Yalçın Arı, internet devriminin yol açtığı tarihsizlikle bir simülasyona dönüşen Gezi Parkı’nın oluşturduğu sis bulutunun gerçekle karşı karşıya gelişini yazdı.
Yalçın Arı
Dünya ile ilgili önceden bildiğimiz her şey internet devrimi ile birlikte yok oldu artık. İnsan zihni, Kuzey Amerikalıların “boş bir levha”, Mao'nun kendi halkı için söylediği “üstüne yepyeni ve en güzel sözcüklerin yazılabileceği temiz bir şeyler” haline geldi. Aristotales'in ileri sürdüğü gibi insan zihnini üzerine henüz hiçbir şey bulunmayan bir yazma tableti, bir “tabula rasa” haline getirmek, modelleri kaldırmak mümkün oldu.
Eskiden hayatla ilgili bazı şeyleri çeşitli okumalar, üniversiteler ve eğitimler neticesinde öğrenebiliyorduk. Her şeyin bir başlangıç ve bitiş çizgisi vardı. Mesela tarih bilimi ile ilgilenmek isteyen birisi, Osmanlı tarihinin yükseliş dönemi ile ilgili eğitim görür işin içinden çıkardı.
Bugün sistematik bir öğrenme sürecinin sona erdiği bir çağdayız. İnternetle birlikte o kadar çok ileti paylaşılıyor ki, hiç biri okunamıyor. Ortada o kadar çok veri var, yeni bir şey öğrenmeye hazır olamıyoruz. Bilgi bir yandan o kadar çok ki, adeta çöpe, hiçbir işe yaramayan ölü bir nesneye dönüşüyor.
Bu bilgi çokluğunun tezahürü olarak Gezi Parkı olaylarında polis ile göstericiler arasındaki çatışma anı ile görüntüler arasında yok denecek kadar bir mesafenin olması, olayın üzerinde bir değerlendirme yapma imkânını da elimizden alıyor. Gezi Parkı olaylarını değerlendirme konusunda kararsız kalıyoruz. Böylece olaya bir sanallık yüklenerek belleklerimizde yer etmesi engelleniyor. Böylece herhangi bir şeye dair tarih oluşmuyor. Bu tarihsizlik, eski reflekslere dayanarak olayları algılama şansımızı sıfıra indiriyor.
“Gerçek” sonuçlarıyla kimsenin ilgilenmediği bu tür olaylar, kendilerini yenileyerek bir gösterge bütününe (video, resim, imaj) dönüşmek zorundalar. Her şeyin bir göstergeye dönüşmesi etkisini kaybettiği anlamına da gelmiyor. Fakat bir amaçtan yoksun, birbirine neden teşkil etmekten başka bir işe yaramayan olaylar (grevler, bunalımlar, yürüyüşler, fenomenler) bir düzen tarafından denetlenmesi imkânsız şeylere dönüşüyorlar. Çünkü düzen, yalnızca rasyonel ve gerçek sonuçlar üzerinde etkili olabilmektedir. O yüzden kesintisiz bir simülasyonun yenileme gücüyle yerçekimi yasalarına uymayan bu tuhaf sis bulutu karşısında gerçeğin yapabileceği bir şey yoktur.
Böylece bir erdem gösterisi olarak başlayan olaylar, bir simülasyona evriliyor ve bu simülasyon, en az bir suç kadar ciddi bir olay haline dönüşüyor. Hiçbir şeyin gerçek olmadığı bir ortamda bütün değerler anlamını yitiriyor. Ne duran adam, ne ölüler için karanfil bırakan topluluk, ne de Gezi Parkı’nda sadece çadırlarında nöbet tutan masum eylemciler...
Baudrillard'ın soygun örneği olayı biraz daha açıklamaktadır:
“Bunu test etmek için, sahte bir soygun düzenleyin. Silahlarınızın hiç bir gerçek olmasın. Yasal açıdan suçlanmamak için bulabileceğiniz en önemli kişiyi rehin alın. Fidye isteyin ve olayın herkes tarafından duyulabilmesi için elinizden geleni yapın. Elinizden geldiğince “hakikate yaklaşın” ve kusursuz denilebilecek bir simülakr aracılığıyla düzenin gerçek tepkisini ölçün. Böyle bir şeyi başarabilmeniz mümkün değildir. Yapay göstergeler kaçınılmaz şekilde gerçek elemanlarla iç içe geçeceğinden polisin biri size ateş edecek, bir banka müşterisi kalp krizi sonucu ölecek ve istediğiniz palavra fidye size ödenecektir. Özetle hiç istemediğiniz halde, kendinizi işlevlerinden biri her türlü simülasyon girişimini anında yutarak gerçekliğe indirgemek olan bir gerçeğin içinde bulmanız işten değildir.”
Sahtenin gerçeği alt ettiği bir süreçte her şey bir arzuya dönüşüyor. Gerçek mesaj da sahte mesajların arasında kayboluyor. Her şey karşılıklı bir kanıt sunma yarışına dönüyor. Gezi eylemlerinde The Marmara’nın üstünden çekilmiş yüzbinlerce insanın meydandaki fotoğrafı sanal ortamda yayılıyor. Aynı fotoğrafın bir başka açıdan çekilmişi, Ak Parti'nin Kazlıçeşme mitinginde tepeden çekilmiş şekilde sosyal medyada kendine yer buluyor. Bunun üzerine karşılıklı dezenformasyonlar, fotoshoplu fotoğraflar ve iftiralar geliyor. Böylesi bir şok ortamının içinde belki de yapılabilecek çok fazla şey yok. Sadece elimizden geldiği kadar gerçek mesajları bu sistemin içine dahil edebiliriz. Bu bir nebze de olsa her şeyin simülasyona dönüştüğü Gezi sürecine katkı sağlayacaktır.