Dalay Lama / lensler konuşabilseydi

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos’un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı ‘Lensler konuşabilseydi’ başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.

Otuz yılı aşkındır süren fotoğrafçılık hayatımda, fotoğraf makinemle ‘ânı yakalama’ konusunda birçok kez şansın yüzüme güldüğünü söyleyebilirim. Elbette, asıl olarak çok çalışmamın ve sezgilerime güvenmemin bir sonucu bu. Ama sırf tesadüf eseri, doğru zamanda, doğru yerde olduğum için çekebildiğim fotoğraflar da var. Bunlar, ne kadar çabalasam da iyi bir kare yakalayamadığım, umudumu yitirip vazgeçme noktasına geldiğim zamanlarda âdeta önüme düşmüştür. Arşivimde böyle, hiç beklemediğim anlarda çekmiş olduğum epey bir fotoğraf var. Örneğin, Ekümenik Patriği ziyaret etmek için Fener’e gelen Yunanistan Başbakanı Çipras’ın, Agos’un eski ofisinde ressam Mary Moon’un, bir 19 Ocak’ta otobüsün üstünde Dink ailesinin fotoğraflarını çekebilmiş olmayı şansıma borçluyum. Ama bu konuda şansın zirvesini, Dalay Lama’nın Toronto Havaalanı’na geldiği gün, 24 Nisan 2004’te yaşadım.

Dalay Lama’yı ilk kez yakından görecektim. Bir süredir Toronto’daki Tibetli topluluğunun fotoğraflarını çektiğim için, Dalay Lama’nın resmî olarak görevlendirilmiş fotoğrafçıları arasında ben de vardım. Biz dört resmî fotoğrafçı, bir saatten uzun bir süre boyunca havaalanında bekledikten sonra, nihayet onu gördük. Etrafında koruma görevlileri vardı ama iyi açılar yakalayabiliyorduk. Yürüyen merdivenden inerken, Toronto’da yaşayan bazı Tibetli resmî görevlileri ve keşişleri kutsayarak, bizim bulunduğumuz noktaya doğru yavaş yavaş yürüdüğü esnada, durmadan deklanşörlere bastık. Tüm bunlar çok hızlı olmuştu. Ona istediğim kadar yaklaşamamış olsam da, çektiğim kareler fena değildi. Ama sonra, Dalay Lama binanın dışına çıktığında, onu kaldırımda, limuzine doğru yürüdüğü sırada fotoğraflarken, makinemin odak ayarının doğru çalışmadığını fark ettim. O zamanlar analog çekim yapıyordum; şimdiki gibi, çektiğin kareyi dijital olarak, ânında ekrandan görme imkânı yoktu. Fotoğraf makinemin bozulduğunu sanıp telaşlanmaya başladım. Hem de böyle tarihî bir olay esnasında... Bir fotoğrafçı, Dalay Lama’nın Toronto’ya gelişine hayatta kaç kez tanıklık edebilirdi ki? O âna kadar çektiğim bulanık kareleri gözümün önüne getirince bütün cesaretimi ve hevesimi kaybettim. Ama sonra, sorunun makinede değil mercekte olabileceği geldi aklıma. Yanımda fazladan yalnızca bir tane mercek vardı, o da zum merceği (80-200 mm) olduğundan işime yaramazdı, çünkü Dalay Lama çok yakınımdaydı. O uzun mercekle, olup biteni eksiksiz şekilde yansıtacak kareler çekebilmek için epey geri gitmem gerekirdi.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Aslında pek fazla seçeneğim yoktu. Dalay Lama limuzine giriyordu. Fotoğraf makinemin merceğini hızla değiştirdim. Dalay Lama aracın arka koltuğuna, sağ tarafa oturmuştu. Yanında kimse yoktu ve sol kapı ardına kadar açıktı. Kaldırımdan ayrılıp, koşarak o kapıya doğru gittim. Koruma polisi beni yavaşlatmaya çalışınca “Lütfen memur bey, sadece bir kare” dedim. Polis “Tamam ama dikkat et, limuzini çizme” diye cevap verdi. Beni durdurmadığı için çok rahatlamıştım ama adrenalinim öyle yükselmişti ki takılıp yan tarafımın üstüne düştüm. Utanç verici bir durumdu tabii. Neyse ki makineme bir şey olmamıştı. Çabucak toparlanıp yere oturarak dengemi yeniden sağladım ve kendimi, arabanın açık kapısının yanında, Dalay Lama’yla karşı karşıya buldum. Düşüşümü görmüştü, gülümsüyordu. Hemen ‘namaste’ hareketiyle selam verip, makinemin merceğini ona doğrulttum. Arızanın makinede mi yoksa mercekte mi olduğunu hâlâ bilmiyordum. Mercek düzgün odaklanmayınca yine telaşlandım, sonra bu merceği kullanabilmek için fotoğrafını çekeceğim kişiyle aramda mesafe olması gerektiğini hatırladım ama hâlâ yerde oturuyordum. Dizlerimin üzerinde doğruldum, geri kaykılarak Dalay Lama ile aramdaki mesafeyi büyüttüm ve odak ayarı yapmak için uğraşmaya başladım. O sevecen bakışlarıyla bana gülümseyerek el sallarken doğru odağı yakaladım, deklanşöre bastım, bir kez daha namaste işareti yapıp oradan ayrıldım.

Dünyanın en şanslı insanı benim.

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz



Yazar Hakkında