Baron Tırmıkyan

Çivisi çıktı dünyanın.
Giderek yalnızlaşıyoruz.
Dün gece bir yıl içerisinde kaybettiğim değerli insanların listesi geçti gözümün önünden. Ne kadar da çok.
Tek tek gidiyorlar.
Doğruluklarına her zaman inandığımız, 
her zaman kendimize eksen edindiğimiz, 
'bir dakika o abimiz, ablamız ne diyor' dediğimiz insanlar 
hayatımızın sahnesinden birer birer çıkıyorlar.
Arkamın boşaldığını hissetmeye başladım.

Bana tüm hayat bilgilerimi öğretenlerin tek tek gitmesiyle, artık arkamda kendimden başka kimsenin kalmadığını düşünmeye başladım.
Sen de gittin şimdi Aydın abi.

Hep özenirdin 'Bana niye Baron demiyorsun' diye.
Gazetedeki büyüklerimizin hepsinin bir mahlası var nihayetinde. 
Baron Hrant, Baron Seropyan, Baron Ayvaz, Baron Gobelyan...
Baskın Oran'a da 'Baskın Hoca' diyoruz doğalından.

E... sana 'Aydın Abi'.

Her 19 Ocak'ta sen mektup yazardın Baron Hrant'a, şimdi gittin yanındasın. Artık mektuba gerek kalmadı. 
O zaman ben yazayım sana bir mektup al yanaklı, güleç yüzlü Aydın Abi...

Ocak 2007, Baron Hrant katledilmiş, sen Ümit ağabey ve diğer birçok dostlar Agos'talar. Gitmiyorsunuz.
Leda'nın başına oturmuş ‘Ne yapalım?’ diye konuşuyor, Sebat Apartmanı'nın dar gıcırdayan tahtalı eski koridorunda turluyoruz.
Tam hangi tarih bilmiyorum zira o üç ay zihnimde kayıp...
Zombi gibi yaşamışız.
Koridordan alıp beni Karin'i, “Haydi gidiyoruz” diyorsun.
‘Nereye’ diye sormuyorum.
Aşağıda bir araba gelmiş. 32. Gün'e Mehmet Ali Birand'a gidiyormuşuz.
Araçta başkaları da var ama ben sadece Karin'i hatırlıyorum (Karakaşlı) 
İkimizin de gözler şişmiş. Sinir geçiyor suratımızdan.
Sen de biniyorsun bizimle.
O 7 kişilik kamyonetlerden biri. 
Hani orta sıraya ek yaparlar ya tahtadan 8.  otursun diye.
Diyorum “Otur orta sıraya”.
Yok. Beni oturtuyorsun. Arkamda Karin. Sen de yol boyunca oynayıp duran sahte 8. kişi sandalyesindesin.
Şoför bir gaz bir hız gidiyor. Sürekli sallanıyorsun.
Bir yandan da, “Gençler olmalı, çıkıp gazetenin devam edeceğini söylemelisiniz.” diye mırılanıyorsun.
Hiç ciddi TV'ye çıkmadım ben o güne kadar.
“İstemem abi” diyorum.
“Olmaz” diyor. “Orada sizi görüp güç alacaklar”
Kendimizi stüdyoda buluyoruz.
Yayın boyunca susuyorum. 
Konuştuysam bile hatırlamıyorum.
Bir de Karin sonda konuşurken Mehmet Ali Birand “Süremiz bitti” deyip kesiyor. Jenerik geçerken Karin daha konuşuyordu.
Gıcık oluyorum. Çıkışta Aydın abiye “Kestiler işte” diyorum.
Oysa yeni başlıyordu her şey.
“Oldu” diyor...
Gaz veriyor.
O sayede yürüyebiliyoruz Agos'ta birkaç ay daha. Her seferinde arkamızda, telefonun diğer ucunda.
Kimseyi tanımam etmem gazetecilik camiasından.
Agos'un muhabiri, editörü işte...
Herkesle tanıştırıp eğitti beni Aydın abi.
Tırmığını geçirdi üstümüze. Bırakmadı ki düşelim.
Onun gibiler sayesinde düşmedik.
Düşmedim...
Almanya'da değişim programlarına gönderdi. T24'e yazmam için iteledi.
Bilmiyorum her yazımı okudu mu, ya da her  TV programımı seyretti mi ama tırmığını hep hissettirdi üstümüzde.

Hatta geçen yıllarda Tırmık da geçirdi.
“Kendine gel genç arkadaşım” gibisinden frenledi bazen beni. 
Bu neslin sosyal medya hastalığı “boş konuşmalarımızı” engelledi.

Linda'nın dediği gibi. 
2016'da son oturduğumuzda herkes yalandı etrafımızda. 
Bir sendin gerçek.
Kırmızı al yanaklarınla, o yaramaz tırmık gülüşünle, “Bu kadın seni çekiyorsa tamamdır.
İyi yakalamışsın...” demiştin.

Biliyorum sen Tırmığını geçirdin mi çıkarmazsın. 
Şimdi artık yukarıdan tırmıklayacaksın bizi.
Biz de her sene sana mektup yazacağız, Aydın abi...

Pardon Baron Tırmıkyan...

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında