Kadın olduğu için yazdı. Erkek yazarlar dünyasında erkek gibi kadın olmadan, ‘sadece’ kadın olduğu için. Feminist olduğu için yazdı. Muhalif olduğu için yazdı. Körü körüne inanmaktansa vicdanını dinleyerek gösterdi kendisi için doğru dediklerini. Nefretini yazdı, hayal kırıklığını, pişmanlığını... Türkiye’deki dağınıklığın kafasındaki yansımalarını yazdı.
Levent Özata
levozata@gmail.com
Çetin Altan samimi bir sohbette, meclis kürsüsünden alışık olduğu için midir bilinmez, ateşli ateşli konuşuyor. Dert yanıyor yakın arkadaşlarına, Senelerdir muhalefet ettiği kurumların adaletsizliğinden. Konuşmasının sonuna doğru sıkıldığından mı, adalete inancını çoktandır kaybettiğinden mi, yenilmiş bir gülümsemeyle şöyle diyor: “Benim sevdiğim tek bir adalet vardır. O da Adalet Ağaoğlu’dur.”
Adalet Ağaoğlu 1929 yılında, haritalarda Ankara'nın her işe karışan bir burun gibi batıya uzanan ilçesi Nallıhan’da dünyaya geldi. Nallıhan, aileye küçük gelmeye başlayınca 1938’de allanıp pullanmış ‘büyük şehir’ Ankara’nın merkezine doğru yollandılar. Ağaoğlu, liseye de, üniversiteye de bu şehirde gitti, burada şair olmaya karar verdi. Orhan Veli şiir kitabını “genç şair Adalet Sümer’e” diye imzalayıp İstanbul’dan gönderdi.
Tiyatroya olan ilgisi de Ankara’da başladı, oyunlar yazdı, elinden geldiğince sahneledi, aralarında Kartal Tibet’in de olduğu dört arkadaşıyla “Meydan Sahnesi’ni” kurduklarında Ankara henüz ‘özel’ bir kültürel girişimle tanışmamıştı. Bir dönem radyoculuk yaptı, 1960 ve 70’lerde TRT radyosunda en çok dinlenen oyunlar onun elinden çıkmıştır. Bazen kendi adından ‘utandırdılar’, o da kendine Remus Tealada ya da Parker Quinck dedi. TRT’nin özerkliğinden şüphe duyunca hem radyoyu bıraktı hem de oyun yazarlığına uzun süre ara verdi. Ölmeye Yatmak’a karar verdi. Uyandığında romancı olmuştu.
Adalet Ağaoğlu yazardır. Ama sadece başvuru formlarında mesleği ibaresinin karşılığına yazılan yazar değil. Onu da yazıyordur muhakkak ama, onun yazarlığı durağan bir meslekten çok hareketli bir eylem. Kadın olduğu için yazdı. Erkek yazarlar dünyasında erkek gibi kadın olmadan ‘sadece’ kadın olduğu için. Feminist olduğu için yazdı. Erkeklerden nefret etmeden, sadece insanları sevdiği için. Muhalif olduğu için yazdı. Körü körüne inanmaktansa vicdanını dinleyerek gösterdi kendisi için doğru dediklerini. Ağladığı için yazdı, kimi zaman da gülünce. Düşündüğünü yazdı. Köşelerden nefret ettiği için yazdı. Nefretini yazdı, hayal kırıklığını, pişmanlığını... Türkiye’deki dağınıklığın kafasındaki yansımalarını yazdı. Toparlayabildiğini ise hiç sanmıyorum.
Ağaoğlu’nun o kadar çok farklı kimliği, o kadar çok farklı grup için öyle ya da böyle yer almışlığı var ki, insan arkasında büyük kalabalıklar bekler. Ağaoğlu yalnız değil belki ama cemaatsiz. Şair, tiyatro yazarı, feminist, radyocu, romancı, insan hakları savunucusu oldu, ama kendine bir kartvizit yazmaktan çekindi. Bir zamanlar Ankaralı “genç sair”di. Belki hâlâ yazıyordur ama hiç şiir kitabı çıkarmadı. Radyocuydu. Vesayet altına girmek istemediği için TRT’yi terk etti. İnsan Hakları Derneği’nden bütün insanların haklarını değil de, sadece bir grubun hakkını destekliyor diye ayrıldı. Cemaatsizliğin getirdiği özgürlüğü, popülerliğe, belki de çıkara tercih etti. Tutunamadı denmez ama tutunmadı.
Ancak merak etmeyin hâlâ insan, o görevinden istifa etmeyi başaramadı. Hâlâ kadın... Belki her feminist böyle görmez onu ama bence, iyi bir feminist. Romancılığı bırakmış gibi gözükse de kafasında iki roman taslağı varmış. Roman yazmasa da yazarlık onu bırakmadı, denemeler yazdı. Güncelerini yayınlattı. Geçirdiği trafik kazasından olsa gerek artık o kadar çok yazamıyormuş. Olsun, daha fazla konuşuyor. Tatlı tatlı anlatıyor yazamadıklarını.