Asıl korku

Kendi halinde bir semt olan ve mahalle dokusunun korunduğu ender yerleşim yerlerinden Samatya, Aralık ayından bu yana yaşlı Ermeni kadınlara saldırı haberleriyle sarsılıyordu. Maritsa Küçük cinayeti ve diğer gasp ve darp olaylarıyla ilgili olarak hafta başında bir failin tutuklandığı haberi bu nedenle büyük merakla karşılandı. Derken ayrıntılar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı ve failin Murat Nazaryan adında bir Ermeni olduğu anlaşıldı.

Açıkçası cinayet ve saldırıların etnik nefret temelli olabileceği ihtimali tüyler ürpertiyordu. Yaşanan acıyı ve kaybı azaltmasa da saldırıların ırkçı saikle işlenmediğini bilmenin yarattığı ‘Çok şükür’ duygusu, kendisine insan diyen herkesin buluşması icap eden bir payda olsa gerek.

Buna mukabil zanlının Ermeni çıkması karşısında kimi haber ve yorumlarda rastlanan ‘bayram sevinci’ ya da en başından bu yana konuya ilişkin sağduyulu yayıncılık yapma gayretindeki Agos’a yönelik ‘Bakalım şimdi ne diyeceksiniz?’ şeklindeki imalı yaklaşım, cinayet ve saldırılardan da vahim olan bir konunun halen anlaşılmaya ve paylaşılmaya muhtaç olduğunu ortaya koyuyor.

Failin Ermeni olması, da yakalanmış olması da bu olayların Ermeni toplumunda tetiklediği korkuyu geçersiz kılmaz. O korku da sadece Ermeni ya da Hıristiyan olduğu için canından, yerinden yurdundan, malından mülkünden olmaya dair çok köklü, travmatik bir ortak belleğe dayanıyor.

Murat  Nazaryan aile içi şiddet, fakirlik, ölüm, yangın dahil sayısız felaketle sınanmış, bir akrabasının deyimiyle ‘hayatta kalmak için her şeyi denemiş’ bir kaybeden.  Şimdiye kadarki bulgularda azmettiriciye rastlanmamış. Ama öyle birileri için de Nazaryan besbelli uygun kişi olurdu, çünkü kaybedecek hiçbir şeyi yoktu.

Ama bu olayların Türkiyeli Ermenilerde tetiklediği travmayı anlamadıkça ülke olarak kaybedecek çok şeyimiz var. Asıl mesele de bu zaten.

AGOS

 

Kategoriler

Genel