ve ‘en iyi Ortadoğu blogları’ndan monakareem.blogspot.com’un yazarı.
Şapgir'de bu hafta;