Sivas’a “insanlığa karşı suç” denseydi duvardan bir tuğla çekilirdi

Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren şair-doktor Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan ile 24 Şubat’ta düzenlenen Türk Tabipleri Birliği Behçet Aysan Şiir Ödülü Töreni’nde bir aradaydık. Eren Aysan, tören sonrası oturduğumuz masada Dr. Okan Toygar’ın sahafta bulduğu dergide babasının bir şiirine ilk kez rastladığında çocuk yaşına döndü. Şiiri okuyan Eren Aysan’ı, yine Sivas Katliamı’nda yitirdiğimiz Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok Akatlı kayda alıyordu. Bir yanda şaşkınlık bir yanda hüzün vardı. Bu geceden iki gün sonra, Sivas davası sanıklarından 17’sinin tahliye edildiği haberi geldi. Katliamı ve yargılamayı konuşmak için Eren Aysan’la buluştuk.

Madımak Oteli’nde katledilen Handan Metin’in ablası Şehriban Metin, “Nedir sekiz saat kapana kıstırıp da insanları yakarak yok etmenin politik beklentisi? Biz onları kaybettik, kazananı kimler bilmiyorum. Nedir bunun getirisi?” diye soruyor. 

Sivas Katliamı'nın üstünden tam 31 yıl geçti. Ülke, “acılar coğrafyası” olarak anılmaktan vazgeçmedi. 2 Temmuz 93’ten sonra kişisel olarak tek istediğim bu topraklarda ölümlerin çoğalttığı bir aile olmamaktı. Bu anlamda başarısız olduk. Karşımızda blok ve yekpare bir güç var ve o güç, muhafazakâr iktidar söylemi içerisinde siyasi cinayetlerde cezasızlığı temel almaya devam etti. Bu da yeni cinayetlerin işlenmesine bir şekilde kapı araladı. İtalya'da olduğu gibi bir temiz eller operasyonu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Siyasal İslamcıların çok ciddi biçimde örgütlendiği, laiklik kelimesinin ötelendiği günleri yaşadık. Hâlâ direncimizi ayakta tutmaya gayret ederek yaşamaya devam ediyoruz. Çeyrek asırdan beş fazla olan zaman diliminden sonra ülkenin geldiği süreci özetlersem, siyasal İslamcıların zaferi olarak tanımlarım. Şehriban’ın sorusu burada düğümleniyor.

Katliam günü 15 bin saldırgan vardı ancak 170’i gözaltına alındı ve 124’ü hakkında dava açıldı. Ardından peyderpey tahliye edilen sanıklar Türkiye’yi terk etti. “Örgüt yok” dendi, “insanlığa karşı işlenen suç” tanımı kabul edilmedi. “Mahkeme salonlarında büyüyen çocuklardık” diyorsunuz. Devlet sizlere yargılama süreciyle hukuka dair ne öğretmiş oldu?

Sürekli can alınan bir ülkede acıların çoğalttığı bir aile olduğumuzun farkına vardık. İkincisi, yakınlarımızı öldürenlerin ardındaki örgütlenmeyi ortaya çıkarmakla yükümlü olanların sorumluluklarını yerine getirmediğini gördük. Üçüncüsü, aralarında resmi görevliler olsa da görevlerini yerine getirmedikleri sürece bizim için her zaman suçlu olarak kalacaklarını öğrendik. Yurttaşını bu kadar savunmasız bırakan kurumların kendi suçlarını örtbas etmek için ne kadar çok çaba harcayabildiklerine tanık olduk. Yitirdiklerimizin arkasındaki örgütlenmeler ortaya çıkartılmadıkça yeni cinayetlerin yaşanabileceğini edindiğimiz tecrübeyle zaten öğrendik. Türkiye'de siyasi cinayetlerin iki temel yönelimi var: Biri dini, diğeri milli nedenler. Baskıcı düzenlerin yapmış olduğu en büyük kötülüklerden biri, acıları büyüklük sırasına göre bir düzene sokmaya zorluyorlar. İnsanın kendi acısından utanmayacağı bir dünyanın kurulmasına engel olmaya çalışıyorlar.

Dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral, “Olayda örgüt yok, tahrik var" derken, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel "Ağır tahrik sonucu halk galeyana gelmiş” demişti. İddianamede de benzer ifadeler vardı. Mahkemenin mağdur suçlayıcı tavırları karşısında ne hissettiniz?

Bu, gündelik siyasetin günü kurtarma çabasıyla birleşen, 2 Temmuz'dan sonra gazetelerin büyük bir kısmına baktığımızda gördüğümüz yönelimin sonucuydu. Kelli felli büyük basın kahramanları gazetelerde, “Aziz Nesin neden böyle bir konuşma yaptı?”, “Sivas’ta neden böyle bir açıklama yapıldı?”, “Aleni tahrik var!” yazdılar. Dava önce Kayseri’de açıldı. Ardından dönemin Adalet Bakanı'nın da çabasıyla Ankara DGM’ye alındı. Bu durum, ilkin hukuki olarak elimizi güçlendiriciymiş gibi göründü gözümüze. Fakat davanın ilk günü öyle olmadığını acı bir şekilde anladık. Siyasetle iç içe girmiş, kapatılması için baskı kurulması muhtemel bir yargılama karşımızda duruyordu. Buna karşın, sanıklar, duruşma ortasında öğlen namaz kılmaktan çekinmiyor, mahkeme heyetini dinlemiyor, “Kahrolsun laiklik” sloganları atıyor. Hatta mahkeme başkanına bozuk para atıyorlardı. Avukatlarımızı tehdit ediyorlardı. Ben, o tarihlerde çocukluktan ergenliğe adım atıyordum, ilk üç duruşmaya gidebildim sadece. Hele tanıkların da dinlenmeye başladığı dönemde çok canım yandı. Rüyalarıma giren, hayatımı etkileyen, derinden yaralayan bir dönem geçirdiğimi söyleyebilirim. 

Behçet Aysan, Adviye Aysan ve Eren Aysan

Tek bir kamu görevlisi bile bugüne kadar hakim karşısına çıkmadı. Kamu görevlilerinin yargılanması neden önemliydi?

“Toplumsal Bellek Platformu”nu kurduğumuzda, ‘devlet içerisinde sorumlu kim varsa ve ne şekilde babalarımızın öldürümü sürecine iştirak ettiyse tüm sarihliğiyle ortaya çıkartılsın, bunun sonucunda da devlet yapısı zarar alacaksa da alsın’ dedik. Yalnızca dönemin içişleri bakanından, valisinden, belediye başkanından bahsetmiyorum. Bu süreç içerisinde, katliamcı hükümlülere, pasaport, ehliyet verenler, kırmızı bültenle aranmalarına rağmen yurtdışına çıkmalarına müsaade edenler de kamu görevlileri.  

Zamanaşımı veren mahkeme, gerekçeli kararında, “İnsanlık suçu kapsamında değil, terör suçu kapsamında değerlendirilmesi” gerektiği kanaatine varmıştı. “İnsanlığa karşı suç” tanımınından neden imtina edildi?

Herkesin gözü önünde yaşanan, kamera kayıtlarında çok açık ve net bir biçimde dakikası dakikasına otelin çevresindeki güruhun yaptıklarının görüldüğü, tanıklıklarıyla desteklenen bir süreçten söz ediyoruz. Şunun altını çizmek lazım: Farklı yayın organlarında bu durum eldeki veriler örselenerek, tahrip edilerek anlatılıyor. Yalana doğru kayan açıklamalar silsilesiyle karşılaşıyoruz. Oysa, çok örgütlü bir biçimde yol alındığını, öğleden sonra gaz yağı bidonlarının dolaştığını ve otelde kalan aydınları öldürmek adına zaman zaman hamlede bulunanları provakatörleri görüyoruz. Sonuçta da, “insanlık suçu” kapsamına alınması gereken büyük bir katliamdan söz ediyoruz. Mahkemeden, “insanlığa karşı suç”u içine alınacak karar, emsal niteliği taşır, Türkiye'de çok şey değişirdi. Meşhur Güldal Mumcu ve Mehmet Ağar konuşmasını düşünelim.

“İnsanlığa karşı suç”tan hüküm kurulsaydı duvardan bir tuğla mı çekilmiş olurdu?

Evet, o tuğlanın çekilmesine hizmet ederdi. 

Saldırının örgütlü olduğunun kabulü anlamına da gelir miydi?

Tabii ki. Başka siyasi cinayetlerle ilgili de ön açılırdı. 

Davanın bir numaralı sanığı Cafer Erçakmak, 18 yıl boyunca firariydi. Yurtdışında olduğu iddiaları vardı ancak öldüğünde Sivas’ta üstelik de emniyete yakın bir mesafede yaşadığı ortaya çıktı.

Türkiye’de ne yazık ki katil sevicilik var. Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca salındığında ondan reklam yıldızı yaratmaya çalışan bir anlayış vardı. Sivas Katliamı’nın da benzer bir psikoz örneği ile ilerlediğini düşünüyorum. Hrant Dink örneğinde gördüğümüz gibi, eli kanlı kişilerle gurur duyulması… Katillikten kahraman ilan edilmesine, katilliğin ranta çevrilmesine toplumca karşı çıkmak zorundayız. Erçakmak’ın da korunması bu anlayışa dahildir. Toplum vicdanını sorumlu olmaya çalışmayı başarmakla yükümlüyüz. 

Hiç Sivas’a gittiniz mi?

Hayatımda Sivas’a bir kere gittim. Madımak Katliamı’nın yıldönümlerinde toplu olarak oraya girmek bana çok büyük bir ruhsal eziyet verecekti. O kendi iç yüzleşmemi bunca yıl sonra bile başaramadım. 2009 yılında Devlet Tiyatroları’nda “Gulyabani” isimli bir oyunda çalışmak üzere Sivas’a gitme kararı aldım. Yürürken yolum Madımak Oteli'nin önüne çıktı. Düşündüğüm kadar büyük olmadığını, o alanın son derece dar olduğunu gördüm. Sonra devlet tiyatrosu binasının o dönem babamların imza günü ve konuşmalarının yapıldığı kültür merkezi olduğunu anladım. Üçüncü gündü sanıyorum, yine sokakta kendi kendime dolaşırken bir adam çıktı karşıma. Cafer Erçakmak'a çok benzeyen bir adam. Onu takip etmeye başladım ve sonra kendi kendime, “Eren, sen iyi değilsin. Kırmızı bültenle aranan bir adamın Türkiye'de, hele Sivas'ta olmasına imkan yok!” dedim. Bu yaşadığımı birkaç kere Zeynep'e (Altıok Akatlı) ve çok yakın arkadaşlarımıza anlattım. Şimdi düşünüyorum da belki de o adam Cafer Erçakmak’tı. Benim Sivas sokaklarında tesadüfen karşılaştığım birinin devletin resmi organlarının orada olduğunu bilmemesine imkân var mı? 

Madımak Oteli’nin altına kebapçı açılmadan önce ailelerle iletişim kuran oldu mu?

Hayır, öyle bir şey yok. Ben orada bir kebapçı dükkanı açılmasından ziyade bir insanın orada nasıl kebap yiyebildiğine şaşırdım yıllar boyunca. Bunu sorgulayan, bir ahlakın kaybolmasına canım daha fazla sıkıldı.

Otelin müzeye dönüştürülmemesinde ısrar ediliyor. Katliamın unutulmamasından mı korkuluyor?

Burada şifre sözcük, toplumsal yüzleşme. Toplumsal yüzleşmenin de kinle, öfkeyle, intikam duygularıyla değil, yurttaş sorumluluğuyla yapılması gerekir. Ne yazık ki şu an ne devlet kendi içine sızan yıkıcı odakları açığa çıkartabilecek durumda ne de insanımız toplumsal bir yüzleşmeye doğru adım atabilecek duyarlılık, birikim ve bilinçte. Tabi öncelikli sorumluluk devletindir, toplumsal yüzleşmeye öncülük etmesi gereken kurumlar resmi kurumlardır. 

Babanızı kaybettikten sonra devlet yetkilileriyle temasınız oldu mu?

Süleyman Demirel'le bir kez cumhurbaşkanıyken bir resepsiyonda karşılaştık. İkincisinde ise beni başka bir konu nedeniyle telefonla aradı. Konuyu ustalıklı bir biçimde kapattı. 
Cafer Erçakmak
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, af yetkisini iki kez Sivas davasında hüküm diyen failler için kullandı. Af kararları aileler tarafından nasıl karşılandı?

Meseleye farklı bir yerden giriş yapayım: Sivas sanıkları ilk önce idam suçundan yargılanmaya başlandı. 90’lı yılların ikinci yarısında idama karşı bir imza kampanyası başlatıldı ve o kampanyanın ilk imzacılarındandım. İdam cezası toplumsal ve psikolojik boyutları ile “yetişkinlerin eğitimi” yönüyle de ele alınmaya muhtaç bir konu. Toplumda güvenlik önlemlerinin hukuku etkin kılmak için geliştirmesi ve bu yönde toplumda bir inanç oluşturulması önemli. “Herkes için insan hakları” eğitiminin de yaygınlaştırılması gerekir; kaldı ki insan hakları konusunda ortak bir dil ve kültürün oluşturulması evrensellik penceresinden bakmakla mümkün olabilir. Herkes için insan hakları eğitiminin temel noktalarından biri de cezaevleridir kuşkusuz. Türkiye'de bu kadar çok hasta tutuklu varken af konusunun da eşitlik çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. İnsan hakları perspektifinden ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Söz edilen şahıs iktidar tarafından eşitlik ilkesine aykırı olarak salınmıştır. 

Toplu kıyım ve ardından müsamere gibi yargılama… Bu ülkede yaşamayı sürdürebilmek için kendi içinizde nasıl bir mücadele verdiniz?

“Vazgeçmemek” sözcüğüyle ilişkilendirilebilir. Ülkeye dair umudum kısa vadede yok ama uzun vadede bu ülkenin hala mümkün olduğunu düşünüyorum. Yaşadığım toprakları seviyorum. Köklerim burada. Gitmek o kadar kolay değil. Sonuçta aynı gökyüzünün altındayız. Uzun süre yurtdışında kaldığımda bunu çok düşündüm ve ülkemi ne kadar özlediğimi fark ettim. Babamın dizelerindeki gibi: “Gurbetse eğer benim için kendi ülkem/Bir yol, parlak yıldızların yolu/Dikenli tellerin arasında bir yol/Zeytinlerin limonların arasında.” Bir gün şimdi o uzakta görünen güzel ülkeyi biz kuracağız. 


Aileler: Hukuk mücadelemiz devam edecek


2 Temmuz 1993'te Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas'a giden 33 aydın ve sanatçı, Madımak Oteli’nin “Sivas’a şeriat”, “Laik düzen yıkılacak” sloganları atan kalabalık tarafından ateşe verilmesi sonucu hayatını kaybetti. Olayda iki otel görevlisi ve iki saldırgan da öldü. Faillerden sadece 124'ü hakkında dava açıldı, 23’ü hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Sivas davası, 2005'te yürürlüğe giren “insanlığa karşı işlenen suçlar” kapsamına alınmadı. Zamanaşımı kararı veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, saldırının “bir plan doğrultusunda işlenmediğine” kanaat getirdi. Anayasa Mahkemesi’nin Madımak Katliamı’nda çakmağı ateşlediği belirtilen Yunis Karataş’ın "terör suçlusu" sayılamayacağına hükmetmesi neticesinde ağırlaştırılmış müebbet cezası alan 23 sanıktan 17’si tahliye edildi. Aileler, “Yargı yoluyla adaletin sağlanması için hukuk mücadelemiz devam edecektir” diyor.


Kategoriler

Güncel Dosya


Yazar Hakkında