17 Aralık ve sonrasında yaşananları Batı nasıl algıladı ve yorumladı? İlk günden itibaren yapılan önemli açıklamalara göz atalım.
Bugün 17 Aralık, 'Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası'nın ilk günü.
Aradan 1 yıl geçti. Tam bir yıldır, Erdoğan ve komutasındaki mütedeyyin siyasetçilere ve onların manyetik alanındaki ahaliye, para aşırmanın, rüşvet almanın dinen günah, ahlaken ayıp, hukuken ise suç teşkil ettiğini hatırlatıyor, ‘’yargıya, polise müdahale etmeyin, soruşturmayı örtbas etmeyin, adil olun, medeni ülkelerdeki gibi aklanma yolunu seçin” diyoruz. Dilimizde tüy bitti.
Nasihat verdik, rüşvet değildir diye almadılar. ‘’Kumpas, paralel, darbe, ihanet’’ gibi argümanlarla savunma geliştirdiler. Medya yoluyla algı operasyonu yaptılar. Önlerine geleni ''darbecilikle, sapkınlıkla'' itham ettiler.
Reza’yı ‘’hayırsever’’, kutucu Süleyman’ı ise ''saf ve dürüst'' diye tanıttılar. ‘’ Yolsuzluk hırsızlık değildir’’ şeklinde fetvalar vereni de oldu, ‘’mütedeyyinler zekatını yoksullara ulaştırmak için Erdoğan’a vermiş olabilir’’ diyeni de, Erdoğan’ın günah işleme hürriyetine bir darbe vurulduğundan yakınanı da...
Peki, 17 Aralık ve sonrasında yaşananları dünya nasıl algıladı ve yorumladı ? Batı dünyası hükümetin argümanları karşısında kâni oldu mu? Bakalım:
AB 2014 İlerleme raporu (8 Ekim 2014)
"Aralık 2013 yolsuzluk iddialarını müteakip hükümetin benimsediği tavır, yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesi bakımından ciddi endişeler yaratmıştır. Polis memurlarının, hakimlerin ve savcıların yaygın olarak başka görevlere atanması ve görevden alınması, Hükümetin bu işlemlerin yolsuzluk davasıyla bağlantılı olmadığını iddia etmesine rağmen, ilgili kurumların etkin bir biçimde çalışmasını etkilemiş, bu işlemlerin resmiyet kazanması için başvurulan yöntemlere ilişkin soru işaretleri doğurmuştur.
19 Aralık'ta, Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikle, savcıların talimatı üzerine hareket eden kolluk görevlilerine, suça ilişkin ihbar veya şikayetler hakkında en üst dereceli amirlerine bilgi verme zorunluluğu getirilmiştir. 25 Aralık'ta, savcının yolsuzluk iddiaları ile ilgili iki soruşturma kapsamında şüphelilerin tutuklanması için verdiği talimatlar polis tarafından yerine getirilmemiştir.
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporu (12 Mart 2014)
"Türkiye’de yüksek düzeyde yolsuzluk iddiaları ile ilgili son dönemde ortaya çıkan gelişmeler derin endişe kaynağıdır. Soruşturmaları yürüten savcı ve emniyet görevlilerinin görevlerinden alınmaları yargı bağımsızlığına aykırı oluşu ve soruşturmaların saygınlığını olumsuz etkileyecek olması nedeniyle üzüntüyle karşılanmaktadır.
Hükümet, yargı, polis ve medya arasındaki güvenin ortadan kalkması üzüntü vericidir. Hükümet, demokratik ilkelere tam olarak bağlı olmalı ve yolsuzluklarla ilgili soruşturma ve takibata müdahaleden kaçınmalıdır.
Avrupa Parlamentosu'nun en büyük grubu Hıristiyan Demokratlar'ın gölge Türkiye Raportörü Sommer (29 Kasım 2014)
‘’ İktidarın ‘yolsuzluk yok, darbe var' yaklaşımı, katiyen inandırıcı değil. Saçma. Kulağa çok saçma geliyor. Bunu ispatlayan deliller nerede? Başkalarını suçlamak her zaman kolay bir yol olmuştur. Her zaman ‘Biz böyle şeyler yapmayız. Bizler harika insanlarız.' derler. Bu bana gülünç geliyor.”
Avrupa Parlamentosu’nun en büyük ikinci grubu Sosyalistlerin Başkan Yardımcısı Victor Boştinaru (13 Aralık 2014)
‘’...Hükümetin ortaya attığı ‘darbe’ teorisi yaklaşımını ciddiye almıyoruz, böyle bir yaklaşımı dürüst bulmuyoruz. Yolsuzlukların, sadece Türkiye’de değil, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun ‘darbe’ olarak nitelendirilmesi durumunda ciddiye alınmayacaktır....Yargı, adil hareket etmeli, tam tarafsız olmalı, hiçbir siyasi müdahaleye müsaade etmemeli. Müdahaleye izin verilmeyerek, bazı yasa dışı uygulamalar ya da hukukun dışında kalan uygulamalar itiraf edilmemeli. Yargıya güven azalmamalı. Romanya’da birden fazla insanın yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sorguladığı davalar oldu. Fakat bu, yolsuzluk suçlamalarında yaygın olan bir şey değil. Siyasetçiler bir davada hiç kimsenin suçlu veya masum olduğuna hiç bir zaman hükmedemez.”
Venedik Komisyonu Başkanı Gianni Buquicchio (1 Haziran 2014)
‘’…Çok fazla iddia var ve bunların ispatlanması gerekiyor. Ayrıca bu paralel devlete karşı verilecek mücadelenin hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapılması gerekiyor. Yoksa demokrasi hasar görecektir. Şimdi gayri demokratik görünse de elimizden geleni yapalım sonra demokrasiye döneriz, yaklaşımını doğru bulmuyorum. Tekrar altını çizmek istiyorum. Öncelikle bu paralel devletin mevcudiyeti ispat edilmeli. Eğer ispat edilirse mücadele de demokratik vasıtalarla yapılmalı. Şu ana kadar böyle yapılıyormuş gibi gelmiyor bana.’
Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck (28 Nisan 2014)
'’Hükümet hoşuna gitmeyen çok sayıda savcı ve polisi yerinden alır ve şahısların kim olduklarına bakmaksızın çarpık gelişmeleri aydınlatmalarına bu şekilde engel olur, ya da kararları kendi lehine etkilemeye veya hoşnut olmayacağı kararlardan kaçınmaya çalışırsa, yargı bağımsızlığı halen güvence altında olur mu?'’...
ABD İnsan Hakları Yıllık Raporu (28 Şubat 2014)
‘’17 Aralık’ta, İstanbul Başsavcılığı, rüşvet, para aklama ve hazine arazisini imar inşaat yolsuzluklarında kullanma suçlamaları ile çok sayıda şüpheli hakkında tutuklama kararı çıkardı. Savcı Muammer Akkaş, 25 Aralık’ta 41 kişi hakkında, benzer suçlamalarla tutuklama kararı çıkardıysa da bu gözaltılar gerçekleşmedi.
Üç bakanın oğulları, şirket müdürleri ve diğer önde gelen görevliler de dahil olmak üzere zanlıların çoğunun AKP’nin üst katmanı ile aile veya iş ilişkisi var.Yetkili makamlar yolsuzlukla suçlanan şahısların soruşturulması, suçlanması ve mahkum edilmesiyle ilgili bir kalıp yöntem geliştirmediler ve yolsuzlukla mücadele davalarında adliyenin tarafsızlığı konusunda kaygılar vardı. Özellikle belirtmek gerekir ki, kolluk kuvvetleri ve yargı, yürütme organının etkisine tabiydi, çünkü 17 Aralık yolsuzlukla mücadele operasyonu ve bunu takip eden skandal sırasında hükümet binlerce polis memuru ve savcıyı başka yerlere atadı.’’
OECD, Türkiye Yolsuzlukla Mücadele Raporu (24 Ekim 2014)
“2014 başında Türk hükümetinin, bazı savcı ve hakimlerin yanında, Aralık 2013 soruşturmasına dahil olanların da aralarında bulunduğu birkaç yüz polisi tayine tabi tuttuğu bildirildi. Kısa süre sonra Türk parlamentosu da -her ne kadar Anayasa Mahkemesi bazı tartışmalı hükümlerin anayasaya aykırı olduğunu açıklasa da- seçilmişlerin yargı üzerindeki gücünü artıran tartışmalı bir yasa çıkardı. 1 Eylül 2014’te ise Aralık 2013 soruşturmasına yeni atanan savcı, 96 kişinin soruşturulmasına gerek olmadığı kararını verdi. Türk hükümetinin iç rüşvet soruşturmasına verdiği karşılık, bazı uluslararası kuruluşlar yanında uluslararası medyayla Türk medyasında büyük ölçüde eleştirildi. Türkiye, bu son gelişmelerin hiçbirinin rüşvet cezalandırmaları üzerinde etkili olmadığını savundu. Siyasi müdahalenin rüşvet soruşturmalarını ve savcıları etkileyebileceği riski Çalışma Grubu’nun ciddi bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor.” (...)
Son olarak, Uluslararası Şeffaflık Ağı'nın yayınladığı Yolsuzluk Algısı Endeksi’nin sonuçlarını anımsatabiliriz. Buna göre, Türkiye, toplam 175 ülke içinde 64. sırada yer aldı. Beş puan kaybederek en kötü şekilde gerileyen ülke oldu. Çin, Angola ve Ruanda bile önceki yıla göre dört puan düşüş yaşamışlar.
14 Aralık 'medya darbesi'ne yönelik Avrupa’dan gelen reaksiyonlara yer vererek, ''darbeciliğimi' daha fazla sürdürmeyeceğim… Eric Garner protestolarında atılan ve gittikçe simgeleşen şu slogan durumumuzu özetliyor: ‘‘I Can’t Breathe’’ yani 'Nefes Alamıyorum!'