Bireysel bir sorumluluk hikâyesi

Bu yıl 24 Nisan’da bisikletine oturan Murat Aluçlu, 1915 de dahil Anadolu’daki insanların yaşadıkları acıya ortak olmak adına dünya turuna çıktı. Bisikletiyle yol alan Aluçlu, babasının memleketi Sivas’tan bir taş alıp dünya turuna başladı.

Babasının doğduğu Sivas’taki bir evin yıkıntılarından aldığı bir taşı bisikletine yükleyip, geçmişte ve şu anda yaşananlar için hissettiği sorumluluğu tüm dünyaya taşıyacak, ayrıca gideceği coğrafyalardaki acılarla da dayanışmayı büyütmenin yollarını arayacak. Bisikletiyle soykırımla yüzleşmek için dünya turuna çıkan ve gezisini Honoring the Stone (Taşı Onurlandırmak) adlı blogunda kaleme alan Murat Aluçlu’yla konuştuk.

1915 için dünya turu yapma fikri nasıl oluştu?

İki aydır yollardayım ve benim gibi, geçmişiyle yüzleşebilmiş insanlar görüyorum. Devletin, otoritenin, medyanın, toplumun, ailenin nasıl da bizi milliyetçi-muhafazakâr ve dogmatik fikirlerle beslediğini görüp, bununla yüzleşen insanlar var.

Kendi çıkarları doğrultusunda kararlar alıp, dayatmalarla halkını boğan devletlerin samimiyetine asla güvenmiyorum. Yol, su, elektrik yapıyorsa yapsın, ama, acımı benim yerime yaşamasına izin veremem.

Eve, okula, işe, arkadaşlarla buluşmaya gitmek için hep bisikletimi kullanıyordum. Ancak bisiklete biniyorsan bu aslında gezi ve ulaşımın dışında başka şeylerin göstergesi olabilir. Örneğin ehliyet almayı ve araba kullanmayı reddediyorum. Ülkelerin enerji politikalarını reddediyorum. Petrole bağımlı olmadığımı iddia ediyorum. Temel hak olan ulaşımdaki vergilerin anlamsızlığını görüyorum. Halk otobüsündeki insanları görünce “En azından oturarak gidiyorum” diyorum. Araba sahibi olanların hayatlarında gidemediği ve gidemeyeceği yerlere ben bisikletimle çoktan gittim bile. Kısacası ekonomik ve sosyal olana karşı bir duruş sergiliyorum.

Bir diğer neden ise bedenim. Kendimi dille değil, bedenimle ve hareketlerimle anlatmayı yeğliyorum. Pedalı döndürdüğümde çıkan ses, evrenseldir. Dünyayı bedenimin aracılığıyla anlamaya çalışıyorum. Aslında en önemli nokta da gerçekleri görmeye, insanları tanımaya başladım. İnandığım dogmalardan dolayı sağlam ‘tokatlar’ yedim. Körü körüne inandıklarımdan ve benim adıma konulan dinden, dilden ve ırktan kurtuldum. Irksızım artık.

Çizdiğiniz rotada İran, Pakistan gibi ülkeler de bulunuyor. Yola çıktığınız amacı göz önünde bulundurursak, bu ülkelere gitmekten ötürü herhangi bir kaygınız var mı?

Rotamdaki ülkelere girememekten, vize alamamaktan başka bir endişem yok açıkçası. Korku nerede? İstanbul’da patlayan bombaların arasında mı? Yoksulluğun dibinde mi?

Savaştan çekiniyorum elbette. Bu yazıyı yazarken hâlâ Sivas’tayım ama yavaş yavaş  Diyarbakır’da geceleri silah sesinden uykuları kaçan canım Serhıldan’ın yanına gidiyorum. Uykularım kaçmadan rahat uyuyamayacağım. Bunun bilincindeyim.

Babanızın doğduğu Sivas’tan bir taş aldıktan sonra yola çıkacağınızı belirttiniz. Sizin için bu taşın öneminden bahsedebilir misiniz?

Bu taş, benim için göçün, gidenlerin, öldürülenlerin, ait olamamanın, onay görmemenin, yalnızlığın, kovulmanın, yolda kalanların, evini bırakmak zorunda olanların acısını taşıyor. Ne kadar ağır olduğunu sırtımda taşıyarak anlıyorum.

Yolculuğun her günü sorulan bir soru var: Zor olmuyor mu? Evet, oluyor. Pedal çevirmek değil. İnsanların gözüne bakabilmek, sefaleti görmek, çocukların nasıl da istenilen yönde yontulduğunu görmek, artık olmayan insanların ayak izlerini takip etmeye çalışmak, çok zor oluyor.

Tura çıkmadan önce gideceğiniz ülkelerde yaşayan herhangi birileriyle iletişime geçtiniz mi? Yaptığınız bu projeden o ülkedeki Ermenilerin haberi var mı?

Bu yapacağım yolculuğu, tanıdığım tanımadığım birçok insana yola çıkmadan önce anlattım. Birçok arkadaşımla beraber yolculuk ediyorum aslında. Onların hayallerini, isteklerini, barış çağrılarını, kaygılarını, desteklerini heybeme attım ve gidiyorum. Ama tabii bu, aceleye getirmediğim, yavaş yavaş yol aldığım bir yolculuk. Ermenistan’da birkaç arkadaşımın haberi var. Hindistan’da bir arkadaşımın babası daha önce Hindistanlı Ermeniler hakkında bir haber yapmış ve oraya dair ufak bağlantılarım bulunuyor. ABD’den motosikletle dünya turu için yola çıkan ve Zeytinburnu’nda karşılaştığımız, dedesi Sivaslı olan bir Ermeni arkadaşım ve yine ABD’den bu kez internet aracılığıyla haberdar olan insanlar var. Almanya ve Güney Amerika’dan da önceden bağlantıda olduğum insanlar şu an yolculuğumu takip ediyor. Gittiğim her yerde ne yaptığımı anlatmaya gayret ediyorum.

Rotamda ulaşabildiğim insanlar olursa, bu taşın yükünü biraz olsun onlara devretmek ve onlarla beraber taşımak isterim.

Gittiğiniz ülkelerde ne yapmayı amaçlıyorsunuz? Nasıl bir beklentiniz var?

Ben bisikletimle kendi sorumluluğumu, acılarımı taşırken, gittiğim ülke ve coğrafyalardaki insanların yaşadıkları sorunlara ve durumlara şahit olmak, ortak olmak çabasındayım. Bireysel bir dayanışma ağı oluşturuyorum aslında. İnsanların yaşadıklarına, dertlerine, isyanlarına, haklılıklarına, sözlerine, seslerine, mutluluklarına, yemeklerine, danslarına, coğrafyalarına ortak olmaya gidiyorum. Paylaşmaya gidiyorum. Paylaşabildiğim, anlayabildiğim, tutabildiğim, dokunabildiğim, bakabildiğim, varolabildiğim kadar. Bu dayanışmayı ne kadar sıkı örersem o kadar tatmin olmuş, güçlü ve motive yoluma devam edeceğim.

Döndüğünüzde sizi nasıl bir deneyim bekliyor olacak, bu konuda öngörünüz nedir?

Çok şey öğrenmiş olarak dönebilirim. Muhtemelen belimde bir fıtık daha atacak. Ailem çok özleyecek. Kötüler hâlâ iktidarda olacak. Umut popülerliğini sürdürecek. Balıkçı teknelerinin peşinde iki balık bir ekmek kırıntısı için çırpınanlar artık bu bağımlı ve gereksizliğin yerine, uçmanın ve uçmayı öğrenmenin ne güzel olduğunu anlayacaklar. Gezi Parkı hâlâ Gezi Parkı olarak kalacak.

 

Kategoriler

Güncel Yaşam

Etiketler

24 Nisan Bisiklet


Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.