Kök, toprak ve göbek atmak bir acayip denklem. Açıklamak için illa yardım gerekiyor. Anadolu’da “toprak çeker” diye bir deyiş var. Yani aynı topraktan olanlar birbirlerine yakınlık duyar. Bu, “derlenmiş” kültür zırvasından ve “yekpare” millet hayalinden çok daha özlü bir tespit.
İsmail Keskin
ismail.keskin@gmail.com
Bazı yazılar sondan başlar, bu da öyle olsun. Burada anlatılanlar ideal, romantik ve nostaljik tatminleri değil; hayatın gerçek, hasarlı ve unutulup-anımsanan insan hallerini kapsar. Bu anlamda ‘kültür’, ‘gelenek’, ‘folklor’, ‘binlerce yıllık vıdı vıdı’ gibi modernizm araçları yerine bit pazarına rahmet yağdırıp eski kelimelerle konuşacağız…
Lafı uzatmamak için hemen, bir video ile konumuza girelim:
Bu yıl kaybettiğimiz müzikolog, sevgili Domna Samiou’nun 1982 yılındaki bir derleme çalışması sırasında kayda alınmış “Marmara Karşılaması”.
Domna’nın ne anlattığını merak etmeyin, TRT’de her zaman dinleyebileceğiniz klasik “kültürümüz, geleneğimiz” konuşması, temsili düğün ve vesaire. Zaten anlayacağınız üzre “aydın kadın” figürü, şarkı aranjmanını çoktan TRT düzenine sokmuş. Yunanistan’daki Bursalı teyzelerimiz göbek atmaya kaçamadıklarında türküyü Domna’nın istediği düzende söylemek zorundalar. Tekdüze aranjmanı övemeyeceğimize göre, atılan göbekleri gözden kaçırmamak gerek. Üçüncü dakikada başlayan karşılıklı göbek atma sahnesi aynı zamanda bu yazının da göbeğini oluşturan noktaya değiyor.
Yıl 1982, yer Neo Marmara Halkidikis (Yeni Marmara), Selanik’in altbaşı. Göbek atanlar otuz-kırk yaşlarında, yani ikinci kuşak amcalar teyzeler, muhtemelen Bursa’yı hiç görmediler. Öte yandan üçüncü ve dördüncü kuşağın aksine “ata yadigarı” dansları adım saymadan, yani en makbul şekliyle oynuyorlar. Birinci kuşak yanı başlarında. Birinci kuşaktan oynayan kendini yormadan gerdan kıvırıyor, daha yorgun olanlar sadece gülümsüyor.
Mübadele’yle memleketlerini terk etmek zorunda kalan Bursa Rumları’nda birinci kuşak firesiz Türkçe bilir, ikinci kuşağın Türkçesiyse iki alanda gelişmiştir: bir yanda küfürler, beddualar ve yakınmalar, öte tarafta şarkılar, öğütler ve sevgi ünlemleri. Şarkı Rumca ama içinde Türkçe bir cümle mutlak bulunuyor:
“A Berberim oğlan aman aman, gel boynuma dolan.”
Kök, toprak ve göbek atmak bir acayip denklem. Açıklamak için illa yardım gerekiyor. Anadolu’da “toprak çeker” diye bir deyiş var. Yani aynı topraktan olanlar birbirlerine yakınlık duyar. Bu, “derlenmiş” kültür zırvasından ve “yekpare” millet hayalinden çok daha özlü bir tespit. Uzun süre dar bir alanda aynı suyu içip aynı hayatı paylaşmış (yani toprak olmuş) insanlar birbirlerini daha kolay anlıyor, ayrı düştüklerinde daha çok özlüyorlar. Hemen bir diğer Rumca şarkıya geçelim:
Yirmili yılların sonlarında Amerika’da, New Jersey’de kayda alınmış “O Memetis” “Memet” şarkısı. Solist, Ermeni Markos Melkon (Alemşeryan). Başka bir yazıyı Markos’a ayırmak gerek belki, o yüzden burada 1895’te İzmir’de doğduğunu, 1912’de Atina’ya, 1921’de de Amerika’ya göçtüğünü yazalım yeter. Şarkı Mario ve Memet’e duyulan özlem üzerine: “Memedim Memedim aman aman / Seninle geçer derdim / Memedim Memedim nereye gidiyorsun / Beni kimlere bırakıyorsun”. Dönemin en ünlü rembetlerince alınmış bir çok farklı kayda da sahip. Buradan geleceğimiz nokta, birinci kuşağın toprak ve kök hasretinin sadece ıslandığında çamur olan toprak ve kesildiğinde kuruyan kökten ibaret olmadığı. Aksine, kesilip binlerce kilometre uzaklığa atılsa da kurumayan köklerin tek açıklaması, yaşama ve yaşantıya ait kanalların açık tutulmuş olması. Bu yüzden belki de önemli olan, her şeyden önce bu kanalları açmak, insanı insanla ve insancıl olanla iyileştirmek.
2010 yılında, bir belgesel için Ermenistan’daki Yeni Bitinya’ya (Bitinya, Kuzeybatı Anadolu’nun antik ismi), eski Bitinya’nın izlerini aramaya gittiğimizde bulduğumuz; toprak ve iklim açısından bambaşka bir yerdi. Oysa ailesi Bursa’dan göçürülmüş Nişan Amca’yı bulduğumuzda, kendimizi de Bursa’da bulduk. Akıcı olmasa da, özellikle şarkı ve mani dağarcığı geniş, Bursa civarının manav ağzıyla konuşulan tatlı bir Türkçe. Bilgisayarımda müzik arşivimin olduğunu duyunca ardı ardına gelen şarkı istekleri, Zeki Müren hayranlığı ve elbet çiftetelli çalmaya başlayınca herkesi ayağa kaldırıp göbek attırma… Tüm bunlar biraz önce yazılanları doğrular nitelikte. Islanınca çamur olan, alınıp satılan ve çalınabilen toprakla olan bağ, dünyanın tüm orduları dahi gelse fiske değdirilemeyecek olan gerçek toprak ve gerçek kökler sayesinde korunmuş. Nişan Amca’nın annesi, kızgınlığını ve hatta nefretini kendinde tutup, toprağıyla olan bağını canlı tutarak dindirmiş ve oğlunu nefretten korumayı başarmış.
Radyoda Zeki Müren, belki de annesinin onlara dinletmiş olduğu… Annesinin en sevdiği şarkıyı yıllar sonra tekrar duymak, annesi vefat ettikten yıllar sonra yeniden Türkçe konuşan Nişan Amca’nın boğazını düğümlese de bunun mutluluktan olduğunu gözlerinde görüyoruz.
İnsanın ilacının yine insan olduğunu tekrar tekrar belleyerek.
Belgeseli merak edenler için:
http://www.speakingtooneanother.org/index.php?page=7&id=45