Bekçiyan Sırpazan ile İstanbul uçağında başbaşaBugün yitirdiğimiz Başepiskopos Karekin Bekçiyan 15 Temmuz'da Almanya'da kaldığı huzurevinden İstanbul'a gelmiş ve Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi'ne yerleşmişti. Bekçiyan'ın İstanbul'a getirilmesine önayak olanlardan Kemal Yalçın Bekçiyan Sırpazan ile bir uçakta bir röportaj gerçekleştirmişti. Bu röportajı tekrar yayınlıyoruz
KEMAL YALÇIN
15 Temmuz 2024, Pazartesi günü, Düsseldorf- İstanbul seferini yapan THY uçağında Sırpazan Karekin Bekçiyan ile bir söyleşi yaptım. Sırpazan Hayr hayatını anlattı, hayatından çıkardığı düşünceleri dile getirdi. Agos okurları ile paylaşıyorum.
Sayın Sırpazan Wetter Huzurevinde 11 ay kaldınız. Bu süre içinde neler düşündünüz?
Neler düşündüm? Hayatımı değerlendirdim. Hayatı daha yakından gördüm ve daha gerçekçi anladım. Yaptıklarımı, yapamadıklarımı gözden geçirdim. Rahip olduğum dönemde aklımdan geçenlerin bir kısmını gerçekleştirdim. Ama hayat öyle gelişti ki bazılarını yapamadım.
Sayın Sırpazan siz hayattan ne öğrendiniz?
Ne öğrenmedim ki! İnsanların iç yüzünü öğrendim. İnsan olmanın zor olduğunu öğrendim. Kimi doğru konuşuyor, kimi yanlış konuşuyor. Ben hayatta doğru ile yanlışı ayırmasını öğrendim.
Türkiye dışındaki görev hayatınız nasıl geçti?
Marsilya’da 18 yıl, Almanya’da 27 yıl olmak üzere toplam 45 yıl çalıştım. 2010 yılında emekli oldum. Sırpazan Serope İsahanyan’ı Ermenistan’dan Almanya’ya getirdim. Emekli olduktan sonra Wetter Huzurevine gidinceye kadar Köln Ermeni Kilisesi’ndeki evimde kaldım. Bu süre içinde benim yanıma en çok Murat Akyüz gelip gitti. Kendisine çok teşekkür ederim. Ayrıca yeğenim Araksi Karanfiloğlu da hem Köln’de hem de Wetter’de bana çok yardım etti. Araksi’ye de çok teşekkür ederim.
Wetter Huzurevi nasıl bir yerdi, rahat edebildiniz mi?
Wetter Huzurevi’nin en genci 82 yaşındaki bendim. Çoğunluğu 90 yaşın üstündeki insanlardı. Benim bulunduğum üçüncü katta kalan yaşlıları çoğu demans hastası idi. Konuşacak durumda değillerdi. Ben konuşacak insan bulamıyordum. İlk tanıdığım insanlardan biri 97 yaşındaki erkek idi. Karısı da aynı yaşta idi. Önce karısı öldü, üç gün sonra kendisi vefat etti. Yaşlanınca insanlar çok yalnızlaşıyor. İnsanın görevinin başında iken arayanı soranı çok oluyor. Görevini bırakınca arayanı soranı çok azalıyor. Ben huzurevinde pek rahat edemedim. Gözlerimin zayıflaması, giderek okuyamaz, yazamaz, göremez hale gelmem günlük hayatımı giderek zorlaştırdı.
İstanbul’a gideceğinizi düşünüyor muydunuz?
İstanbul’a gideceğimi düşünmemiştim. Tıbrevanklı öğrencilerimden mesajlar alıyordum. “İstanbul’a geliniz, sizi Yedikule Ermeni Hastanesi Huzurevi’ne yerleştirelim,” diyorlardı. Dr. Sarkis Adam bana telefon etti. İstanbul Yedikule Supr Pırgiç Ermeni Hastanesi Huzurevi’ne gitmemi önerdi. Ön bir araştırma yapmasını rica ettim. İstanbul Ermeni Patrikhanesi de İstanbul’a gelmemi öneriyordu. Patrikhanenin görüşünü de Sarkis Adam bana iletti. “Acaba gitsem mi?” diye kendi kendime uzun uzun düşündüm. Kemal Bey siz de benim İstanbul’a gitmemin daha iyi olacağını söylüyordunuz.
İstanbul’a dönmeye nasıl karar verdiniz?
28 Mayıs 2024 günü Amerika’dan Herman Hintiryan, hanımı Arek, Türkiye’den Vasken Barın, Weilburg'dan Dr. Sarkis Adam ile hanımı Mari, Almanya’dan siz Kemal Yalçın olarak bir araya geldiniz ve beni İstanbul’a gitmeye, Yedikule Ermeni Hastanesi Huzurevi’ne yerleşmeye ikna ettiniz. Daha sonraki günlerde ablamın kızı Vartanuş İşçi ile ve yeğenim Araksi Karanfiloğlu ile de konuştum. Onlar da İstanbul’a gitmemin daha iyi olacağını söylediler.
Nerede kalacağımı merak ediyordum. Vasken Barın benim Tıbrevanklı öğrencilerimden biridir. Kendisine güvenirim. Bana Yedikule Huzur Evinde kalacağım odanın fotoğraflarını gönderdi. Zaten ben Yedikule Supr Pırgiç Ermeni Hastanesini iyi bilirim. Siz bana Vasken’in gönderdiği fotoğrafları gösterdiniz. Memnun oldum, kalacağım oda, kaldığımdan daha iyi idi. Daha da önemlisi orada kendi insanlarımın arasında olacaktım.
Almanya’daki sigorta işlerimi, resmi hukuki işleri Vartanuş, Araksi ve sizin yardımınızla çözümledik. 1966 yılına geldiğim Almanya’dan 15 Temmuz 2024 Pazartesi günü ayrıldım. İstanbul’a dönüyorum.
Başta Herman Hintiryan, Vasken Barın, Araksi Karanfiloğlu, Vartanuş İşçi, Sarkis Adam ve siz Kemal Yalçın olmak üzere bana yardımcı olan, beni İstanbul’a gitmeye ikna eden, beni yalnız bırakmayan herkese çok teşekkür ederim. Allah’ın sevgisi sizlerle birlikte olsun!
Ayrıca Köln Ermeni Cemaati ve Sırpazan Seropa İsahanyan, Murat Akyüz de bana yardımcı oldular, beni uğurlamaya geldiler. Kendilerine çok teşekkür ederim.
Wetter Huzuevi’nde beni yalnız bırakmayan, ziyaretime gelen, gelemeyen herkese, öğrencilerime çok teşekkür ederim. Herkes yerinde sağ olsun! Kemal Bey size özel olarak çok teşekkür ediyorum.
Neden? Ben ne yaptım ki?
Neler yapmadınız ki? Beni yalnız bırakmadınız. Beni İstanbul’a gitmeye ikna ettiniz. Almanya’daki hukuki işlerimin çözülmesinde yardımcı oldunuz?
Sayın Sırpazan rica ederim. Siz benim dünyamı değiştirdiniz. Sizin bana yaptığınız yardımlar yanında benim size yaptıklarım sadece birkaç damladır. ‘Seninle Güler Yüreğim’ ve ‘Sarı Gelin’ adlı kitaplarımı Türkçeden Ermeniceye çevirdiniz. Bu çevirinin yayınlanmasına yardımcı oldunuz. Birinci baskı bitti. Kudüs Patriği Torkom Manukyan 2004 yılında ikinci baskısını yaptırmıştı. Sizinle birlikte Kudüs’e gittik. Kitabın tanıtımını yaptık. Sonra karayoluyla Kudüs’ten Amman’a geçtik. Beş ayrı sınır kapısında silahlar üzerimize çevrilmişti. Siz bana “Kemal Bey siz benim arkama geçin! Sizin daha yapacak çok işiniz, yazacak çok kitabınız var,” diyordunuz. Bunun için sizin bana yaptığınız yardımlar yanında benim ki hiç kalır. Adını anmaya gerek yoktur.
Sağ olunuz Kemal Bey!
Sayın Sırpazan Tıbrevank Surp Harç Ermeni Lisesi’nden aklınızda kalanlar nelerdir?
Tıbrevank’ta Hikmet Onay adlı bir bayan tarih öğretmeni vardı. Onu hatırlıyorum. Okulumuzun öğretim kadrosu çok kaliteli idi. Öğrencilerin birçoğu Anadolu’dan geliyordu ya çok az ya da hiç Ermenice bilmiyorlardı. Ben bu öğrencilerin bazılarına Ermenice öğrettim.
Hayatınızda unutamadığınız size yardımcı olmuş insanlar var mı?
Tanıdığım, unutamadığım insanlardan biri ev sahibimiz İbrahim Berkmen idi. Diş malzemeleri satıyordu. Babam onun yanında çalışıyordu. Beni de bu işyerine aldı. İbrahim Berkmen’in Büyükada’da bir evi vardı. İbrahim Bey’in benim yaşlarımda bir oğlu vardı. Beraber oynardık.
Bir gün bize tembih etti. “Bugün aşağıya inmeyin,” dedi. Nedenini anlayamadık. Günlerden 6 Eylül 1955 idi. Meraktan aşağı indik. Gördüklerimize inanamadık! Bütün masalar, sandalyeler denizde yüzüyordu. Her yer kırılıp yığılmıştı. Çok korktuk!
Benim hayatımda unutamadığım insanlardan biri Murat Apaydın isimli bir şahıs idi. Beyoğlu’nda Fransız Konsolosluğu’nun yanında küçük bir dükkânı vardı. Başı dara düşen onun yanına gelirdi. İş bitiren bir adamdı. Çok tanıdığı vardı. Bana da çok yardımı oldu.
Marsilya’da çalışırken bir gün yanıma geldi. Bana bazı sorular sordu. Kendisine yardımcı oldum.
Hayatınızda hiç unutamadığınız olaylar var mı?
Benim hayatımda hiç unutamadığım olaylardan biri babamın 1942 yılında Varlık Vergisi’ni ödeyemediği için Aşkale’ye gönderilmesidir. Diğeri de 6/7 Eylül 1955 hadisesidir.
Türkiye’deki ve dünyadaki insanlara söylemek istediğiniz en önemli söz nedir?
Ben insanlar arasında ayrım yapmam, bugüne kadar da yapmadım. Ben insanları sevdim. İnsanlara verdiğim sevgi bana büyüyerek, çoğalarak geri geldi. Benim Allah’ım sevgidir.