Nayat Karaköse yazdı: Kiminle konuşsam farklı bir ruh hali içinde, biraz depresif, biraz umutsuz ve boşvermiş… Güvenimiz zedelendi, farkında olalım ya da olmayalım bir yaralanma yaşıyoruz, belirsizlik, öngörülemezlik bizi yıldırıyor, kendimizi her daim kaygan bir zeminde yürüyor gibi hissediyoruz. Önümüz arkamız yolsuzlukla çevrili. Sadece yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna sığdırılmayacak kadar gündelik hayatımıza sirayet etmiş durumda.
NAYAT KARAKÖSE
nayatk@gmail.com
Kiminle konuşsam farklı bir ruh hali içinde, biraz depresif, biraz umutsuz ve boşvermiş… Güvenimiz zedelendi, farkında olalım ya da olmayalım bir yaralanma yaşıyoruz, belirsizlik, öngörülemezlik bizi yıldırıyor, kendimizi her daim kaygan bir zeminde yürüyor gibi hissediyoruz. Önümüz arkamız yolsuzlukla çevrili. Sadece yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna sığdırılmayacak kadar gündelik hayatımıza sirayet etmiş durumda. Zamanında ‘benim memurum işini bilir’ diyen bir cumhurbaşkanımız vardı. Sanırım bu söylem bir ülkenin bürokratından, vekiline, işinsanından, kültür pazarlamacılarına kadar herkese işlemiş. Akılalmaz birçok şey oluyor, önce şaşırıyoruz, ‘ancak Türkiye’de olur’ diyoruz, öfkeleniyoruz, sonra bir bakmışız alışıvermişiz ve mizahını yapmaya başlamışız bile.
‘Mirozede’ler
Mesela Miro sergisini ele alalım, sanatseverler merakla, kimileri günleri sayarak bekledi İstanbul'da Miro eserlerini görmeyi. Bazı aileler çoluk çocuk gitti sergiye, sırf ufacık çocukları Miro'dan nasiplensin diye. Sonra bir skandal patladı, sergideki eserlerin sahte olduğu belirtildi, sergi apar topar kapatıldı. Nasıl yani dedik, sonra ‘ancak Türkiye'de olur’ dedik, olay yargıya intikal etti, kaç kişi, kaç takipçi ‘Mirozede’ emin değilim. Zaten gündem o kadar bereketli ki Miro skandalı şimdiden çok geçmişte kalmış gibi.
‘Chanelzedeler’
Geçtiğimiz günlerde yeni bir dolandırıcılık/yolsuzluk skandalı patladı. Bu sefer skandala mevzu olan kurum Chanel, Türkiye’de çok sınırılı sayıda insan bu markanın ürünlerini karşılayacak gelire sahip. Neticede bir elbiseye 29 bin TL veya bir çantaya 50 bin TL gibi rakamlar verecek ya da verebilecek çok az kişi var. Chanel'in onbinerce liraya sattığı elbiselerin kumaşlarının Paris'den getirtilip Nişantaşı’nda bir terziye diktirildiği ortaya çıktı. Sahte faturalar düzenlenip satışlarda büyük usulsüzlükler yapılmış. Chanel'ın Nişantaşı ve İstinye Park'taki mağazalarında barkodlar, beyan edilen faturalar ve satışlar tutmuyormuş. Bu hadise eğer Chanel’in Türkiye’deki mağazasın ilk müdürü olan Cangül Soydemir Avdan ‘ben alet olmak istemiyorum’ demeseydi belki ortaya bile çıkmayacaktı. Avdan böyle dedikten sonra ona uygulanan mobbing de cabası; dürüst olmayı seçmek riskli iş neticede… ‘Chanelzedeler’ in ilk yorumu muhtemelen ‘pes! Ancak Türkiye’de olur’ olmuştur.
Marketten ‘Kinoa’ alırken bile ‘ya sahteyse’ diye iki kere düşünür hale geldik. Etrafınızla azıcık konuşun, seçimlerden konu açın. Konu yolsuzluğa gelince neredeyse hepimizin duyduğu ortak cümle şu değil mi; “Canım o da götürüyor, diğeri de. Kim götürmüyor ki. Neticede götürenler arasında en çok hizmet verene oy vereceğiz.” O kadar kolay söyleniveriyor ki bu cümle, o kadar kanıksamışız ki, yolsuzluk operasyonuna azıcık ses çıkaranlar darbeci oluyor. Dün yolsuzluk operasyonu, bir başka gün Miro, bugün Chanel ile şaşıranlar, o ‘işini bilmeyen’ kesim ise güveni zedelene zedelene yaşıyor. Özetle, insan gerçekten hayret ediyor!