Hazar Ergüçlü: Sokağa çıkan kadınlar beni umutlandırıyor

'Medcezir' dizisinde Eylül karakterini canlandıran Hazar Ergüçlü'yle dizi ve oyunculuğunun yanı sıra hayatının bilinmeyen yönlerini ve yakından izlediği siyasi olaylara yaklaşımını konuştuk.

Türkiye, haftanın her günü televizyon kanallarındaki dizilerin müdavimi izleyicilerin çoğunluğu oluşturduğu bir ülke. Beklediği reytingi tutturamayınca kısa sürede yayından kalkan dizi sayısı ne kadar çoksa, alıp başını giden ve herkesi ekran başına kilitleyen dizilerin sayısı da bir o kadar az. Günümüzde yayınlanan en popüler dizilerden biri de Medcezir. ABD’deki OC dizisinin uyarlaması olan Medcezir, reyting oranıyla günümüzde Türkiye’nin en çok izlenen dizisi haline gelmiş durumda. 

Kıbrıs doğumlusun. O günlerden başlarsak, Kıbrıs’ta nasıl bir hayatın vardı?

Akranlarım izole bir hayat sürerken, annem ve babamın gazeteci olmaları, gerek Kıbrıs’a gerek dünyaya bakış açımın genişlemesinde etkili oldu. Halen kendimi çok bilen biri olarak görmem, ancak o dönemden başlayarak ucundan da olsa bazı şeylerin farkındaydım. Herkesin birbirini tanıdığı, sıcak, güvenli, şartların çok zor olmadığı bir yer Kıbrıs. Annem, Selamani köyünden, Kıbrıs’ın yerlilerinden, babamın ailesi karışık, Bolu’dan gelen de var ama adada doğup büyüdü o da.

İstanbul’a ne zaman taşındın?

Altı yıl oldu. İstanbul’daki durumumla adadaki çocukluğum arasında büyük fark var. O zaman çok başka bir dünyada yaşıyor gibiydim. Kıbrıs’ta trafik yok, gürültü yok, ışık yok... Buraya gelince birden bire kalabalığın, hengâmenin içine düştüm. Ada ülkesinden geldiğim için ve ada insanları genelde rahat olduğu için, İstanbul’a ilk geldiğimde insanlara karşı güvensizlik yaşadım. İleride Kıbrıs’a dönmek aklımın bir köşesinde hep var ama çok zor, her ne kadar şikâyet etsem de zamanla bu şehirdeki aşırılığı da sevdim.

Ada hayatından İstabul’un karmaşasına düştüğünde neler gözlemledin kendinde?

Zaten çekingen bir insandım, bir ada ülkesinden buraya gelince bu huyum arttı. İnsanlar, mesafe koyduğum için onlarla konuşmadığımı düşünüyor. Halbuki yanlış yapmaktan korktuğum için sessiz ve çekingen kalırım.

Geldiğim yıllarda dizilerdeki rollerim daha hafifti, o yüzden zorluğunu çok hissettirmiyordu. Yeni olan her şey insana güzel gelir ilk başta, şaşırtır. Onun o bocalaması içerisinde bunun bir şekilde üstesinden geldiğimi düşünüyordum. Ancak bir taraftan kendime ‘sorun yok’ derken, o popülaritenin götürdüğü ve bana çok da yakın olmayan o yöne gitmeye başladım. Onunla birlikte az önce bahsettiğim güven sorunumu da hallettim, ancak güven duyarak değil, “Tamam arkadaş, burada işler böyle yürüyor” diyip güvensizliği kabul ederek.

Oyunculuktan başka bir şey var mıydı aklında?

İlk olarak 16 yaşındayken Derviş Zaim’in bir filminde oynadım. O filmden sonra geleceğime bir yön verdim. Ondan önce babamın tavsiyesi ve benim de isteğimle Londra’da okuyup avukat olacaktım ama filmde oynadıktan sonra konservatuarda okumaya karar verdim. Ancak iki yıl konservatuarda okuduktan sonra, yoğunluktan ötürü bırakmak zorunda kaldım. Halen özel olarak oyunculuk dersi alıyorum.

Siyasete duyarlılığın adadaki o ilk yıllardan başlıyor. Kıbrıslı gençlerin politikayla arası nasıl?

İlgili olanlar çok ilgili, ancak bir o kadar da ilgisiz var. Kıbrıs’ta ağırlıklı olarak umutsuzluk hakim. ‘Nasılsa bir şey değişmeyeek, çözülmeyecek’ diyen o kadar çok insan var ki...

Anneannem hükümetin ona verdiği bir Rum evinde yaşıyor. Evi ara bölgedeki bir köyde. Geçen gün ziyaretine gittik. Bomboş. Ganimetçilerin topladıklarından arta kalanlar. Yorgan yerde duruyordu mesela, dedemin çizmesi oradaydı, “Bak bu çizmeleri İngilizler giymişti madende çalışırken” diyor. Artık takmıyorlar, konuşmamayı tercih ediyorlar.

Evet, rakı masalarının ilk cümlesi “Ne olacak bu memleketi hali?’dir ama hepsi aynı umutsuzlukla son buluyor. Fakat niyeyse ben halen çok umutluyum. Türkiye’de ne olursa olsun direnenleri, tüm kalbiyle davalarının peşinde koşan, sahip çıkan insanları gördükçe ben de umut besliyorum, elimde değil.

Dünyada politik olarak bir şeylerin ters gittiğinin ne zaman farkına varmaya başladın?

Kafama dank edip içimde bir yerlere değmesi, lise sonda başladı. Ailemden dolayı, diğer Kıbrıslı gençlere nazaran politika konusunda biraz daha bilgiliydim. Lisedeyken arkadaşlarımla hep Kıbrıs’taki barış anlaşmasına ilişkin tartışırdık. Kıbrıs’tayken de Türkiye politikasına dair bir şeyler biliyordum ancak bilgim çok kısıtlıydı, olan bilgim de Türkiye’nin Kıbrıs politikası hakkındaydı zaten. Buraya gelip bu insan zenginliğiyle karşılaşınca, daha çok da twitter’ı doğru kullanmaya başlayınca fark etmeye başladım bazı şeyleri.

Siyasette senin için ilk dönüm noktası ne zamandı?

2011’di. Okuldan çıkıp setlerde çalışmaya başladıktan sonra. Bir bakıyorsun, etrafın sen istemeden de senin gibi düşünen insanlardan oluşuyor ve siyaset konuşuyorlar. Onlarla birlikte şekil almaya başladım sette. Hrant Dink olayında uyandım.. O yıl, siyasette tamamen ayıldığım yıldır. Her gün gazete okumamı, siyasetle bu kadar içli dışlı olmamın sebebi, takip ettiğim, sevdiğim yazarları okumama vesile olansa Gezi’dir.

Türkiye’nin günümüzde senin için en önemli sorunu nedir?

Hangisini söyleyeyim? Hiçbir acıyı diğerinden ayıramayız. Hangisine değineyim? Özür dilenmeyen insanlara mı, halen anadil tartışması yapılmasına mı, kadınlara mı, çocuklara mı, tecavüzlere mi, katillere mi... Hangi birinden bahsedeyim ki? Umutsuzluğa götüren etkenler bunlarken tekrar umut beslememi sağlayansa işte böyle sokağa çıkan kadınlar.

’14 yaşındakinin fikri suç sayılıyor’

Her iktidar döneminde eleştiri tedirginliğe yol açıyor. Bu, günümüzde de geçerli mi?

Evet. İnsan yersiz bir şekilde kendini önemsemeye başlıyor. Artık az ünlü veya çok ünlü olmakla bir ilgisi yok, 14 yaşında bir çocuksan da fikrin suç sayılabiliyor senin.

Oyuncular Sendikası kurulduktan sonra Türkiye’deki dizi sektörü hakkında ne düşünüyorsun?

Diğer bütün ülkelerde olduğu gibi burada da tüketim çok arttı ve yine Türk usulü artıyor. Binlerce oyuncu ortaya çıkmaya başladı, derken projeler bir anda kaldırılıyor. Çok büyük bir emek sorunu var burada. O setteki insanlar bu işleri nasıl ciddiye alıyor, yaptıkları işe nasıl inanıyorlar, anlatamam. Öte yandan gerçekten dizi süreleri çok uzun olduğundan sarfedilen emek de ona göre oluyor. Kaldırılınca da isyanımız haklı olarak çok büyük. Para kazanmanın kolay olduğu bir ülke değil burası.

‘Kadınlar uyandı, artık biraz daha farklı olacak bazı şeyler’

Kıbrıs’ta kadın olmak ile Türkiye’de kadın olmayı karşılaştırabilir misin?

Kıbrıs’ta da kadın olmak zor. Mahalle baskısından korkmak orada da var. Ambalaj çok önemli Kıbrıs’ta. Bakarsın, ‘medeni’ dediğimiz insanlardandır ama sesini çıkarmaz, bir sürü şeye boyun eğer. Çok güçlüdür, mutlu bir evliliği vardır sanırsın ama hiç öyle değil. Adalı kimliğinin arkasına saklanma durumu. Eskiden çok daha rahattı her şey. Kapılarımız açık yatardık, artık öyle bir şey kalmadı. Tabii Türkiye kadar olmasa da kadınlar, günümüzde Kıbrıs’ta da yeterince özgür değil. Mesele eğer mahkemeye taşındıysa, hak eden gerçekten çok ağır cezalar alabiliyor orada. Ancak hiçbir zaman tatmin olamazsın, bu tür suçların hiçbirinin tatmin edici bir cezası yok.

Özgecan cinayeti Türkiye toplumunu nasıl etkiledi sence?

Artık olması gereken ayaklanmayı sağladı, o fitili ateşledi diye düşünüyorum. Maalesef  bir genç kadın vahşice katledildi ama ateşlendi o fitil artık. Umuda kapılmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Buna her gün biraz daha inanıyorum. Kadınlar uyandı, artık biraz daha farklı olacak bazı şeyler demektir bu.

8 Mart’taki yürüyüşe de katıldım. Böyle yürekler, güçlü, yiğit kalpli insanlar dışarıda ses çıkarırken, ‘Biz de buradayız’ derken evimde duramazdım. Bir kişi ‘Gitmesem ne olacak, herkes orada zaten’ dedikçe her şey rutininde kalıyor, hiçbir şey değişmiyor. Gitmek lazım.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema

Etiketler

dizi


Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.