Bütün işleri arasında Adam Yayınları’nın onun kafasında farklı bir yerde, bir gurur nedeni olduğu belliydi. Yayın Yönetmeni olarak Memet Fuat gibi yayıncılık tarihimizde benzersiz bir editör, yayıncı ve yazarla çalışmayı herhalde baştan hayal etmişti. Cevat Çapan’ın üniversitede öğrencisiydi, ona çok yakındı. Cevat Ağbi de onun parlak öğrencilerinden olduğunu söylerdi. Evet, Nazar Bey aynı zamanda, belki şirketlerin patronu olmaktan da önce, bilgili, görgülü bir insandı benim gözümde. Edebiyatı iyi bilen, çok okuyan bir edebiyat tutkunuydu.
Otuz dört yıl geçmiş, Adam Yayınları’nda editör olarak işe girmek için ilk görüşmemi İnci Asena ile yapmıştım. 24 Temmuz 1990 günü çalışmaya başladım, hemen ilk gün Nazar Büyüm’le de tanıştım. Daha önceleri hakkında hiçbir şey bilmediğim Nazar Büyüm’le Adam Yayınları’nda çalıştığım on beş yıl boyunca patron ve çalışan ilişkimizin ötesine geçen bir yakınlığımız olmadı. Ama aynı yerde on beş yıl boyunca bulunmak onu yeterince tanımamı sağlamıştır.
Nazar Bey benim için her şeyden önce Adam Yayınları’nın kurucusuydu. Daha doğrusu yaratıcısı. Ben Yayınevi’nde çalışmaya başladığımda Memet Fuat, Cevat Çapan, Turgay Fişekçi vardı, sonradan gelen dördüncü kişi olmuştum, İnci Asena ve Nazar Büyüm de yöneticilerimiz. Cevat Ağbiyle aynı odada karşılıklı masalarda oturuyorduk, Memet Ağbiyle Turgay da hemen yanımızdaki odada. Sonunda dördümüz birlikte çalışıyoruz. Benim için bulunmaz bir yayınevi ortamıydı.
Yayınevi’ne girdiğim ilk günlerden 2005 yılında ayrıldıktan sonra bugünlere gelen yıllara dek, Adam Yayınları’nın adı ne zaman geçse hep aynı sözlerle anmışımdır: Yayıncılık tarihimizin en önemli yayınevi Adam Yayınları’dır. Kuruluş günlerinde neler düşünülmüştür bilmiyorum ama sanırım Nazar Bey’in kafasında da o güne dek bilinenlerden bambaşka bir yayınevi yaratma düşüncesi vardı.
Kitapları yayına hazırlama biçiminde farklı bir özen, kapağından içine önceden düşünülüp titizlikle uygulanan tasarımlar, yanlışsız kitap yayımlama kararlılığı, yazarların yaratıcı emeklerine karşılık veren ve sonra da hiç şaşmadan bağlı kalınan sözleşmeler, çevirmen haklarını gözeten ilkeler, pek çok büyük yayınevi dergi yayımlamaya gönül indirmezken AdamSanat ve AdamÖykü dergilerini yayımlama cüreti, kitapları yaygın biçimde dağıtabilmek için kurulan dağıtım ekibi, ücretlerinden çalışma koşullarına içerde çalışanlara gösterilen saygı.
Adam Yayınları patronundan aşağıdaki görevlilerine uzanan kurumsal bir yapı üstünde yükseliyordu. Yayımlanan her yeni kitaptan editörler ikişer kitap alır, üçüncüyü almak için muhasebeye kayıt düşürürdü. Ben bu kurumsallığı anlatmak için başkalarına, Adam Yayınları’nda tek bir kurşun kalemin bile hesabı tutulur, derdim. Bu anlayışı hiç kuşku yok ki Nazar Bey yaratmıştı.
Onu sert, çalışanlara karşı çoğu kez yüzü gülmez birisi olarak görürdüm. Böyle şeylere pek aldırmazdım. Çünkü aynı anda hem büyük bir reklam ajansının hem AnaBritannica gibi çok büyük ve benim bütün boyutlarını kavrayamayacağım kapsamda bir yayıncılık işinin en tepedeki sorumlusu olmak hem de Adam Yayınları gibi çok özel bir kültür yayınevini yaratmaya çalışmak, ister istemez her an gerilim içinde olmak demekti. Herkes yapamaz ama sanırım Nazar Bey buna uygun bir kişiliğe sahipti.
Bir edebiyat tutkunu
Bütün işleri arasında Adam Yayınları’nın onun kafasında farklı bir yerde, bir gurur nedeni olduğu belliydi. Yayın Yönetmeni olarak Memet Fuat gibi yayıncılık tarihimizde benzersiz bir editör, yayıncı ve yazarla çalışmayı herhalde baştan hayal etmişti. Cevat Çapan’ın üniversitede öğrencisiydi, ona çok yakındı. Cevat Ağbi de onun parlak öğrencilerinden olduğunu söylerdi. Evet, Nazar Bey aynı zamanda, belki şirketlerin patronu olmaktan da önce, bilgili, görgülü bir insandı benim gözümde. Edebiyatı iyi bilen, çok okuyan bir edebiyat tutkunuydu. Adam Yayınları’nın varoluş nedeni de orada olmalıydı. Elbette politik bir kişiliği, kendine özgü düşünceleri de vardı ama onu çok göstermezdi. Ne diyebilirim, özcesi kendi dünyasında önemli ve nitelikli bir kültür insanıydı Nazar Bey.
Memet Ağbi’nin önerisiyle yayımlamaya başladığımız AdamÖykü’nün yayın yönetmenliğini sürdürdüğüm on yıl boyunca ne İnci Asena ne de Nazar Bey bir gün bile gelip, onu niçin öyle yaptın, dememiştir. Bu, o mesafeli duruşu içinde, bir görev verilmiş editörüne, çalışanına karşı Nazar Bey’in saygısındandı, hiç kuşkusuz bundandı. Böyle bir ilişkiyi başka herhangi bir işyerinde bulabileceğimi hiç düşünmedim.
Adam Yayınlarında çalıştığım on beş yıl içinde bir yazıya sığdırılamayacak anılar, ilişkiler, arada elbette sorunlar, çıkışlar ve inişler var. O yılların sonlarında özellikle AnaBritannica’nın son basımındaki ekonomik sorunların yıkıcı etkisi altından kalkmakta Nazar Bey epeyce zorluk çekmişti.
2005 yılında zorunlu nedenlerle Yayınevi’nden ayrıldıktan sonra Nazar Bey’i uzaktan merak ettim. Sık sık düşündüm, nerededir, ne yapıyordur, arada Agos’taki yazılarını okuyordum. Her zaman aynı yerde, duruşunu, düşünme biçimini, politik tutumunu hiç bozmadan yaşadığını hemen söyleyebilirim.
Sanırım bir yıla yakın oldu, Nazar Bey ile Osman Kavala için haberleştik. Osman Kavala ile eskilere dayanan dostlukları vardı. “Osman için bir şey yapmak istiyoruz,” dedi, sanırım benim dergiciliği hiç bırakmadığımı bildiği, belki Notos’u uzaktan izlediği için, yalnızca Osman Kavala’nın göreceği, onun için dijital olarak hazırlanacak bir dergiyi yürütmemi önerdi. “Elbette yaparım,” dedim. Birkaç yazışmamızdan sonra sorduğumda, arada kimi arkadaşların bir iki sayı hazırladığını söyledi. Sonra da İnci Hanım’dan hastalığını, ağırlaştığını öğrendim.
Nazar Bey bu hayatın içinden silinmeyecek bir iz bırakarak geçti. Onu her zaman değerli bir insan olarak hatırlayacağım.