“Bir ihtimal olarak bile çok uzaktı ev”

Siyasi nedenlerle cezaevlerinde olan öğrenci mahpusların yaşadıkları hak ihlalleri son zamanlarda konuşulmaya başlandı. Gerek tutukluluk sürecinde erişemedikleri haklar gerek serbest bırakıldıklarında uygulanan kısıtlamaların hayatlarını nasıl etkilediğine bakmak için, yakın geçmişte tahliye edilen Can Memiş ve Cihan Erdal’la konuştuk ve iki parçadan oluşan bir söyleşi dizisi yaptık. Söyleşi dizimizin ilki, 2018 ve 2020’de ayrı ayrı tutuklanan Can Memiş’le.

Hakkınızda açılan davalardan iki kez hapis cezası verildi. Bu süreçlerden bahseder misiniz?

İlki 2018, ikincisiyse 2020’de olmak üzere iki kez cezaevini tecrübe ettim. İlki, Halkların Demokratik Kongresi’ne yönelik bir operasyondu, yürütmüş olduğum siyasi parti faaliyetleri suçlama konusu edildi. Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen’in çağrısıyla düzenlenen Demokrasi için Birlik Konferansı’nda salona asılan ‘Demokrasi için Birlik’ yazılı pankartlardan ötürü dahi suçlandım. O gün salonun tasarımı için kullandığımız renkli, herhangi bir siyasi kurum ismi dahi olmayan, neşeli pankartların, yasadışı içerik taşıyabileceği ve yasadışı eylemlerde kullanılabileceği şüphesi doğmuş savcılıkta. Elbette herhangi bir dayanak yok. Tutuklu öğrencilerin eğitim hakkıyla ilgili destek verdiğim kampanyalar suç ilan edildi. Milletvekilleriyle görüşmek, Barış Akademisyenleriyle iletişimde olmak, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak’ın tutuklanmasına dönük protestolara katılmak, ekoloji örgütlenmelerinde yer almak, barış talebi olan eylemlere, çeşitli basın açıklamalarına, Cumartesi Anneleri eylemlerine, sendikaların açıklamalarına katılmak… Ne ararsan var diyebileceğim bir iddianameydi. Öyle ki, Barış İçin Kadın Girişimi’nin bir eylemi olmuştu bir tarihte, o eyleme katılmış bir arkadaşımla telefonla konuştuğum için bile suçlandım. İkinci tutukluluğum ise kamuoyunda ‘Kobani Davası’ olarak bilinen dava neticesinde oldu. 2015’te Halkların Demokratik Partisi Merkez Yürütme Kurulu üyelerine dönük açılmış bir soruşturmanın neticesinde, her ne kadar soruşturma açıldığında ifadelerimizi vermiş dahi olsak, suç vasfı değiştirilerek, iki tanıktan alınan mantık yoksunu ifadeler gerekçe gösterilerek hep birlikte tutuklandık. Her iki tutukluluğum toplamda 18-19 ay gibi bir süre ediyor. İlk tutukluluğum OHAL’e denk gelmişti, cezaevlerinde pek çok hakkın sınırlandırıldığı bir dönemdi. İkincisiyse pandemi bahanesiyle kısıtlamaların süreklileştiği bir zamandı. Ancak ilkinde çok fazla insanla tanıştım ve karşılaştım. Aynı koğuşta 40’a yakın siyasi tutukluyla bir arada kalmıştık. İkincisindeyse, birlikte tutuklandığım arkadaşlarla beraber F Tipi Cezaevlerine has tecrit ve yalnızlaştırmayı deneyimledim. Bir de Sincan’da olmak, evden fiziksel olarak da çok daha uzakta olmak, Silivri’de olmaktan farklıydı. Bir ihtimal olarak bile çok uzaktı ev.

Genç bir aktivist, öğrenci olarak hapishanede ayrımcılıklarla karşılaştınız mı?

Türkiye’de cezaevleri her tür ayrımcılığın yaşanabildiği mekânlar ve ülkedeki gidişatın etkisinin de genelde ilk hissedildiği yerler. Benim asla anlayamadığım ve anlamamayı tercih ettiğim kural, hemen her cezaevinde uygulanan kitap sınırlaması. Toplam kitap kotası 10 ve ayda sadece üç kitap alabiliyorsunuz. Cezaevi kütüphanesinden alacağınız kitaplar da bu kotaya dahil ediliyor. Yalnızca ders kitapları bu kotaya dahil değil. Ancak bir kitabın ders kitabı olduğunu kabul ettirmek de epey yorucu bir süreç. Bu sınırlandırmaya ilişkin mantıklı bir gerekçe aramak dahi anlamsız. İçeride okumak dışında ne yapabilirsiniz ki? Hele de bir öğrenci için, akademik hedefleri olan, tez yazımı hazırlığı içerisinde olan insanlar için... Ben bir süre, hukuk fakültesi öğrencisi olmamdan kaynaklı ders kitaplarıma ve notlarıma erişemedim. Daha sonra bununla ilgili yasal yollara başvurup, erişim hakkı kazandım. Ama aynı zamanda felsefe yüksek lisans programına kayıtlıyım ve tezimle alakalı yararlanacağım kaynaklar, ders kitabı olarak görülmedi. Eğitim hakkımı sürdüremeyeceğim söylendi. Yaklaşık iki ay kadar bir süre, aslında öğrenci olduğumun resmen kabul edilmesi ve dolayısıyla eğitim hakkımın korunması için çaba sarf ederek geçti. Daha sonra saçlarım,12 Eylül’den miras kaldığını öğrendiğim bir yönetmelik gerekçe gösterilerek zorla kesilmek istendi. Erkeklerin saçlarının uzun olması ‘olağan’ değilmiş. Bir anda, hangi saç uzunluğu makuldür, olağandır, kabul edilebilir tartışması başladı cezaevi memurları arasında. Neyse ki bu gülünç tablo, kamuoyunun tepkisiyle daha fazla uzamadı, saçları makineden kurtardık. Bulunduğumuz cezaevlerindeki bazı memurların mahpuslara karşı tavrı herhangi bir evrensel değerle bağdaşmaz şekildeydi. Sağlıklı gıdaya erişim olanakları kısıtlıydı. Bazen hijyen ürünlerine erişmek, temel ihtiyaçlara erişmek dahi ciddi bir problem olabiliyor. Günlük gazeteler bazen bir gün sonra veriliyordu, pek çok dergiye erişmek mümkün değildi. Agos Gazetesi’ne ulaşmak için çok defa başvuruda bulunduk ama her seferinde bu talebimiz reddedildi. TV ve radyo kanallarının çeşitlenmesi için, muhalif medyaya erişmek için başvurularda bulunduk ama sonuç alamadık. Bir süre görüşler yasaklandı, şehirler arası yasaklar, görüşçülerimizin görüşlere gelmesini engelledi. Arkadaş görüşçülerimden biri onaylanmadı ki bu uygulamanın keyfiliğini başka mahpusların örneklerinde daha da net gördük. Hâlâ cezaevlerinde açık görüşler yapılamıyor, oysa aşılarını tamamlamış mahpuslar ve görüşçüleri için bu imkânı yaratmak zor olmasa gerek. Aynı davadan tutuklu olan mahpusların birbirleriyle görüşme hakkı engellendi.

Hapishane süreçleri, serbest bırakıldıktan sonra imza atma yükümlülükleri vb. süreçler hayatınızı, öğrenim sürecinizi nasıl etkiliyor?

Üç yıldır yurtdışına çıkış yasağım var. Haziran’dan bu yanaysa haftanın iki günü imza yükümlülüğüm devam ediyor. Sürekli bir denetlenme hali içerisindeyim. Yurtdışı yasağımdan ötürü, akademik planlarımı, eğitim hedeflerimi mekânsal olarak sınırlandırdım. Dolayısıyla yurtdışında eğitim imkânım elimden alınmış oldu. Haftanın iki günü imza vermek kısıtlıyor hayatınızı. Mesela bir konferansa gitmek istiyorsunuz ama imza gününüze denk geldiği için gidemiyorsunuz. Tatil planı yapıyorsunuz, haftanın iki günü İstanbul’da olmak üzere. İşten kaynaklı bazen farklı şehirlere gitmeniz gerekiyor, ancak orada da engel olarak çıkıyor karşınıza. Tüm bunları yaşarken, cezaevinden daha iyi bir seçenek olduğu için bütün bu kısıtlılığa da razı oluyorsunuz. Oysa, verilen ihlal kararları bu seçeneklerin hiçbirinin kabul edilemez olduğunu ifade ediyor.

Davanın henüz devam ediyor olması, sürecin belirsizliği nasıl etkiliyor sizi?

Hapishane tecrübesi hayat akışımı, beklentilerimi, hedeflerimi, gündeliğimi çok değiştirdi maalesef. Genç olmak, üstelik Türkiye’de genç olmak çok kırılgan bir konumda olmaya denk geliyor. Böyle bir tablonun içinde bir de cezaevine girip çıkmış olmak, iş bulmaktan tutun, kiracı olmaya kadar her yerde karşınıza pek de iyi olmayan şekillerde çıkıyor. 2018’de cezaevindeyken sosyoloji bölümünden yeni mezun olmuştum. Dolayısıyla herhangi bir geçim kaynağım yoktu, tamamen ailenimin ve eş-dost desteğiyle içerideki ihtiyaçlarımı karşılıyordum. Dışardaki ihtiyaçlarımı da, elbette... Bütün bunlar olurken, öyle anlar oluyor ki, karşınızda hâkim cübbesi giymiş yurttaşlar dikilebiliyor. Hele de birden fazla kez tutuklanmış olmak, karşısında hiç ummadığınız insanların bile şüpheli bakışlarını hissedebilmek çok rahatsız edici. Bu deneyimleri benden çok daha koyu yaşayanlar var elbette. Kobani Davası kapsamında çok büyük suç maddelerinden yargılanıyoruz. 38 defa ağırlaştırılmış müebbet ve toplasanız belki 900 yıl hapis cezasına karşılık gelecek suçlar. Üstelik iddianameler hukuki olmaktan çok uzakta. Soyut şüpheler etrafında insanların temel haklarına kastediliyor ve yasanın korumasının dışında olduğunuz ilan ediliyor. Bir tek siz değil; aileniz, yakınlarınız, arkadaşlarınız da etkileniyor bu süreçten.

Buna rağmen umudumuzu kaybetmemek de iyi bir çabaymış gibi geliyor bana. Öte yandan, hep bir destek hissettim yanımda. Her ne kadar tecrit mekânlarında olsanız da dayanışma hâlâ çok güçlü, en az sizi kuşatanlar kadar. Birbirimizden güç almaya devam etmemiz gerek.



Yazar Hakkında