Kırılmış her gecenin üçünde, bizleri “Batsın bu dünya”, “Hatasız kul olmaz”, “Bir gün içki dolu vücudum musalla taşına konursa” diye söylettiren, Türkiye’de yetişen en büyük sanatçılardan birisi olan Orhan Baba’nın sanat hayatına hürmet için çıkarılan “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” albümü, yorumlamalardaki vasatlıklar, düzenlemelerdeki özgünlük yoksunluğu ve kayıtlardaki sıkıntılarla bir ‘eksiklik hissi’ yaşatıyor.
Sertan Şentürk
sertanserturk@gmail.com
Orhan Gencebay’ın dinleyicileri , onun bir yorumcu, virtüöz, besteci ve söz yazarı olarak komple bir sanatçı olduğunu bilir. Kendisi (gerek halk müziği ve gerekse klasik musiki bakımından) makam müziği üzerinde ulaşılması zor bir hakimiyete sahiptir. Bağlama ve tanburu virtüöz seviyesinde icra edebilen ve kendi deyimiyle “telli her enstrümanı çalabilen” Orhan Gencebay, aynı zamanda saksafondan sitara kadar çok farklı enstrümanlarla çalışmıştır. Bu müzikal doluluğu, kayıtlarındaki yaylı düzenlemelerinden bağlama doğaçlamalarına, makam çeşnilerinden caz/blues geçişlerine rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Fakat, her şeyin ötesinde, kırılmış her gecenin üçünde, bizlere “Batsın bu dünya”, “Hatasız kul olmaz”, “Bir gün içki dolu vücudum musalla taşına konursa” diye söylettirendir Orhan Baba. Kısaca sevelim ya da sevmeyelim, Türkiye’de yetişen en büyük sanatçılardan birisidir.
Geçtiğimiz ay Orhan Gencebay’ın sanat hayatına hürmet için bir albüm çıkarıldı. Orhan Baba’nın prodüktörlüğünü de üstlendiği “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” isimli bu proje için Tarkan’dan Sezen Aksu’ya farklı müzisyenler tarafından seslendirilen 33 şarkı yer alıyor. Orijinal bestelerin kabaca orijinaline yakın bırakılarak, poplaştırarak ya da rocka uyarlanarak yeniden seslendirildiği bu çalışma, son bir aydır en çok satanlar listesinde birincilikten inmiyor ve şimdiden Türkiye’nin gelmiş geçmiş en çok satan albümleri arasına girdi bile. Bu nicel veriler, albümün Orhan Baba’nın 50 yılı aşkın müzik hayatını münasip bir biçimde taçlandırdığını düşündürtebilir. Tabii eğer müzikten konuşmayı es geçersek...
Albümdeki parçaların çoğunun düzenlemeleri ve yorumlamları, baştan sözünü geçirdiğimiz Orhan Gencebay dolgunluğundan mahrum kalmış gibi gözüküyor. Gerek yorumlamalardaki vasatlıklar, gerekse düzenlemelerdeki özgünlük yoksunluğu ve hatta kayıtlardaki sıkıntılar çalışmayı yaklaşık 2 buçuk saate yayılmış 33 şarkılık bir “eksiklik” hissi yaşatıyor. Öyle ki, üzerinde birazcık daha çaba harcanılmış kayıtlar kendilerini hemen belli ediyor. Albüm bu haliyle, ne yazık ki, uzun emek harcanıp kaydedilmiş gibi görünmekten ziyade, büyük ustanın eserlerini ürünleştirip, “piyasa”yı doyurmak için çıkarılmış izlenimi veriyor. Bu noktada, özellikle Serdar Ortaç, Demet Akalın gibi pop müzisyenlerin, (her yaz piyasaya sürdükleri “standart” parçalara benzettiği) endüstriyelleştirilmiş Gencebay yorumları sınıfta kalıyorlar. Bu açıdan orjinaline yakın yorumlar, özgünlük sağlayamasa da, en azından pop yorumlarını çoğu gibi eserlerin içindeki duyguyu söküp atmamış gibi gözüküyor. Albümün genelinde rock müzisyenler, belki de tarzlarından güç alarak, daha yaratıcı çalışmalar yapmışlar. Kayıtların belli başlı yerlerinde ince güzellikler bulabilsek de (“Dertler Benim Olsun”da Bülent Altınbaş’ın klarneti, “Bir Araya Gelemeyiz”in girişi, maNga’nın elektronik düzenlemeleri gibi) kişisel olarak tek bir özgün yorum bulabildiğimi söyleyemeyeceğim.
Elbette ki, bir yorumun orjinalinin önüne geçmesi gibi bir durum pek mümkün değildir; hele ki söz konusu Orhan Gencebay’ın eserleri olunca. Fakat özenli bir yorum da orjinalinin yanında kendine ait bir yer elde edebilir. Ki bu duruma, bir Orhan Gencebay parçası olan ’a, Ender Akay ve Sunay Özgür’ün düzenlediği Nerdesin Firuze’deki versiyonundan daha güzel bir örnek olamaz.
Belki de gibi iddialı bir biçimde duyurulmasa idi, büyük bir beklentiye girmeye gerek kalmazdı. Son olarak herhangi bir müziğin iyi ya da kötü algılanmasının kişisellikle başlayıp orada bitmesi gerektiğine inanan biri olarak albümü sevene saygımız sonsuz. Bu sebeple, hem “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” hem de sürç-i lisanlarım için “hatasız kul olmaz” diyelim ve Orhan Baba’nın müziğine hürmeten, kendimizi onun bağlamasına bırakalım.