Nayat Karaköse, Agos'un 'Derkenar' köşesinde, Charles Aznavour'un Londra Royal Albert Hall'da verdiği konseri yazdı.
NAYAT KARAKÖSE
nayatk@gmail.com
Hayatta bazı anlar vardır, öyle bir şey yaşarsınız ki o duygunun adını koyamazsınız ve hissettirenin adından alır ismini o duygu. Londra'da bulunan ve dünyanın en büyüleyici konser salonlarından olan Royal Albert Hall'de o duyguyu, 1 Haziran’da Charles Aznavour sayesinde hissetti binlerce kişi… O duygunun adı Charles Aznavour'du. Charles Aznavour 24 Mayıs'ta 90 yaşına girdi ve yeni yaşını sevenleriyle, verdiği konserlerle kutlamaya devam ediyor.
Olması gerektiği yerde
Royal Albert Hall saatler öncesinden tıklım tıklımdı, Avrupa’nın dört bir yanından, özellikle Aznavour severler efsaneyi canlı dinlemeye gelmişti. ‘90 yaşındaki Azna-vour, acaba sesinden ne kadar kaybetmişti?’, ‘Kaç saat sahnede söylemeye dayanabilecekti?’, ‘Yorulmayacak mıydı?’ ‘Oturarak mı söyleyecekti?’ gibi sorularla yerini aldı binlerce Aznavour hayranı...
Salonu dolduranlar, o sahneye çıkmadan dakikalar öncesinden alkış tutmaya başladı. Saatler 20.15'i gösterince efsane sahnede belirdi. Sahneye çıkınca ayakta alkışlamaya başladı binlerce kişi... Siyahlar içindeydi, yüzü kırışmış, bedeni küçülmüştü; evet 90 yaşındaydı, birçok kişininin erişemediği, erişenlerin çoğunun acı çektiği yaşta... Efsane, hayatının hakkını vererek yaşamıştı, müziğe hep sadık kalmıştı. Müzik de ona hakkını teslim etti. 90 yaşında, tam da olması gereken yerde, sahnedeydi, bizimleydi...
Konserin başında “Yaşlanınca insanlar daha az duyabilir, daha az hatırlayabilir, daha az görebilir” sözleriyle, yerde duran ‘prompter’ için nazikçe açıklama yaptı. Konser boyunca ‘prompter’a çok az başvurdu, hafızası halen diriydi. 'Les Emigrants' ile açılışı yapıp, tam 1 saat 50 dakika sahnede kaldı. İngiltere'de konserlerin maksimum 90 dakika sürdüğünü düşünürsek, Aznavour zamana meydan okudu, demek abartı olmaz. Yaklaşık iki saat süren sahnesinde 'La Boheme', 'Les Deux Gitares', 'Sa Jeunesse', 'Il Faut Savoir', 'Emmenez Moi','Mes Emmerdes', 'She', 'Ave Maria’ gibi klasikleri söyledi. Konserin en büyüleyici ânı belki de bir klasik olan 'Hier Encore'u şiir olarak okumasıydı; zamanı durdurup orada kalmak istediğimiz anlardandı; fazlasıyla duygulu, fazlasıyla gerçekti... Sesi ilahi bir havaya büründü, âdeta dua gibiydi... Ardından parçanın İngilizcesini okudu ama şiir olarak okumasının tadı bambaşkaydı.
Baba-kız düet
Konserde Ermeniler de vardı ve ara ara 'Hayasdan','Hayeren', 'Şad gı sirenk' naraları yükseldi... Aznavour halen şarkı yazdığını, müziğe hep sadık kaldığını, halen melodileri bulmaya çalıştığını dile getirdi...
Hatıralarına yolculuk eden bir adamla, geleceğine yolculuk eden genç bir kadının sohbetinden aktarım yapan Aznavour, anlatının hemen ardından hikâyeye uygun olarak kızı Katia Aznavour ile 'Je Voyage' şarkısını seslendirdi. Çok leziz bir düetti. Katia Aznavour'un zarif sesi, baba-kızın yaydığı enerji büyüleyiciydi.
Aznavour koştu, ritm tuttu, eğlendi ve eğlendirdi. 'Les Deux Gitares' parçasında öyle bir coşku doldurdu ki salonu, neredeyse birkaç izleyicinin sahneye atlayacağını düşündüm. Charles Aznavour'un şarkıların hikâyelerini paylaşması, mimikleri, jestleri çok zarifti. 'La Boheme'e ilham veren Paris'in, Monmartre'ın bohemlerini anlattı ve şu anki yokluklarından bahsetti. Aznavour teatral performansıyla âdeta bizi 1950'lerin Paris'ine götürdü, nefis bir performanstı...
Konser bittiğinde çiçeklerle uğurlandı, dakikalarca ayakta alkışlandı, sahneden ayrıldıktan sonra geri gelmedi ama insanlar neredeyse 10 dakika alkışlamaya devam etti. Minnetle, şükürle, hayranlıkla! Büyük beklentiyle gittiğim konserden, büyük minnetle ayrıldım. Charles Aznavour hepimizi 90 yaşında halen harikulâde olan sesiyle, enerjisiyle, müziğiyle, sanatına olan sadakatı ile ve şarkılarıyla âdeta kutsadı. Konser başlamadan önce içimizden sorduğumuz soruların yanıtlarını, 'net' bir şekilde birer birer verdi. İyi ki doğmuş, iyi ki hayatını müziğe adamış ve iyi ki 90 yaşında bile kendisini bizden mahrum etmemeye devam ediyor.