2013 Bisikletin Sıfır Yılı Olur mu?

Engin Mert, bu sene ‘büyük mit’i Lance Armstrong’un doping itirafıyla sarsılan bisiklet sporunun 2013 yılını, bahar klasiklerini ve Fransa Turu’nu, bu sporun ‘sıfır yılı’ olması beklentisiyle yazdı.

Engin Mert
ngnmert@gmail.com

İnsanlık tarihinde, her zaman hikâyesiyle ilham kaynağı olacak kahramanların ihtiyacı hissedilir. Bu, Antik Yunan’da Odysseus veya Herakles iken, günümüzde de modern dünyanın savaşçıları (gladyatörleri) olan sporculardır. Modern veya antik kahramanların hemen hepsinin ortak noktası ise engelleri aşıp amaçlarına ulaşmalarıdır. Spor kapitalizmi de tüm faydacılığı ile bu kahramanları yaratma ve halkın önüne sürme fırsatını asla kaçırmamış ve sürekli kullanmıştır. Bu kahramanların yaşadığı sıkıntılar, aştıkları engeller ve en önemlisi ulaştıkları başarılar; reklam kampanyaları, kitaplar ve filmlerle sunulur. Bu anlatılarda kahramanların en çok vurgulanan özellikleri ise asla yılmamaları ve rekabetçilikleridir. Asla bir spor filminde ya da reklamında, sporcunun eğlence için oynadığı vurgusunu gösterilmez. Anlatıda genellikle sporcunun (kahramanın) karşısındaki engeller ötekileştirip düşman olarak gösterilir ve onu nasıl yok edip yendiği vurgulanır. Karşıdaki engel kimi zaman bir hastalık ya da uzun süren bir sakatlık olarak gösterilirken, kimi zamanda başka bir sporcu veya takım olarak gösterilir. Bence en vahimi de ikincisidir. Kimse ötekileşen sporcunun hikâyesini merak etmez, ona ne olduğu önemli değildir; çünkü o kaybedendir. Önemli olan hikâye, rekabetçi olup karşısındakini nasıl olursa olsun yenen sporcunun, yani bizim kahramanımızınkidir.

Başarıya giden yolda her yol mubahtır kültürünün belki de en popüler temsilcisi Lance Armstrong. Genç bir yetenek olarak başladığı yol bisikleti kariyerine, yakalandığı testis kanseri yüzünden ara vermek zorunda kaldı. Doktorları, “bir daha bisiklete binemeyeceksin” dedikleri halde, tüm zorlukları ve hastalığı yenip spora geri döndü ve yol bisikletinin en önem verilen şampiyonluğu olan Fransa Bisiklet Turu’nu yedi kez kazanıp rekor kırdı. Bunu yaparken de, önüne çıkan herkesi ve her şeyi “ezdi”. Birçok gazeteci, bisikletçi ve takım çalışanına kendisine doping suçlaması getirdi diye davalar açtı, işsiz kalmalarını neden oldu. Bu süreçte açtığı Kanser Vakfı ‘Livestrong’ ile de birçok kanser hastasına, yazdığı kitaplar ile de daha fazlasına ilham kaynağını oldu. Ancak birçok eski takım arkadaşının ifade vermesi ile birlikte, Lance Armstrong en sonunda 2013 yılının başında doping yaptığını itiraf etti ve yaptığı her şeyden özür diler gibi göründü. İtirafını bile mahkeme karşısında değil de, Oprah Winfrey’in programında yapıyor olması, samimiyetini sorgulamamız için yeterli bir gösterge diyebiliriz. Gelen bu itiraf ise Armstrong’u mitleştiren birçok insan için büyük bir hayal kırıklığı oldu.

Bu hayal kırıklığı ve yıkılan kahraman figürü ile girilen 2013 yılının, bisikletin ve umarım tüm sporların sıfır yılı olur mu bunu zaman gösterecek, ama elimizde ufak da olsa bir şans var. Yaşanan şoklar, kahraman yaratma ve mucizelere inanma olarak gördüğümüz spor kültürünü değiştirebilecek bir kıvılcım olabilir. Bundan sonra müsabakaları sadece oyun olarak ve rekabeti epikleştirme ihtiyacı duymadan izleyebileceğimiz bir seneye ve değişecek bir spor kültürüne adım atabiliriz.

Böylesi yeni bir başlangıç umuduyla izlediğimiz yol bisikletinde, şu sıralar bahar klasiklerini izliyoruz. Paris-Nice, Tirreno-Adriatico, Milano–San Remo, E3 Prijs Harelbeke koşuldu. Bu yarışlarda genelde beklenen sonuçlar alındı. Fakat geçen sezonun klasiklerine damga vuran Tom Boonen henüz podyum yüzü göremedi. TDF 2012 ile iyice yıldızı parlayan Peter Sagan ise Ghent-Wevelgem birinciliği, etap galibiyetleri ve tek günlük yarışlarda ikincilik elde etti. En büyük sürpriz ise Milan – San Remo’yu yılların şansızlıklarını kıran Gerald Ciolek’in almasıydı. Ayrıca Ciolek’in takımı olan MTN Qhubeka, ilk pro-continental lisans alan Afrika takımı olduğunu belirtmekte yarar var.

Biraz geç yazılan bir yeni sezon değerlendirmesi gibi gözükse de, aslında sezon yeni başladı. Önümüzde daha birçok bahar klasiği ve büyük turlar var. Hepsini sıra ile Nisan ayından itibaren izleyeceğiz ve neredeyse her hafta sonu ayrı bir heyecan yaşanacak. Şimdiden kürsüde kendine sürekli bir yer edinmiş ve ayrıca önemli bir klasik olan Ghent-Wevelgem’i (24 Mart) kazanmış olan Peter Sagan’ın inatçılığı ile birlikte Nisan ayına damgasını vuracağını düşünüyorum. Sagan’ın en büyük rakipleri, şarap gibi yıllandıkça daha da güzelleşen “İsviçre’nin Spartaküs’ü” Fabian Canellara ile eski formuna dönebilirse Tom Boonen olacak.

Ve tabi ki klasiklerden sonra gelecek olan 3 büyük tur. TDF (Tour de France/Fransa Turu) şampiyonunun habercilerinden biri olarak görünen Criterium International’ı ChrisFroome ve Team Sky harika bir taktik ile kazandı (24 Mart). TDF’nin takım olarak en büyük favorisi Team Sky, bizlere liderlerini şampiyonluğa taşımakta ne kadar kararlı ve güçlü olduklarını bir kez daha gösterdiler. Olimpiyat ve TDF şampiyonu Wiggins’in hedefini Giro olarak açıklaması, Froome’un TDF’de Team Sky’in lideri olacak olması ancak Wiggins’in onun için çalışmayacağını söylemiş olması, Contodor’un cezasından geri dönmesi, Nibali’nin iddialı açıklamaları ve umarım uzun süreden beri yarış bitiremeyen Andy Scheck’in dönecek olması ile başlayacak olan Tur sezonu büyük bir heyecan vaat ediyor.  3 hafta süren, sürprizlere açık ve dayanıklılık gerektiren büyük turlar için daha birçok isim öne çıkacak. Cadel Evans, Tejay Van Garderen, Pierre Rolland, Jurgen Van Den Broeck, Ryder Hesjedal, Michele Scarponi, JanezBrajkovič ve Fransızların çok şey beklediği genç Thibaut Pinot gibi isimleri de sene boyunca takip edip turlardaki ve tek günlük yarışlardaki performanslarını izlemek oldukça heyecan verici olacak. Yukarıda da bahsettiğim gibi asıl heyecan verici olan kimin kazanacağı değil, orada bulunun tüm bisikletçilerin birlikte nasıl yol aldığını izlemek olacak. Aradan çıkan bu şampiyonluk hikâyeleri de pastanın kreması olacak.

Tüm bu klasikler ve büyük turlarla birlikte bizi bekleyen heyecanın yanı sıra maalesef bir de takip edilmesi gereken Fuentes Davası bulunmakta. Tecrübeli İtalyan bisikletçi Ivan Basso’nun müşterilerine doping hizmeti veren Dr. Eufemiano Fuentes ile çalıştığını itiraf etmesi ve son olarak da Fuentes’in iş birliği yapabileceğini açıklaması davanın ileriki aşamaları için olumlu haberler olarak gözükmekte. Türkiye’de çok fazla yankı bulmasa da, Fuentes’in müşterilerinin arasında başka spor dallarından da ünlü sporcularının olabileceği, onun bu davada bildiklerini anlatmasını tüm spor dalları için önemli kılıyor. Bu yüzden Fuentes’in gelecekteki açıklamaları veya olası iş birliği ile onun ve dopingin bisiklet ve diğer sporların geçmişini nasıl etkilediğini diğer yandan da geleceğini nasıl etkileyeceğini göreceğiz.

 

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Bisiklet