Bellek ve Kültür Sosyolojisi Çalışmaları Derneği’nin (BEKS) Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümünde başladığı ve iki yıldır devam eden ‘100. Yılına Soykırımı Hatırlamak - Ermeni Gençlerin Post-Belleği Üzerine Karşılaştırmalı Bir Araştırma’ çalışmasının raporu yayımlandı.
Türkiye, Lübnan, Ermenistan ve Fransa’da 100 gençle derinlemesine mülakat yöntemiyle yapılan saha araştırmasına dayanan 162 sayfalık kapsamlı rapor, Ermeni gençlerinin soykırım belleğini nasıl devraldığı, hatırlama ve anma pratiklerinin ne olduğu ve soykırıma yönelik taleplerini karşılaştırmalı bir şekilde ele alıyor.
Hrant Dink Vakfı Seyahat Fonu, Raoul Wallenberg Enstitüsü ve Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen araştırma, Ermeni Soykırımı’nı bizzat deneyimleyen Ermenilerinin torunlarının çocukları, yani 4. kuşak Ermenilerin soykırıma dair inşa ettiği ‘aktarılmış belleğin’ kavranmasına katkıda bulunmak ve gençlerin barışma siyasetinde oynadığı ya da oynayabileceği rolü tespit etmek amacıyla hazırlandı.
Haziran 2015 – Temmuz 2016 tarihleri arasında Yerevan, Gümrü, İstanbul, Beyrut, Paris ve Marsilya’da gerçekleştirilen saha çalışması kapsamında, 18-35 yaş arası toplamda 100 (48 erkek ve 52 kadın) Ermeni gençle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirildi.
Araştırmayı yürüten BEKS ekibi, saha çalışmasının özellikle Ermenistan ve Türkiye ayağında, çalışmanın sosyolojik bir araştırmanın ötesine geçerek iki ülke gençliği arasında diyalog kurma sürecine katkıda bulunduğunu vurguluyor. Rapora göre, dört ülkede de görüşmeciler araştırma projesini barışma ve yüzleşme sürecinin bir parçası olarak gördüklerini belirtti. Ayrıca saha çalışması yapılan diğer ülkelerde gençlerin Soykırım hakkındaki düşünceleri konusunda araştırma ekibinden bilgi talep etti.
‘Gizli ihtilaf’
Saha çalışması gözlemlerine göre, Beyrut’ta Türk-Ermeni ilişkilerine dair gerilim Ermenistan’da tecrübe edildiğinden daha yoğun bir şekilde yaşanıyor; Türkiye’de yaşayanların genel olarak Soykırımı inkâr eden ve Ermenilere düşmanca bakan kişiler olduğu algısı bu ülkede güçlü. Fransa’da Ermeni Diasporası gençleriyle yapılan görüşmelerden edilen izlenimse, gençlerin soykırım ya da kendi geçmişleriyle olan bağlarının diğer üç ülkeye göre daha gevşek olması. Buna göre, Fransa’daki gençlerde soykırım ile ilgili talepler bir bellek ödevinden ziyade bir insanlık ödevi olarak ortaya çıkıyor.
Belleğin aktarılma sürecinde aile, okul ve çevrenin belirgin alanlar olduğunu belirten rapora göre, gençlere bellek aktarımı süreci ülkelere göre de büyük farklılıklar gösteriyor. Örneğin Ermenistan’da soykırım konusu aile içinde konuşulmanın ötesinde gündelik dilde ve sosyal yaşantıda sürekli yer tuttuğu için gençler, ‘soykırımı ilk ne zaman öğrendiği’ yönündeki soruya kesin bir yanıt vermiyor, bu durumu Yerevan’dan bir görüşmeci “Kanımca hiç bir Ermeni 1915'i nereden bildiğini hatırlamaz, çünkü bu bizim genetik hafızamız içerisinde” diyerek tanımlıyor. Öte yandan Türkiyeli Ermeni gençler için soykırım bilgisi doğrudan aktarılmaktan ziyade, aile içinde sessizce konuşulan, varlığını sürekli hissettikleri ama adını koyamadıkları bir ‘gizli ihtilaf’a karşılık geliyor. Dolayısıyla Türkiyeli gençler soykırım kavramıyla diğer gençlere göre daha geç tanıştıklarını belirtiyor. Lübnanlı Ermeniler içinse soykırımın kuşaklar arası aktarımı çok daha açık ve güçlü yollarla gerçekleşiyor, çoğu Lübnanlı Ermeni genç anaokulundan itibaren soykırımı öğrendiklerini belirtiyor. Rapora göre, kendini genellikle ‘Fransalı Ermeni’ olarak tanımlayan gençler de aile içinde soykırımın pek fazla konuşulmadığını, dolayısıyla daha geç yaşlarda 1915’i öğrendiklerini belirtiyor.
Siyasallaşma
Bellek sürecinde önemli bir yer tutan aile içi aktarım konusunda, 19 Ocak 2007’deki Hrant Dink cinayeti öncesi ve sonrası gözle görülür bir ayrım yaratıyor. Görüşmecilerin büyük kısmına göre Dink cinayeti sonrası ‘pranga kırılıyor’ ve soykırım aileler içinde daha da çok konuşulan bir konu haline geliyor. Ayrıca Dink cinayeti sonrasındaki 19 Ocak anmaları da Ermeni gençlerin post belleklerinin kurulmasında önemli bir yer tutmakla birlikte siyasallaşmaları açısından tarihsel kurucu bir olay haline geliyor. Raporun ayrıntılı olarak yer verdiği bu kimlik ve siyasallaşma sürecinde ‘Kamp Armen Direnişi’ ve ‘Gezi Direnişi’ de öne çıkıyor.
Anma pratiklerini bellek oluşumunun önemli bir parçası olarak tanımlayan araştırma raporunda, 24 Nisan anmalarının gençler için ne anlama geldiği de masaya yatırılıyor. Gençlerin büyük çoğunluğu 24 Nisan büyük önem atfederken ve anmalara katıldıklarını belirtirken, bazı gençler de Ermeniliğin sadece 24 Nisan’larda hatırlanıyor olmasını eleştiriyor.
İlk talep
Raporun son bölümünde gençlerin geçmişle hesaplaşması ve taleplerine dair araştırma bulguları yer alıyor. Soykırım konusunda ‘tanınma, tazminat ve toprak’ olarak kategorize edilebilecek talepler konusunda bütün Ermeni gençlerin aynı görüşleri paylaşmadığı belirtilen raporda, ‘talebiniz nedir?’ sorusuna verilen ilk yanıtın soykırımın tanınması olduğu vurgulanıyor; fakat genel eğilim tanınma ile yetinmeyip kayıpların da telafi edilmesi. Toprakların iadesine yönelik talep ise gençler tarafından dillendirilse de gerçekçi olmadığı kabul görüyor. Toprak talebinin gerçekçi tezahürlerinin olduğunu da belirten araştırma ekibi, bunun gençler tarafından bütün Batı Ermenistan topraklarının iadesinden ziyade Türkiye Hükümetinin sınırları içindeki Ermeni mülklerinin tahribatını önlemesi, Ermeni kültür mirasıyla barışılması şeklinde dillendirildiğini belirtiyor. Lübnan’dan görüşmeci, özür talebini şöyle dile getiriyor: “Dördüncü kuşaktan bir Ermeni olarak çok şey talep etmiyorum. Sadece barbarca bir şeyin yaşandığı kabul edilsin. Bugün yaşayanları suçlamıyorum, sadece o gün o suçları işleyenleri kastediyorum. Sadece üzgün olduğunu, geçmişte yapılanlar için özür dilediğini söylesin yeter. Bunu yapmadıklarında, aynı yoldan gidiyoruz demek istiyorlardır.”