Orta Yeri Sinema'da bu hafta 'Karışık Kaset' var.
EVRİM KAYA
Süblimleşmesin aşkımız
Karışık Kaset – Tunç Şahin
On yıl arayla geçen üç bölümden oluşan ‘Karışık Kaset’in ilk kısmı, son yıllarda en çok Fransızlar’dan görmeye alıştığımız türden bir çocukluk hikâyesi. Ulaş’ın üst sesi 1990 yılında Nilüfer’in ‘Dünya Dönüyor’u ile başlayan pop şarkılarına karışarak İrem’e olan aşkını anlatırken, kasetlerden kornişlere geçirilen perdelere, çalışma masasına yapıştırılıp yarısı çıkartmalara, o yılların nesneleri izleyiciye kendi hikâyelerini anlatıyor. Birkaç yıl önce “80’lerin sonunda 90’ların başında çocuk olmak” mevzuu üzerine birtakım listeler etrafta dolaşmaya başlamıştı. ‘Karışık Kaset’ o çocukları anlatan ilk film: elinde dershane klasörleri servis bekleyenlerin, yazları öğretmenler kampına ya da adaya gidenlerin ilk aşklarını ve onlara karışık kaset hazırlamalarını, kaçınılmaz olarak da ilk kalp kırıklıklarını anlatıyor.
On yıl sonra, karışık CD çağında “aslında bankacı olmak istemeyen” bir Ulaş, Milliyet Gazetesi’ne dışarıdan müzik yazıları yazarken kadrolu müzik muhabirinin Teoman röportajında alkol komasına girmesiyle hayatının fırsatını yakalar gibi oluyor. (Ha bu arada, Cem Yılmaz’ın ‘Pek Yakında’ ile başlattığı, romantik komedilerde Teoman’a sataşma modası galiba yayılıyor.) Ulaş’ın hayatının fırsatının peşinde Sezen Aksu’nun son CD’si ‘Deliveren’i aradığı kitapçıda İrem bir kez daha karşısına çıkınca olaylar, bir on sene daha geçtikten sonra, yani karışık USB çağında nihayetine ulaşmak üzere gelişmeye başlıyor.
Uygar Şirin’in aynı adlı romanından uyarlanan ‘Karışık Kaset’ hem sezonun, hem son yılların en iyi yerli romantik komedilerinden. Filmin nostaljik ilk ayağının temposu yüksek; şakaları da, Ulaş’ın acıklı romantik babası ile tam bir lise öğretmeni olan dırdırcı annesinin sürüklediği dramatik gerilimleri de yerinde. Ancak çocuklar büyüdükten sonrası biraz aksıyor. Çatışmalar pek ikna edici değil; Ulaş’ın bir melek mi yoksa kafası karışık, bencil, büyümemiş bir ıssız adam mı olduğuna tam olarak karar verilemiyor gibi. Özge Özpirinççi’nin İrem’i de filmin sonuna doğru fazla aklı başında, sıkıcı bir kadına dönüşüyor. Bu yüzden film içinde film şakasıyla gelen final çok etkileyici değil. Bülent Emin Yarar’ın oynadığı baba ise akıllarda uzun süre kalacak, acıklı, sevimli bir karakter.
Ancak filmin merkezinde kuşku yok ki her şeyden önce her zaman dilimine ruhunu veren ve filmin bütçesinin büyük kısmını telifleriyle harcayan müzikler var. Sezen Aksu’dan Tarkan’a, Silüetler’den Hande Yener’e her şarkı kendi başına bir hikâye. Bunun filmin bütünü için gerçekten artı olup olmadığı tartışılır ancak ‘Karışık Kaset’ bazı şarkıları yeni bir kulakla dinletme konusunda başarılı. Ezginin Günlüğü’nün ‘Babamı Anarken’ini ve sinemadan çıkan herkesin diline dolanan final şarkısı ‘Senden Daha Güzel’i bilhassa anmak lazım. Bu arada filmin 2000 ayağında ‘Süblimleşti Aşkımız’ albümü ve ‘Elimi Soksam’ şarkısına çektiği tuhaf-erotik kliple karşımıza çıkan Atilla Taş bir kez daha internet fenomeni olmayı ziyadesiyle hak ettiğini kanıtlıyor. Atilla Taş’ın canlandırdığı şarkıcının Ulaş’a verdiği röportajda söylediklerine gülmemek elde değil ya aslında fena tespitler de yapmıyor: Bu aşklar böyle ansızın nereye gidiyor? Kayboluyor olamazlar, belki de sahiden süblimleşiyorlar. Kim bilir, belki bir gün bir karışık kasette yoğunlaşıverirler de bir fırtına kopar. Sanki o an yer yerinden oynar... En azından filmden çıkınca insan biraz öyle olsun istiyor.