BASKIN ORAN
Efe ile Enişte
Enişte Efe’ye “Efem” diye hitap ediyordu, Ödemişli olması hasebiyle. Efe de Enişte’ye “Eniştem” diyordu, Feyhan’ın kocası olması hasebiyle. Gmail’in ve ardından da Whatsapp’ın gelmesiyle yoğunlaşan bir atışmalar zinciriydi bu. İç içe geçmiş vaziyette bazen hırlaşarak, bazen birbirini yağlayıp ballayarak. Bazen sol gösterip sağ vurarak. Bazen bunların hepsini harmanlayarak.
Şimdi artık hatıra olan bu 32 yıllık muhabbetin bikaç örneği “ortaya karışık” olarak aşağıda.
Telefondan aradılar
155’i aradım, Emniyet’i istedim, çıkan kadın memura olayı anlattım. Söyledikleri: “Bunlar dolandırıcı. Siz sabit telefonu kapatmadan 155’i arayınca yine kendilerine düşer. Ayrıca hiçbir polis memuru adını ve sicil numarasını vermez. Bu vesileyle de söylemiş olayım, 155 şimdi artık sağlık ve polis gibi acil durumlar için 112 oldu.”
Türkiye niye kıymete bindi?
Bu hallerdeki bir Türkiye’nin bu çok başarılı Antalya diplomatik olayını gerçekleştirmesi nasıl olabiliyor? Türkiye’nin meşhur “jeostratejik önemi” mi keşfedildi yeniden? Görelim.
Berlin’deki büyük adım: Demokrasi ve Özgürlük Konferansı
Berlin’deki bu çok önemli Konferans, tavanda kurulan Millet İttifakı’nı tabanda desteklemek ve ete-kemiğe büründürmek anlamı taşıyordu. Adının başına “Barış” kelimesi de eklenerek bir dahaki sefere Türkiye’de toplanmak temennisiyle kapandı
Ukrayna ve Montrö
Montrö Osmanlı’nın ve TC’nin bugüne kadar her konuda yaptığı en avantajlı sözleşme. Çünkü sadece savaş durumunda değil, “kendimi çok yakın savaş tehdidinde hissediyorum” dediği anda kimin geçip kimin geçemeyeceğine karar verebiliyor. Yani Sözleşme’yi bizzat yorumluyor ve o yoruma göre hareket edebiliyor.
41 yıl önceki bir yazının haber verdiği denklem: AKP + MHP = 12 Eylül
Askerî darbe dönemi olsaydı bu akademisyenler idari yargıya başvurur ve 1982 ve 1990’da olduğu gibi göreve dönerlerdi. Ama “sivil” yönetim bu hocaların, atılanların durumunu sürüncemede bırakmak ve mahkemelere gitmelerini önlemek için kurulan OHAL Komisyonu’na başvurmalarını şart koştu. Bu koşul, OHAL kaldırıldıktan sonra da devam etti.
Böyle bir Rejim adam gibi üniversite yaşatır mı!
En azından yaşını başını az-çok almış bizler için konu labirent gibi olduğundan, kendim oturup öğrendim, basitleştirerek özetlemeye çalışayım.
“Mülakat Odası”
İ. H. Merkezi’nin henüz yayınlanmamış raporunda, gözaltına alınmış kişilerle camlı bir odada yapılan görüşmeler anlatılıyor. Burada fevkalade rahatsız edici sahneler var. Bu kişilerin “mülakat”ta sinkaflı hakaretler gördüğü, çıplak soyulduğu, soğuk suyla ıslatıldığı, şişe ve benzeri cisimler sokulmakla tehdit edildiği…
Yeni sermaye transferimiz: Doğalgaz ve elektrik kesintileri
İktidarın enerji politikası ülkenin normal beslenmesi üzerine değil, kendisine yakın şirketlerin anormal beslenmesi üzerine düzenleniyor. Bu açıkça bir sermaye transferi.
S. Aksu ve S. Kabaş bağlamında “Diktatör” kavramı
TDK sözlüğü “diktatör”ü “Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse” diye tanımlıyor. Bence bu kavramın en basit tanımı şöyle: Kendi koyduğu kurallara uymayan kişi.