Hrant Dink Vakfı’nın Ermenistan Türkiye Normalleşme Süreci Destek Programı’nın “Sınırları Aşıyoruz” Ermenistan -Türkiye Burs Programı ile Ermenistan’a giden ve Ermeniler ile Türkler arasında kültürel benzerlikleri ve farklılıkları katılımcı gözlem yoluyla araştıran antropolog Emine Onaran İncirlioğlu, Şubat ayında başlayan ve 4 ay süren çalışmasında edindiği gözlemlerini aktardı.
Ermeniler ile Türkler arasındaki kültürel benzerlikleri ve farklılıkları arayan bu çalışmanın doğmasına sebep olan nedir? Kaç kişilik bir ekiple hangi kaynaklar (medya, mülakat, edebiyat eserleri…) üzerinde ne kadar süredir çalışıyorsunuz?
Bu sistematik bir araştırma değil. Ne ekip çalışması yapıyorum, ne de programlı bir araştırma tasarımım var. Hrant Dink Vakfı’nın Ermenistan-Türkiye Normalleşme Süreci Destek Programı kapsamında sağladığı “Sınırları Aşıyoruz” Türkiye-Ermenistan Burs Programı ile 4 aylığına Erivan’a geldim. Antropolog olarak kültür ve dil ilişkileri, her zaman dikkatimi çeker. Burada bulunduğum süre içinde ‘katılımcı gözlem’ yaparak, zaman zaman yürüttüğüm ve kaydettiğim derinlemesine görüşmelerden de yararlanarak edindiğim izlenimleri toparlamaya çalışıyorum. En önemli kaynağım, ev sahibem Aida Aghajanyan ile CRRC’de çalışan genç bursiyerler ve çeşitli fırsatlarla karşılaştığım kimseler. Bir de Ermenice dil hocam Ruzanna Petrosyan var. Bu gayriresmi araştırmaya, günlük hayat içerisinde, ufak çapta bir etnografya da denilebilir; baştan bir çerçeve kurmadan, bir ‘gömülü kuram’ arayışı da. Kimseyi sorularımla ya da cevaplarımla yönlendirmeden çeşitli konularda, bu arada Türkiye – Ermenistan ilişkileri hakkında da konuşuyoruz. Literatüre gelince, elime ne geçerse okumaya çalışıyorum, sosyal medya yazışmaları dahil. Ne kadar zamandır çalışıyorum? Ön okumalara İstanbul’da başlamıştım ama çalışmanın Erivan’a geldiğimde, 5 Şubat’ta başladığını söyleyebilirim. Doğmasına sebep de buradaki gözlemlerim oldu. Daha doğrusu, Ermeniler ile Türkler arasındaki kültürel benzerlikleri ve farklılıkları, aramadan buldum.
"Kültürel benzerlik derken kastettiğim, benzer yemekler, halk oyunları falan değil. Onlar da var, ama ben daha antropolojik anlamda bir kültürden söz ediyorum. Bir mantık, bir hayata bakış benzerliğinden."
İlk izlenimleriniz neler oldu? Şu ana kadar saptadığınız benzerlik ya da farklılıklar neler ve sebepleri neler olabilir?
“Kültürel benzerlik” derken kastettiğim, benzer yemekler, halk oyunları falan değil. Onlar da var, ama ben daha antropolojik anlamda bir kültürden söz ediyorum. Bir mantık, bir hayata bakış benzerliğinden. Benzerlikleri ilk dilde gözlemledim. Ermenice ve Türkçe, yapısal olarak birbiriyle ilgisi olmayan bambaşka iki dil ailesinden geliyor. Ermenice Hint-Avrupa, Türkçe ise Ural-Altay dil ailelerine bağlı. İkisinin de morfolojik diller olmasından kaynaklanan yapısal benzerlikler yok değil, ama bu konuda spekülasyon yapmak istemiyorum. Esas dikkatimi çeken, günlük hayatta kullanılan deyimlerin pek çoğunun bire bir çevirisinin bulunmasıydı. Bir zaman sonra, söylemek istediğim her şeyi Ermenice ifade edebileceğimden öylesine emin oldum ki, mesela Avrupa’ya seyahate giden kızından haber alan ev sahibeme “gözün aydın” deyimini uyduruk kaydırık İngilizceye çevirdiğimde, bunu gayet doğal karşıladı. Tahmin ettiğim gibi kelimesi kelimesine, Ermenicesi “açkıt luys”. Bu zaten Ermenice konuşan İstanbullular için çok önemsiz bir ayrıntı gibi gelebilir ama yıllarca Amerika’da yaşarken bir türlü İngilizcesini bulamadığım, her duyguyu karşılayabilecek Ermenice sözcüğü, bir iki haftada bulabilecek hale geldim. İçimden gelen bir ses “bunun aynen Ermenicesi var” diyordu ve hemen hemen her seferinde çıkıyordu. Allah aşkına / Astvatz sires, güle güle kullan / barov mashes, yarasın / anush lini, afiyet olsun / bari akhorjhak, ayıp! / amot kez, yerim seni / utem kez. Hatta yıllar önce Kayseri köylerinde araştırma yaparken öğrendiğim ve değil İngilizceye, Türkçeye bile çevirmekte zorlandığım “kadanı alayım” deyiminin de Ermenicesi vardı: “Tsaved tanem.” Anlamı, sıkıntını, derdini alayım, sana gelecek bela bana gelsin. İngilizce aracılığıyla keşfettiğim, tercüme edildiği zaman tuhaf gelen bu deyişlerin Ermenicede ve Türkçede karşılığını buldukça, kahkahalarla gülmeye başladık. Galiba kültürel benzerlikler, o sırada kafama dank etti. İngilizlerle Fransızlar, aynı esprilere gülmez derler. Neyin gülünesi olduğu kültüreldir; herkes her şeye gülmez.
Sosyal medyadaki kimi tepkiler, özellikle Ermenilerle Türkleri buluşturan konulardaki tepkiler de benzerlikler konusunda düşündürdü. Örneğin karşılıklı güvensizlik, önyargılar; öfkelenmeye hazır olmak; korku; komplo teorilerine merak; iyi niyetli adımları “safdillik” olarak hafife almak; medyada tek yanlı, olumsuz ve yıkıcı örnekler; iyi-kötü, doğru-yanlış, haklı-haksız gibi tek boyutlu ikili kutuplaşmalar; kurban/mağdur mantalitesi; diğerine duyarsız/saygısız yaklaşımlar; ırk, medeniyet, biricik tarih söylemi; geri adım atmama konusunda kararlılık ya da inat; nefret söylemi ve eylemi gibi pek çok ortak davranış biçimi ve tutum gözlemledim; haberlerde, seçilen sözcüklerde, satır aralarında...
Türklerle Ermeniler arasındaki tek fark dil, din, etnik köken isimleri mi? Başka farkları yok mu?
Türkiye’de haberlere baktığın zaman, dünya kadar olay var; bunların arasında Ermenistan konusunda bir bilgi, ilgi, merak o kadar fazla değil, ama Ermenistan’da Türkiye konusunda merak her zaman var. Benim ev sahibem Erdoğan’ı biliyor, Türkiye’de şimdi kaç kişi Sarkisyan’ı biliyordur. Böyle genel bir ilgi konusunda simetrik olmayan bir ilişki var arada. Sınırlarından sadece Gürcistan ve İran sınırı açık; Rusya’ya çok bağlı ama Türkiye ve Azerbeycan sınırlarının kapalı olması, Ermenistan’ı bayağı bir kilitlemiş durumda. Ekonomik olarak dışarıya çok göç veriyor. Türkiye’nin çevresi de ekonomik ilişkileri de daha serbest, dolayısıyla Türkiye’yle ilişkilerine çok daha bağımlı Ermenistan. İlgili olmalarında bunlar sebep olabilir.