Özellikle son yıllarda bisiklet kültürü, İstanbul’da hayli gelişti. Bunun son örneği ise, bu ay yayın hayatına başlayan Cyclist Türkiye dergisi. Cyclist Türkiye’yi, derginin editörlerinden Gökhan Kutluer’le konuştuk.
Bisiklet, özellikle Avrupalıların en ısk kulandığı ulaşım araçlarından biri. İster gazete dağıtıcısı ister profesör, çoğu insan işyerine bisikletle gidip geliyor. Ancak Türkiye toplumu, İstanbul da dahil olmak üzere bisiklet kültürüne hakim değil. Dolayısıyla, yollarda bisikletli kimseleri pek görmüyoruz. Yine de bisikleti bir şekilde hayatlarında yer etmiş bir kitleden bahsetmek mümkün. Özellikle son yıllarda bisiklet kültürü, İstanbul’da hayli artmış durumda. Bunun son örneği ise, pedal çevirenlerin bir araya gelmesiyle bu ay yayın hayatına başlayan Cyclist Türkiye dergisi. Cyclist Türkiye’yi, derginin editörlerinden Gökhan Kutluer’le konuştuk.
Türkiye’de bisiklet kültürü sizce ne kadar gelişmiş durumda?
Diğer ülkeler ve özellikle Avrupa’yla kıyaslandığında oldukça gerideyiz. Ancak, kendi içinde bir hareketlenme söz konusu olduğunu, hem sektördeki satış rakamlarına bakarak hem de dışardaki her geçen gün artan bisikletli insan sayısına bakarak söylemek mümkün. Güvenli ve sadece gezi değil, aynı zamanda ulaşım amaçlı da yapılacak bisiklet yolları sayesinde kültürün yerleşmesi daha da hızlanacaktır.
Türkiye'de bisiklet bir ulaşım aracı işlevi görüyor mu?
Eğer trafikte bisiklet sürmeye alışıksanız, evet görüyor. Oldukça dikkatli ve defansif sürerek arabalarla birlikte seyredebilirsiniz. Ancak bu durum, yaşadığınız şehre veya şehirdeki bölgeye de bağlı. Örneğin; İstanbul Anadolu yakasında bir yerden bir yere bisikletle gitmek, onu ulaşım için kullanmak daha muhtemel iken, Avrupa yakasındaki eğimler, trafik sorunu ve güvenli bisiklet yollarının yetersizliği nedeniyle, o bölgede bisiklete binmek çok zor. Ben bisikletimi ulaşım amaçlı kullanıyorum. Bostancı’dan Ataşehir’deki ofisime her gün bisikletle gidip geliyorum. Eğim olsa da dert etmiyorum.
Son yıllarda bisiklete dair gerek oluşum gerek hassasiyetler artmış durumda. Pek çok dernek ve oluşum görüyoruz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kişiler seslerini yükseltmek için topluluklarla birlikte olmalı. Bisiklet sürmekten keyif alan kendiniz gibi insanlarla dolu bir gruba üye olmak, onlarla sürüşler gerçekleştirmek ve farkındalık yaratabilmek çok önemli. Ancak bu şekilde bisiklet kendini kabul ettirebilir. Yönetenlerin dikkatini çekebilmek için, onlardan bisiklete uygun şehirler tasarlamalarını talep etmek için bir çoğunluk gibi gözükebilmeliyiz.
Bisiklet sizin hayatınızda ne zaman, nasıl var oldu? Şu anki hayatınızda nasıl bir yere sahip?
Eğitim, askerlik, iş sıralamasını bitirdikten sonra kendimi biraz sorguladım. Nerede ne yapmak istediğime dair kararlar verdim ve bir turizm ofisindeki sıkıcı işimden ayrılarak bisiklet sektörüne adım attım. 2012’de bisikletimi almış, turizm alanında faaliyet gösteren iş yerime onunla gidip geliyordum. Ancak, sonraları kendimi ofiste işimi yaparken değil, bisiklet parçaları bakarken yakalamaya başladım. Ondan sonra da sektöre adım atarak bisiklet dünyasının içine sadece amatör bir hobi kullanıcısı olarak değil, profesyonel anlamda da dahil olmuş oldum. Bisiklet dipsiz bir kuyu. Öğrenilecek çok şey var. Hem kültürel, hem sektörel hem de sportif anlamda bisiklete dair kendimi devamlı geliştirmeye özen gösteriyorum. Bisiklet hayatımda bir saat, bir çanta gibi yer tutuyor. Her an yanımda. Her yere onunla gidiyorum. Onunla fotoğraflarım olmasını seviyorum. Üzerinize yakışan bir kıyafetle fotoğraf çektirmeyi nasıl seviyorsanız, benim için de bisikletle öyle oluyor.
Türkiye’nin ilk bisiklet dergisini kurma fikri nasıl oluştu?
Asıl sektörleri farklı olan kişiler bir araya gelip bisiklet dergisi yapmak istiyorlar. Üstelik bunu da bisikletle haftasonu antrenmanındayken düşünüyor. Yani, bisiklet dergisi fikri eşyanın doğasına uygun olarak yine bisiklet üzerindeyken akıllara geliyor. Sonra da gerekli adımlar atılarak ekip toplanıyor ve Cyclist Türkiye ortaya çıkıyor.
Dergide okuyucuları ne gibi içerikler bekliyor olacak?
Amacımız derginin orijinal kopyalarında olduğu gibi sadece yol bisikletine değil her bisiklet disiplinine hitap eder halde olmasını sağlamak. Yıllık içerik planımızı buna göre hazırladık. Sportif yanının haricinde, kültürel olarak da dergide farkındalık yaratmak ve şehir içinde bisiklet kullanımını özendirmek adına paylaşımlar yapıyor olacağız.
Dergiyi kurarken asıl amaçladığınız hedef neydi?
Derginin esasında birkaç misyonu var. Bunlardan biri bisiklet kültürüne ivme yakalatmak ve bisiklet kelimesini hafızalara yeniden getirmek. Bunla ilintili olarak bisikletle ilgili bir şeyler yapmak isteyen kişilerin sesi olabilmeyi amaçlıyor ve hem kültürel hem de sportif anlamda bisiklete dair insanları bilinçlendirmek istiyoruz. Diğer yandan, sektör ile son kullanıcı arasında güvenilir bir kaynak niteliği taşımayı hedefliyoruz, zira doğru bilgiye ulaşan kullanıcı, bir bisiklet mağazasına gittiğinde daha bilinçli hale gelecek ve bu durum iki tarafın da lehine olacaktır. Sonunda da yine ‘bisiklet’ kazanacak ve sokaklarda daha çok bisikletli göreceğiz.
Türkiye toplumun kabaca bisiklete yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bisiklet her ne kadar ismi duyulduğunda insanlarda bir gülümsemeye sebep olsa da, gündelik hayatlarına sokmakta her zaman ihtiyatlı davranıyorlar. Çocuklukta kalan, karne hediyesi olan bir şeyden bahsediyoruz. Dolayısıyla bunu yıkmak biraz zaman alacak. Bu noktada toplumun yönetenler tarafından bilinçlendirilmeye ihtiyacı var. Örneğin; bisiklete yönelik kamu spotları yapılabilir. Bisiklet sürmeye teşvik edici kampanyalar düzenlenebilir. Ancak bu şekilde trafikte arabalar üzerimize sürmeyi, bizi sıkıştırıp korna çalmayı bırakır. Yoldan gittiğimizde arabalar, kaldırımdan gittiğimizde yayalar bizi hor görüyor. Bunun sebebi yetersiz güvenli yollar ve bisiklet kullanımı hakkında yeterli bilince sahip olmayan toplum.