OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

HDP’nin PKK’ya tavır alma meselesi

HDP’yi etkisizleştirme kampanyası, AKP devleti ve onun trollerden akademisyenlere kadar uzanan geniş sivil ayağı tarafından, hızla, hatta 1 Kasım’daki seçimlerden evvel sonuç alma hedefi yüzünden, biraz da çalakalem yürütülüyor. Son kertede, söyledikleri, yeni sözler değil zaten; devletin öteden beri Kürt siyasi partilerine söyleyegeldiği, PKK’yla, dolayısıyla şiddet yöntemleriyle arasına mesafe koymaları, bunlara net tavır almaları gerektiği argümanı. Söz konusu şiddet yöntemleri ve bunlara mesafe almaksa, sorumluluk ve tavır alması gereken tek aktörün HDP olmadığını, başta AKP olmak üzere diğer parti ve sivil toplum aktörlerinin onlarca yıllık, hukuksuz, dolayısıyla PKK şiddetinden farklı olmayan devlet şiddetine karşı tavır almaları ve gereğini yapmaları gerektiğini daha evvel yazmıştım. Sadece şunu söylemekle yetineyim: Adına faili meçhul denen cinayetler bir yana, uzak veya yakın zamanda resmen devlet tarafından öldürüldüğü bilinen sivillerin zanlılarının bulunup yargı önüne çıkarılmamasına yani cezasızlığa itiraz etmeyen, açık ve net tavır almayanların, hele hele yargılamanın önünü açacak yetkiyi elinde bulundurup da yan çizenlerin, şiddete mesafelenme konusunda HDP’ye ders verirken biraz da özeleştiri yapmaları gerekir. Üstelik, devlet tarafından öldürülenlerin listesi, içinde Roboski katliamının da olduğu, çok uzun ve her gün uzayan, örneğin yakın zamanda Diyadin’de öldürülen iki fırın işçisi çocuğun da eklendiği bir listedir. (Tarih meraklısına not: Zamanında Ermenilerin de en çok şikâyet ettikleri konulardan biri, başta devlet görevlileri olmak üzere, kendilerine karşı cürüm işleyenlerin cezasız kalmasıydı. Ah, ama unutmuşum, pardon... Zaten Türkiye’yi bölmek isteyen dış mihraklar Ermenilerden sonra şimdi de Kürtleri ortaya sürüyorlar ya, onun için aynı şey oluyor. Yoksa meselenin evrensel insan onuruyla, adaletle alakası yok!)

Gelelim özel olarak HDP’nin PKK/KCK’yla arasına mesafe koyması, onlara tavır alması meselesine. Şunu hatırlatmakla başlayalım: HDP ve PKK bir ve aynı şey değildir ama aralarında tabii ki ilişki ve iletişim vardır, ve aslında bu, Türkiye siyaseti ve barışı için bir avantaj, bir fırsattır. Buna döneceğim ama önce şunu belirtmek gerekir ki, aslında HDP PKK/KCK’ya tavır alıyor. Hele Demirtaş’ın yakın zamanda yaptığı, PKK’nın silahlı eylemlerine amasız son vermesi çağrısı, hem kendi siyasi konumu için bir risk, hem de HDP’nin alabileceği belki de en net tavırdır. Ama bu açıklamanın ve Demirtaş’ın aldığı bu riskin kıymetinin bilineceğini hiç sanmam. Nitekim, ‘teşkilat’ harekete geçti ve kimileri bu sözleri değersizleştirmek üzere ortalık yere atladı. Efendim, bir aydır Demirtaş’ın aklı neredeymiş; KCK Demirtaş’tan farklı konuşuyormuş, hangisine inanalımmış... Be insafsızlar, bu sözler söylenene dek, böyle sözler söylemiyor diye HDP yöneticilerini sıkıştırıyordunuz ama Demirtaş PKK’ya silah bırakma çağrısı yapınca, bu sefer bunu değersizleştirmeye çalışıyorsunuz. Madem Demirtaş’ın ağzından bu tür sözler çıkması anlamsızdı, değersizdi, neden o âna kadar bunu isteyip durdunuz; yok değerliyse, neden önemsemiyor, hakkını vermiyorsunuz? “HDP kendini PKK’dan ayrıştırsın” diyorsunuz ama HDP ile KCK birbirinden farklı bir şey söyleyip ayrışınca “Ama bunlar farklı konuşuyor, hangisine inanalım?” diyorsunuz. Siz ne istiyorsunuz arkadaş? Madem Demirtaş’a/HDP’ye inanmıyorsunuz, neden “Onu de, bunu deme, şunu demedin” diye yaygara yapıyorsunuz? Ama sizin niyetiniz üzüm yemek değil, Demirtaş dövmek, çünkü planlarınızın önündeki en büyük engel o. Tutarsızlık, farkında olmadan içine düşülen bir durumsa hatadır, yetersizlik işareti olsa da görece masumdur; yok, argümanlarınız arasındaki tutarsızlığı görüyor ama umursamayıp başkalarının görmemesini umarak piyasaya sürüyorsanız, amacınız manipülasyondur.

Bu zevat istiyor ki, herkes onların kullandıkları sıfatlarla, terimlerle konuşsun. Kendi dillerini, yani eskinin bilindik devlet dilini herkese dayatıyorlar. İstiyorlar ki HDP de PKK ile bütün iletişimini, ilişkisini koparsın. Bu, sosyolojik ve siyasi olarak mümkün olup olmadığı bir yana, acaba elimizdeki sorunun çözümü için faydalı mı? Biraz rasyonel düşünebilirsek, silahlı bir örgütle diyaloğa girebilen bir parti, aslında, siyaset ve devlet için fırsattır. Elimizde PKK’yla bağı ve iletişimi olmayan bolca parti var zaten, ama çözüm sürecinde hükümet onlarla değil, örgütle teması olan partiyle konuştu, ki bu da eşyanın tabiatı gereğidir. (O zaman, yani bundan daha birkaç ay önce, bu partiye “PKK’yla arana mesafe koy da gel” denmiyordu, ne oldu?) Böyle bir partinin olmadığı yerde hükümet/devlet olarak ya sadece savaşacaksınız, ya da örgütle diyaloğa, açık veya gizli, doğrudan kendiniz geçeceksiniz. Bu anlamda, HDP gibi bir parti sizin siyasi riskinizi azaltıp, manevra alanınızı genişletebilir. Dolayısıyla, işin ahlak kısmını geçtim, akıllı bir iktidar, HDP’yi etkisizleştirmeye çalışmak yerine ona alan açmalıdır – tabii, bu sorunu konuşarak çözmek gibi bir derdi varsa. Zira HDP’yi etkisizleştiren bir tutum, silahlı gücü sahneye davet etmek demektir.

 

Kategoriler

Güncel