Orta Yeri Sinema'da bu hafta 'Kingsman: Gizli Servis', 'Çekmeköy Underground' ve 'Prenses Kaguya Masalı' var.
Ajanların kralı, kötü adamın da
Kingsman: Gizli Servis (Matthew Vaughn)
Tarihin en kült filmlerine referanslar verirken bir taraftan onların film dünyasını ince İngiliz mizahıyla tiye alan şahane bir ajan filmi. Filmdeki kötü adam Valentine’in (Samuel L. Jackson) askerleri tıpkı ‘Yıldız Savaşları’ndan çıkma bir ‘Stormtrooper’ veya Valentine’in sağ kolu seksi kadın Gazelle, protez bıçak bacaklarıyla adeta bir Rodriguez veya Tarantino filminden fırlamış gibi mesela. Bunlar doğrudan göze çarpan referanslar olsa da filmin ruhuna işleyen bir aşinalık hissi de var. Tüm bu aşinalığın yanında senaryonun son derece orijinal olduğunu belirtmek gerek: Yıllarca küresel ısınmaya çare bulmaya çalışan Valentine en sonunda çareyi dünya nüfusunu azaltmakta bulur. Bunun için de insanlara bedava internet sağlayan bir sim kart verir. Bu kart istendiğinde beyindeki saldırganlık hormonunu harekete geçiren dalgalar yayabilmektedir. Böylece Valentine kardeşi kardeşe kırdıracak hain planını işlemeye başladığında ‘Kingsman’ler doğal olarak bunu durdurmaya çalışır. Yeryüzünü yaşatmak için insanları öldüren ve kan gördüğünde ‘bi’ fena olan’ adamın kötü karakter olduğu, kafaların havai fişek şöleni havasında patladığı, apokaliptik günün dramatik bir müzik değil disko müzikli ve toplu bir parti eşliğinde yaşandığı çok kanlı, çok aksiyonlu, çok komikli bir film işte.
Türkiyeli bir ‘hood’ filmi
Çekmeköy Underground (Aysim Türkmen)
Amerika sinemasının ‘hood’ filmleri, siyahların veya hispaniklerin gettolardaki, uyuşturucu, suç ve yoksulluk üçgeninde daralan hayatları konu alır. Bu filmlerde genelde rap müzik öne çıkar, çünkü rap, bir isyan biçimi olarak bu mahallelerde doğmuştur. ‘Çekmeköy Underground’un, konusu itibariyle Türkiyeli bir ‘hood’ filmi olduğunu söylenebilir. Kentsel dönüşümle çehresi değişen eski bir gecekondu mahallesinin mazlumlarının, bu değişime ayak uydurma çabası, filmin ana konusu olarak lanse ediliyor. Değişim yalnızca kentsel dönüşüm kaynaklı değil; bir yandan da “ortam face’ten aktığı için” evlere bilgisayarlar girmiş. Mahalle kültürünün bir parçası olan arabesk müzikle, internet sayesinde erişilen rap müzik harmanlanmaya başlamış. Ortaya çıkan ‘arabesk rap’ tarzındaki şarkılara, youtube videolarından kapılan dans hareketleri eşlik eder olmuş. Mahallenin gençleri hayata müzik ve dansla tutunmaya çalışırken peşlerini bırakmayan kahpe kader, filmin itici gücü. Ana karakter Tarık’ın, mahalledeki sitelerden birinde yaşayan Almancı zengin sevgilisiyle yaşadığı, sınıf temelli çatışma, Tarık’ın hapisten yeni çıkan abisi Cemal’in, namıdiğer Küllü Harab’ın kardeşinin ve arkadaşlarının başlarına açtığı belalar, veya yarışmaya hazırlanmak için onlara verilen stüdyonun ellerinden alınması, filmde öne çıkan sorunlarmış gibi görünüyor. Fakat sonuç olarak, ‘ortaya, hepsinden azar azar’ mantığıyla senaryoya katılan bütün meseleler havada kalıyor.
Dünyalılara ders veren bir masal
Prenses Kaguya Masalı (Isao Takahata)
Elle çizilen, suluboyayla renklendiren, minimal bir Japon animasyon filmi. Tam da masallara göre bir fantastikliği var hikâyenin: Bambuculuk yapan bir köylü, bambu ağacının içinden çıkan, parmak çocuk boyutlarında bir prenses buluyor. Hiç çocukları olmayan bambucu ve eşi, prensesi çocukları belliyor, büyütüyor. Prenses, bambudan çıkmış olması bir yana, hiç durmadan büyümesiyle de, acayip bir çocuk. Bir de, doğaya büyük bir sevgisi var; dağlarda bayırlarda koşa koşa büyüyor resmen. Bir gün, prensesin içinden çıktığı bambu, bambucu babaya altınlar veriyor, sonra da çok değerli kumaşlar. Bambucu da, “Prensesi bize yollayan güçler, onun gerçek bir prenses gibi yaşamasını istiyor; onu buradan götürmeliyiz” diyor. Şehirde, prenseslere layık, kocaman bir ev yaptırıyor ve çılgın prensesi ‘hanım’laştırmak için bir Japon mürebbiye tutuyor. Statüde değil doğada gözü olan prenses için hayat giderek eziyete dönüyor, onu geldiği yere dönmek için yalvarır hale getiriyor. Masalın sonunda anlıyoruz ki, Bambulu prenses dünyalı bile değilmiş. Başka yıldızlardaki üstün varlıklar, dünyalılara bu masal aracılığıyla özgürlük, hayatın anlamı ve gerçek mutluluk üzerine bir ders veriyor olmalı.