Son dönemde adından ve internet ortamında yayılan şarkılarından sıkça söz ettiren Kalben ilk albümünü çıkardı. Sıcağı sıcağına gitarını kapıp konserden konsere koşan ve kendi yazdığı şarkı sözleriyle dinleyicilerin yüreklerine dokunmayı başaran Kalben’le hayatını, müziğini ve çiçeği burnunda albümünü konuştuk.
İsminizin merak edilen hikâyesiyle başlayıp sizin hikâyenizle devam edelim isterseniz...
Beni doğurmak için büyük bir savaş veren, beni kalpten dileyen annem, bana Kalben ismini vermiş. Bilkent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okudum, ardından Kültürel Çalışmalar ve Medya alanında yüksek lisans yaptım. Tezimi ‘yadigârlar’ ve ‘anı saklama’ üzerine kurguladım. Ankara’da yapmak istediğim bir iş bulamadığım için İstanbul’a geldim. Marka müdürlüğünün yanı sıra oyunculuk ve senaryo yazarlığı yaptım. Bir süre siyasi bir parti için sosyal medya uzmanı olarak çalıştıktan sonra her şeyi bir kenara bırakıp müziğe yöneldim. Ardından Berkant Ali İncesaraç girdi kalbime, âşık oldum, iç içe geçtik. Müziğimize bas girdi, davul girdi, turneler oldu ve sonunda albüm çıktı ortaya.
Müzikal yolculuğunuzu nasıl tanımlarsınız?
Bugüne kadar okuyordum, çalışıyordum, para kazanıyordum, arkadaş ediniyordum, kaybediyordum, kalbimi onarıyordum, kendi ayaklarım üzerinde durmaya çalışıyordum ve herkes gibi kendi yolculuğumun içindeydim. Müzik her zaman benimleydi. Başlarda birtakım mekânlarda çıkıp şarkılar söylüyordum. Küçük bir dinleyici kitlem vardı. Müziği hiçbir zaman profesyonel bir uğraş gibi düşünmedim. Benim için müzik çok kıymetliydi ve onu korumaya çalışıyordum. Hem sevilmekten hem de eleştirilmekten korktuğum için ön planda olmaktan her zaman kaçındım. Ancak, bir konserde sahne aldıktan sonra her şey değişti. Şarkılar insanlara dokundu, insanlar da bana dokundular, beni sevdiler, benim müzik yapmamı istediler.
Sonra farklı şehirlerde konserler verdim ve tamamen müziğe odaklandım. Müzikle tanımadığın insanlarla aile olma hissini yakalıyorum. Rıza Erekli, Tolga Görsev, Engin Akıncı, Mabel Matiz, Göksel, Nil Karaibrahimgil gibi isimlerle tanıştım, işbirliği yaptım ve onların takdirlerini topladım. Hiç göğsümü gere gere “Âşık oldum” dememiştim, şimdi müziğe âşık olmuş durumdayım. Bu yüzden de şanslıyım.
Albüm nasıl çıktı?
Hazırlıkları kısa sürdü. Şarkılarım zaten hazırdı. Haydar Onur, Berkant Ali ve ben iki ay kadar prova yaptık. Ardından Rıza Erekli’nin stüdyosuna gittik, Mert Tunçmakas ve Mert Kasap klavye ve perküsyonda bize eşlik etti. Analog kayıt yaptığımız için her enstrümanın kaydı ayrı ayrı alındı. Bu süreçte Engin Akın, Mabel Matiz, Özge Fışkın ve bütün yakın arkadaşlarıma danıştım. Albüm, müzikle geçen 40 günün sonunda tamamlandı. Plak şirketi de bizim dünyamızı anladı ve istediğimiz doğallığı bize sundu. Karşıma çıkan bu şansın kıymetini bilecek yaşta olduğum için mutluyum. Bu albüm çocukluğumdan beri içimde taşıdığım şarkıların “Hadi bizi paylaş artık” demesiyle ortaya çıktı.
Müziğinizde pek ‘cover’ yok. Özgün şarkılarınız ve kendinize has bir tarzınız var. Bu çizgi nasıl oluştu?
Dünyada bolca güzel şarkı var, aralarından seçim yapmak çok zor. Ayrıca, var olan şarkıları yeniden yorumlamayı tercih eden çok sayıda sanatçı var. Ben kendi şarkılarımı paylaşmak, anlatmak istediğim hikâyelere öncelik vermek istiyorum. Bir konserimde, İbrahim Tatlıses’in seslendirdiği ‘Haydi Söyle’ şarkısını yorumladım. İnsanlar o şarkıyı benden dinlemeyi çok sevdi, bu yüzden albüme dahil ettim. Kendi hikâyemi anlattıktan sonra cover çalışmalara yer vermeye devam edeceğim.
Bir kaydınızın başında, ‘asabi ruh halinizden müzikle sıyrıldığınızdan’ bahsediyorsunuz...
Ben yıllarca kendisine hep kızan bir insan oldum. Dünyanın merkezinde ben vardım, dünya benim etrafımda dönmüyormuş gibiydi. Bunun benim suçum olduğunu düşündüm. Hep, yaptığım işin en iyisini yapmaya çalıştım. Kendimi tanıtma aşamasında pek başarılı olamadım. Müziğe kapılınca nasıl biri olduğumu unuttum. İnsanlar ne kadar sıkıntıda ve yalnızsa, o derece saldırgan ve çaresiz olabiliyorlar. Bunları fark ettikten sonra yakınlarımla daha fazla vakit geçirmeye başladım. Müzik geldi ve onunla yumuşadım. Şimdi biraz iyiyim; siyah değilim, beyaz da değilim, aralarda bir yerlerdeyim.