Dilin iktidarı, reklamlar ve kadınlar

Neden ezber bozan reklâmlar, filmler, diziler vb yapılmasın ki? Ezberi tekrar eden bu reklâmlar neden sorun edilmiyor ki?

Dil midir iktidarı yaratan yoksa iktidar mıdır dili yaratan? Örneğin, bugün “masa”ya sen “masa” dediğin, ben “masa” dediğim için onun adı “masa”dır ama bir gün gelip ben ona “sandalye” desem, sen “sandalye” desen, başkası “sandalye” dese o bundan sonra sandalye olur. Bu nedenle hep günlük dile ve onun kurguladıklarına bakmışımdır. Gene bu nedenle her yerde kadın görürüm; zira çoğu olayın, olgunun hep kadın ya da kadın bedeni üzerinden anlatıldığını düşünüyorum. Ben dilin kadın dediği o “kadın” değilim ve kadınların da dilde tanımlanan o “kadın” olduğuna inanmıyorum. Tüm çabam o “kadın”ı yeniden adlandırmak. Var olan tüm kalıplaşmış anlamları değiştirmek. Dünyaya bu gözle bakan herhangi birinin dilin cinsiyetçiliğinden rahatsız olmamasını mümkün görmüyorum.

Örneğin manşetlerde sıkça karşılaşırız 'adam gibi' sevinemediğini söyleyenlerle, ülkede 'adam gibi' muhalefetin olmamasından dert yananlarla. Muhalefetiyle, iktidarıyla her tarafı 'adam' dolu olan ülkede, 'doğru düzgün' muhalefet yok denmek isteniyor ama bunu anlatacak kelimeleri 'doğru düzgün' seçen de yok sanırım. Kadının politik yaşama katılımıyla ilgili başka bir örnek bize cinsiyetçiliğin farkında olunmadan ya da en kötüsü farkında olunarak nasıl sağlamlaştırıldığı gösteriyor. ‘Sabah’ gazetesinde yıllar önce yer alan bir haberde, ‘kadınlara bakanlığın Berlusconi tarafından verildiği, erkek bakanların ise bakanlıkları kendi aldığı’ ifadelerinin yer alması gibi... Günlük dilde sıradan iki kavram gibi görülen bu “alma” ve “verme” eylemi aslında en temelinde kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi özetleyen iki kavram: Kadınlar ya veren kişidir ya da onlara bir şeyler lütfedilir, verilir. Öte yandan iktidarın sahibi erkekler alan taraftır.

Burada erkeklikler, 'erkeğe' dair kültürel alışılagelmiş resimler, mitler ve algılar bütününü ifade edilirken her zaman için 'güçlü, şiddete yatkın, egemen, dayanıklı, saldırgan, bağımsız, aktif vb' nitelemelere referans verilir. Erkeklik ideolojisi aile içinde, toplumsal ilişkilerde, görsel medyada, filmlerde, efsanelerde, hikâyelerde ve yaşamın daha başka alanlarında toplum tarafından yeniden üretilerek yaşatılıyor.

Bazen görünen bilinen şeylerin tekrar tekrar yüksek sesle söylenmesi gerekiyor. Onları normalliklerinden çıkarmamız gerekiyor. Belki hepimiz sözlü ya da yazılı basında, televizyonda, reklâmlarda, dizilerde neyin, niçin yapıldığının farkındayız. Belki de bu haberleri, reklâmları, dizileri yazan insanlar ne yaptığının farkında değil, ama farkında olsak da olmasak da, kadını bu tür verili algılar üzerinden yansıtma, erkek şiddetine yoksulluk, işsizlik, kocalık hakkı vb. gibi gerekçeler bulma ve öyküleştirme, şiddeti ve var olan kadın algısını meşrulaştıran, doğallaştıran ve yeniden üreten bir mekanizmaya hizmet ediyor. Dil iki yönlü akan bir nehir; dilin üzerinde bir etkim varsa, dilin de benim düşünce ve var oluş biçimimde bir etkisi var. Dilin ne kadar kudretli olduğunu, kişiler üzerinde ne kadar büyük bir etkisi olduğunu göz ardı ediyoruz.

Kadınların beklediği hayat bu mu?

Reklamlar da bu dilin yeniden üretildiği ürünler. Reklâmlarda önemli olan mesaj vermek, nasıl anlattığın değil değil ne anlattığın diye düşünülebilir; fakat neyi anlattığı kadar, nasıl anlattığını da önemsemek gerekiyor. Bu nedenle reklamların diline de takılıyorum. Bunun amacı kadının insan hakları ihlallerini teşhirine ve kadınların, cinsiyetlerinden ötürü ayrımcılığa uğramadıkları bir dil oluşturulması, kadınların kurban, zavallı mağdur, cinsel nesne, kutsal ana, namus simgesi, vb. geleneksel roller çerçevesinde, erkeklere bağımlı olarak sunulmasının engellenmesidir. Örneğin, ‘Huggies’ isimli markanın kızlara ve erkeklere özel bezinin tanıtım reklamı. Birbirinden farklı boşaltım sistemi organına sahip olan bebeklere özel üretilmiş bezleri, toplumda var olan kadın ve erkek rolleri üzerinden anlatmak. En başından farklı cinsel organlara sahip olmak size kadın ve erkek olma fıtratı veriyormuş gibi sunmak. Sizi de rahatsız etmiyor mu? Bir başka örnek, ‘Toyota’ markasının başı özgürlükçü, sonu yine evlilik ve çocukla biten reklamı. Reklam oyuncak bebek de olsa bir kadının bağlarından kurtulup ‘Bekle hayat geliyoruz’ diye isyanı ile başlarken, sonunda kadının mutluluğu Romeo’sunu bulmak ve ondan bir çocuk yapmakla bitiyor. Reklamı her gördüğümde ‘kadınların beklediği hayat bu mudur’ diye sormadan edemiyorum.

Neden ezber bozan reklâmlar, filmler, diziler vb yapılmasın ki? Ezberi tekrar eden bu reklâmlar neden sorun edilmiyor ki? “Amaç kar elde etmek, kapitalist düzenin getirdiği kadın sömürüsü işte bunlar, ne bekliyorsun belgesel gibi eğitici mi olmasını” sorularının tam da farkında dediğimiz insanlardan gelmesi beni kahrediyor. Sen biliyorsun ben biliyorum ama Saramago’nun romanındaki körler gibi, farkında olduğumuz beyaz bir körlükte yaşıyoruz. Gören gözlerin gördüğünü görmemeyi tercih etmek anlaşılır bir şey değil benim için. Ve ben bunun için utanmadan söylüyorum: ben bir feministim.

Kategoriler

Güncel Yaşam Şapgir