“Bu ülke insana kendisiyle ilgilenmeye, kendisiyle ilgili planlar yapmaya, hayaller kurmaya izin vermiyor” dedi bir arkadaşım.
BAWER ÇAKIR
bawercakir@gmail.com
Türkiye’den kilometrelerce uzakta, salaş bir barın mum ışığıyla aydınlanan masasında konuşuyorduk. İkimiz de bunca yıldan sonra, artık yaşamadığımız ve dönmeyi düşünmediğimiz bu ülkenin, artık bizim olduğuna dair hiçbir inancımızın kalmadığı ‘dört yanı düşmanla çevrili’ olduğuna inandırıldığımız, bu nedenle herkesten nefret etmeyi öğrendiğimiz bu cehennemin neden hayatlarımızı hâlâ ve hâlâ etkilediğini, neden beynimizi meşgul ettiğini, kalbimizi sıkıştırdığını anlamaz anlamaz konuşuyorduk.
Laf lafı açıyordu açmasına ama her laf dönüp dolaşıp o gün olmuş olan onlarca berbat şeye geliyordu. “Bir gün içinde ne kadar çok şey oluyor ve hepsi de boktan. Bir olayı idrak edip anlamaya başladığımız anda başka bir saçmalık cereyan ediyor ve hoop anında onun içine düşüp debelenmeye başlıyoruz. Birkaç saat sonra bir başkası, sonra bir başkası...” dedim. ‘Ne kadar yorucu değil mi’ dedi hemen ardımdan. Hayır diyemedim. Çünkü çünkü hakikat bu idi; gündem gündem üstüne... Payımıza düşen sadece altında ezilmek, biraz kafa patlatmak ve pestilimiz çıkmış halde bir diğer gündeme koşup çıkmış pestilimizi orada mundar etmek. Birinci görevi Türk istikbalini ilelebet muhafaza etmek olan bizlerin rolü de buydu. Kaytan bıyıklı, vizyonsuz, bencil, ‘erkek’ siyasetçilerin mahvettiği hayatlarımızı, hayallerimizi derdest edip o gümbürtüde kaybolmak.
Biz yokmuşuz gibi sürüp gidiyor hayat ne vakittir. Türkiye isimli coğrafyada çok uzun zamandır bizler yokuz. Sözümüz yok, fikrimiz varsa da dinleyen yok... Ne istediğimizle, ne yapmayı düşlediğimizle ilgilenen ne ebeveyn ne siyasetçi ne de bir başkası var. Çıkarları için her çaldığı minareye kılıf uyduran, her çirkinliği bir başka çirkinlikle örterek her yeri, gözümüzün görebildiği her milimetreyi daha da çirkinleştiren yöneticilerin, ebeveynlerin, siyasetçilerin, askerin, polisin, öğretmenlerin, kısacası hayattaki tek amacı, kurulu emir-komuta ve çıkar zincirinde payına düşenden daha fazlasını başkalarının hayatlarından çalarak tedarik eden ve bunu da zafer sayan bunca açgözlü ruh emicinin ortasında ne hayal kurabiliyor, ne gelecek planı yapıyor ne de dilediğimiz gibi hareket edebiliyoruz.
Arkadaşım haklı; bu ülke insana kendisiyle ilgilenmeye olanak vermiyor. Ve daha acısı, çok uzun zamandır akranlarım ve benden daha genç olan insanlar bu çarkı nasıl durdurabileceğine dair hiçbir şey düşünmüyor, düşünemiyor.
Günlerdir düşünüyorum; bu karanlık tünelin sonu acaba nereye çıkıyor? Hiçbir fikrim yok. Ve daha korkunç olanı, sanırım hiçbirimizin yok. Çicekleri solduruyorlar ama umarım Pablo Neruda haklıdır; baharın gelişini hiçbir şekilde engelleyemeyecekler. Umarım, umalım...