OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

İtimatsızlık bürosu

Söz konusu olan artık herhangi bir kişinin yaptığı herhangi bir spesifik yolsuzluk vakası değildir, ortada artık genel bir şüphe ve güven bunalımı vardır. Bunun aşılabilmesi için tam da Patrikhane’nin bir yıl evvel talep ettiği gibi kapsamlı bir mali inceleme yapılması gerekiyor. Ayrıca, ortada en azından henüz belli kişi veya kişiler hakkında bir ceza davası yok, dolayısıyla “Kanıtla gelin” demenin de çok manası yok. Öyle bir kanıt olduğu zaman iş zaten davaya dönüşür.

Türkiye Ermeni toplumu bir süredir maalesef çeşitli kurumlardan gelen usulsüzlük ve yolsuzluk haberleriyle meşgul. (Gerçi “meşgul” de biraz lafın gelişi; Ermeni toplumunda bu konuların görmesi gereken ilgiyi gördüğünü söylemek zor.) ‘İtimat Büro olayı’ da bunlardan biri. Olayın kendisinin ve sonuçlarının önemi ve vahameti bir tarafa, bu olay Türkiye Ermeni toplumunun sorunlarının, sistemik-yapısal yanlışlıklarının ve yetersizliklerinin de iyi bir göstergesi oldu. O açıdan üzerinde durmaya değer. 

İlk bakışta, İtimat Büro konusundaki bu tartışma bir yıl evvel Patrikhane’nin yaptığı bir açıklamayla başladı, daha doğrusu kamuoyunun gündemine geldi gibi görünüyor. Hâlbuki çok daha önce, 2016’da İtimat Büro’da bağışların yerine ulaştırılmaması, hatta belgede tahrifat iddiası gibi bazı sorunlar yüzünden değişikliğe gidilmiş, bu iş o güne kadar burayı işleten kişiden alınıp Peder Şirvan Mürzoğlu’nun eşi Narod Mürzoğlu’na verilmişti. O zamanki VADİP’in genel sekreteri müteveffa Harutyun Şanlı’nın ifadesine göre Patrikhane yetkilileri “başka kimseyi bulamadıkları” ve Narod Mürzoğlu daha evvel İtimat Büro’da çalıştığı ve “güvenilir” olduğu için bu işi ona vermişler. Şanlı o zaman bu devir konusunda doğan şüphelerin kendilerine aktarıldığını, bu görevlendirmeyi yapanın Patrikhane olduğunu ama kendilerinin de sürecin takipçisi olacaklarını söylemiş ve eklemiş, “Bizler bu sorunu gündeme getirenler olduğumuza göre bir karar verilirken bizim de sürece dâhil olmamız gerekirdi. ‘Ben yaptım oldu’ zihniyeti yüzünden bir sıkıntı yaşanmamasını diliyoruz. Yeni başlayan kişiye de şüpheyle yaklaşmak doğru değil. Patrikhane tüm sorumluluğun kendilerine ait olduğunu söylüyor, tabii ki bizler de sürecin takipçisi olacağız.” Maalesef, Şanlı’nın temennisi karşılık bulmadı ve İtimat Büro tekrar olumsuz manada gündeme geldi.

Patrikhane geçen yıl Şubat’ta yaptığı açıklamada, İtimat Büro’yu kastederek “sivil vakıflarımızın yararlandığı ve kullandığı bu sistemin ERVAB Mali Komisyonu tarafından incelenmesi Patrik Hazretleri tarafından önemli görülmektedir” denmişti. Fakat Patrikhane, bu yıl 7 Şubat’ta bir yıl evvelki o açıklamasıyla çok da uyumlu olmayan başka bir yaklaşım gösterdi ve “Elinde kanıtı olan belgeleriyle başvursun ya da ebediyen sussun… hiçbir yolsuzluk kanıtı bulunmamasına rağmen Der Şirvan Kahana’yla ilgili iftira ve itibar suikastı niteliğindeki sözlü ve yazılı beyanların devam ettiğini üzülerek görmekteyiz” dedi.

Bu son açıklamanın görmediği veya görmezden geldiği bir durum var: Söz konusu olan artık herhangi bir kişinin yaptığı herhangi bir spesifik yolsuzluk vakası değildir, ortada artık genel bir şüphe ve güven bunalımı vardır. Bunun aşılabilmesi için tam da Patrikhane’nin bir yıl evvel talep ettiği gibi kapsamlı bir mali inceleme yapılması gerekiyor. Ayrıca, ortada en azından henüz belli kişi veya kişiler hakkında bir ceza davası yok, dolayısıyla “Kanıtla gelin” demenin de çok manası yok. Öyle bir kanıt olduğu zaman iş zaten davaya dönüşür.

Şüpheleri giderip güven tazeleyecek bir inceleme, böyle bir kanıtın olup olmadığına da bakmak demektir, çünkü işin bir de teknik boyutu var. Şöyle ki, bu işte yolsuzluk olup olmadığını anlamanın tek yolu, İtimat Büro’daki numara sırasına göre sıralanmış makbuz nüshalarının bağışın gitmesi gereken vakıflardaki nüshalarla ve fiilen o vakfa giden parayla karşılaştırılmasıdır. Bunun tek yolu da İtimat Büro’da inceleme yapılmasıdır. Dolayısıyla, Patrikhane bunun farkında olarak mı veya olmayarak mı söylemiştir bilinmez ama, işin teknik doğası gereği “Kanıtla gelin” demenin pek bir manası yok. Böyle bir yolsuzluk ihtimalinde kimse dışarıdan kanıtla gelemez, varsa kanıt ancak İtimat Büro’nun içinden çıkar. 

Tüm bunlara ek olarak, Patrikhane’nin geçen yıl yaptığı açıklama üzerine görüşü alınan Bedros Şirinoğlu o zaman şöyle demiş: “Son zamanlarda paraların geç geldiğine dair birçok şikâyet geliyordu, bu konu hakkında Bbütün makbuzları getirin, teker teker karşılaştırmasını yapalım inceleyelim’ dedik. Hem İtimat Büro’ya hem de vakıflarımıza. Arkadaşımız rahatsız olduğu için gerçekleşmedi, fakat Patrik Hazretleri bu talimatı bize verdi. Şikâyetler vardı ama son zamanlarda çok fazla ayyuka çıktı. Son zamanlarda yaşanan olaylar da Patrik Hazretleri’ni rahatsız etti. Takdir etmeyeceğimiz şeyler, bir din adamının yapmayacağı şeyler ama maalesef oluyor böyle şeyler.” Demek ki Patrik Maşalyan’ın da o zaman İtimat Büro’nun işlemleriyle ilgili bir rahatsızlığı varmış ve bunu şahsen Bedros Şirinoğlu’na iletmiş. Artık arada ne olduysa, Patrikhane bu konuda daha ‘toleranslı’ bir tutumu tercih eder oldu. 

İtimat Büro’yla ilgili, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi bir incelemeyi hangi kurumun veya merciin yapacağı, daha doğrusu yapabileceği sorusuna geldiğimizde Türkiye Ermeni toplumunun sistemik-yapısal yetersizliklerinin daha net biçimde ortaya çıktığını görüyoruz. Geçen yıl bu sorun ortaya çıktığında ERVAB bünyesindeki mali komisyonun bu işe memur edildiği söylendi. Fakat, üstünden bir yıl geçip denetleme konusunda somut bir sonuç çıkmayınca, 11 Şubat’ta TET Ajanda’da bu konuda yapılan bir yayına katılıp, özel şirket statüsünde bulunan İtimat Büro’yu denetlemenin kendi işi olmadığını söyleyerek Bedros Şirinoğlu’yla ters düşen, mali komisyonun başkanı Herman Gürciyan, yayından birkaç gün sonra bu görevinden istifa ettiğini duyurdu. 

Peki, ERVAB bu işte niye başarısız oldu? Bunun en kısa ve basit cevabı şu: Çünkü aslında ERVAB diye bir kurum yok; olmayan şey varmış gibi yaparsanız, olmayan bir organdan iş yapmasını beklerseniz, o işlerin olmaması normaldir.