Yeni binyılın -izm’i Panhümanizm mi?

İlk kez Fransız edebiyatının büyük isimlerinden Romain Rolland kullandı. Türkçe literatüre ise Cemil Meriç tarafından sokuldu. 1963’te, Ralph Borsodi, Komünist Manifesto’ya nazire olarak Panhümanist Manifesto’yu yayımladı. Mehmet Altan’ın Küresel Vicdan kitabıyla gündeme gelen Panhümanizm, yeni zamanların ideolojisi olabilir mi?

Servan Altıkanat
servan.alt@hotmail.com

“Pantürkizm, Panturanizm, Panislamizm, Panslavizm…” Bunlar, ırkı, milleti ve dini merkeze alan, birtakım siyasal tasarıların parçası olarak gelişen ve işlevsel hale gelen düşünceler yığını. Panhümanizm ise çok daha genel bir düzlemde, herkesin önce birey olmasını, ardından da tüm ırkların, dinlerin, kültürlerin kucaklanmasını, insanların ortak çıkarlar etrafında toplanmasını, rüçhanların, yani üstünlüklerin reddedilmesini ve konjonktürü ‘küresel bir bakış açısıyla okumamızı öneriyor

Panhümanizmi güncel vokabülerimize sokan Mehmet Altan’ın ‘Küresel Vicdan’ çalışması oldu. Yunancadan gelen “pan” kelimesi, bütün anlamını taşıyor. “Hümanizm” kelimesi ise Latince “insan doğası” anlamına gelen ‘’humanitas’’tan türemiş. “İnsana ve insan değerlerine önem atfeden” fikirsel bir yaklaşım bu. Altan’ın da belirttiği gibi, kavramı ilk olarak Fransız edebiyatının vazgeçilmezlerinden Romain Rolland kullanmış. Türkiye’de ise Cemil Meriç, 'panhümanizm’ kavramını Romain Rolland’ı kaynak göstererek anan ilk kişi. 1963’te, Ralph Borsodi, Komünist Manifesto’ya nazire olarak Panhümanist Manifesto’yu yayımladı. Bu nosyon, bugün itibariyle felsefeciler, diplomatlar ve eğitmenlerce tartışılıyor ve hayatın içinde mülk edinip yerleşeceği yer henüz netleşmiş değil.

Panhümanizmi hayata geçirmek

“Aynı menşeiden gelen toplumun birlikte yaşama isteği” sonucu ortaya çıkmış bir model olarak ulus-devletin, insan odaklı bir evrene giden dönüşümlerle sarsılmaya başladığını ifade etmek, zamane gerçekliklerle uyuşuyor. Ulus-devlet mantığı, birtakım soyut değerleri ve unsurları öne çıkarırken insanları zihnen hudutların içerisine tıktı. “Ulusal çıkarlar” adına her şeyin göze alındığı yapı, kutsal bir teşkilatı, özgürlükleri kendi tekelinde toplayarak, birey yaşamının tepesine koydu.

Panhümanist Manifesto’dan:

Ralph Borsodi, 1963

“Hümanistler, bu dönemin ve yüzyılın kadınları ve erkekleridir. Hümanistler daha önceki tarihi hümanizmi tanırlar ve sadece günümüzde merkez teşkil eden kültürlerden değil, değişik kültürlerin katkılarından da ilham alırlar. Dahası, bu yüzyıl ve bin yılı geride bırakmış, yeni bir dünyada yasamaya başlamışlardır. Hümanistler, geçmişlerinin çok uzun olduğunu ve geleceklerinin daha da uzun olacağını hissederler. Geleceklerinde bugünün genel sorunlarının çözülmesi için çabalamayı düşünürler. Hümanistler iyimserdirler, özgürlük ve sosyal ilerlemeye inanırlar. Hümanistler uluslar aracısıdırlar. Ve evrensel bir insan devletini arzu ederler. Dünyayı global olarak yaşayabildikleri, hareket edebilecekleri bir yer olarak kavrarlar. Tek bir biçimli bir dünya değil içinde, çeşitlilikler barındıran bir dünya isterler. Çeşitlilik ile kastedilen, çeşitli etkinlikler ve görenekler, çeşitli fikirler ve özlemler çeşitli inançlar, din tanımazlık veya dinler ve çalışmak yaratıcılıklarla ilgili çeşitliliklerdir.

Hümanistler, efendiler istemezler. Ne patron, ne lider ne de kendilerini başkasının patronu veya efendisi olarak görmek isterler. Bununla beraber, hümanistlerin özlemleriyle bugünün dünya gerçekleri arasında bir duvar yükselmektedir. Artık bu duvarı yıkmanın zamanı gelmiştir. Bunun için dünyadaki tüm hümanistlerin birleşmesi zaruridir.”

Panhümanizmin gündelik hayatta edinebileceği rol işte tam bu noktada ortaya çıkabilir. Zira, ulus-devlet mantığını ve onun şekillendirdiği algıları yıkıcı bir etmen olarak anlamlandırılabilir panhümanizm. İnsan odaklı bir anlayışın küresel âlemde hâkim olmasını sağlamaya yönelik bir ideoloji olarak, ulus-devlet zihniyetinin boşluğunu doldurmaya aday olabilir.

Altan’a göre, Panhümanizmin etkinleşmesi küresel bir vicdanla mümkün ve bu anlayışın oturması için, somut bir zemin gerekiyor. Bu zemin çerçevesinde geliştirilecek olan perspektifin önemli bir ayağının ‘’saydamlık’’ olduğunu ve her yerde, etkin, yaygın, işlevsel bir küresel vicdanın varlığının da saydamlığa bağlı olduğunu düşünüyor Altan. “Saydamlık, insanlığı vicdansızlık yapamayacak hale getiriyor” diyor.

Panhümanizm, bugün sınırları belirgin, önemli bir tartışma konusuymuş gibi görünmese de, küreselleşmenin etkisi altındaki yerkürenin önemli gündem maddelerinden biri olmaya aday gibi gözüküyor. Zira insanı yücelten bir anlayış, insanları sınırların içerisine hapseden tüm referansları, yapıları ve “somut gerçeklikleri örseleyen fetişleri” yıkmaya başlıyor. Bu geçiş sürecinin en can alıcı noktasını “panhümanizm” ve onun şekil verdiği algılar oluşturacak.

 


Bu hafta...
2. Hafta
1. Hafta

 

 

 

Kategoriler

Güncel Dünya Şapgir