İçli Bir Şarkıcının Ruhunu Arayışı*

19 Eylül günü, Ülker Sports Arena’da unutulmaz bir konser veren Leonard Cohen’in Sylvie Simmons tarafından yazılan biyografisi, I’m Your Man, “Cohen’in hak ettiği gibi ithişamlı ve ruhunu arayan” bir kitap.

Janet Maslin**

Sylvie Simmons, “yaşayan birisi hakkında yazmak, kendinizi o kişinin hayatına öylesine kaptırmanız anlamına geliyor ki, muhtemelen herhangi iyi bir toplumda kitlenmenize sebep olabilir.” Ayrıca tüm nesnellik umutlarını terk etme anlamına da gelebilir. Öte yandan, Simmons’un “I’m Your Man” kitabı, Cohen’in yaşamına ve çalışmalarına duyduğu yakınlığa rağmen, Leonard Cohen’in hak ettiği gibi ithişamlı ve ruhunu arayan bir biyografi.

Daha bu Ocak ayında, “Old Ideas” albümü piyasaya çıktığında, Cohen’i “şiirsel damara sahip uhrevi bir adam” olarak tanımlayan aptalca bir haber yayımlandı. Yani bugün bile, ilk albümü “Songs of Leonard Cohen yayınlandıktan neredeyse 45 yıl sonra ve 78. yaş gününe bir hafta kala dahi Cohen, bütünüyle anlaşılmış değil. Belki bu kadar mükemmel bütünlükte bir biyografi ihtiyaç değildi ama Simmons bunu önemsemiyor ve okurlar da önemsemeyecek. “I’m Your Man” büyüleyici bir aşk emeği.

Simmons, Cohen’in bir hayranı olabilir ve fan sitelerinde kendilerini en çok Cohen’e adamış hayranlarla da iletişim içinde. Fakat kolaycılık peşinde değil. Simmons, deneyimli bir rock habercisi olarak, Cohen hakkında yazmanın ısınma turlarını bir diğer önde gelen kadın avcısı, Serge Gainsbourg’la ilgili bir kitap yazarak atmıştı ve bu sayede, Cohen’in karmaşık hikayesinin birçok farklı yönünü bir araya getirebilecek kadar dikkatli.

Cohen, “Tatlım ben bir suitte doğmuşum” diyor yazara, tekstil işi bağlantıları olan, varlıklı ve eğitimli Montrealli ailesini kastederek. Bir hipnozcu olarak yeteneğini gençken gösterdi ve açıkça görünen o ki, o yetenek onu hiç terk etmedi.

Gençliğinde bir cemiyetin tombul başkanı ve country ile western gruplarında çalmış bir amigo. Yazar Simmons, kitabın tümüne yedirdiği yaylım ateşli sohbetlerinden birinde,“Bu bir square-dance grubu mu?” diye soruyor Cohen’e: “Kanına hangi şeytan girdi?” Aslına bakarsanız, Cohen, “Turkey in the straw” çalmış olmaktan mutlu görünüyordu.

Cohen müziğe başlamadan çok önce dahi, hem şair hem de romancı olarak mürekkep yalamış biriydi. Kanadalı dostu Michael Ondaatje, Cohen’in çalışmalarının ilk ve dikkatli eleştirmeni. “Ne zaman ki, Cohen şarkıcı ve söz yazarı olmaya karar verdi, ortalık o zaman şenlendi” diye yazıyor Simmons, fakat onu müziğe yönlendirmekte en büyük paya sahip “Greenwich köy sahnesinin soylusu” olan Judy Collins’e hak ettiği payı veriyor.

Collins, kitapta söyleşi yapılan birçok dokunaklı hikaye sahibinden biri ve aşık olduğunun Cohen değil, şarkıları olduğunu söylüyor. Zaten “bu, yeterli bir belaydı” diyor ve ekliyor: “Kanada’dan bir Yahudi’nin İncil parçalarını alıp Katoliklere bildiklerini sandıkları hikayelerle paraya çevirdiği gerçeğini takdir ediyorum.”

“I’m Your Man”, Cohen’in kadınlarla olan ilişkilerinden iyi seçilmiş birkaçından da küçük parçalar sunuyor. Bu kadarına razı olmak gerek, çünkü bu bir ansiklopedi değil. Ruhsal aydınlanma arayışını, Phil Spector’la olan işbirliğinde korku içindeki tecrübesi, “Bir zamparanın ölümü”: Bazı acayip kayıtlarını açıklayan abartılı uyuşturucu ve alkol kullanımı, birikimlerini silip süpüren mali skandal ve yetmişlik bir canlı performansçı olarak  –bu hırsızlığın beklenmeyen ikramiyesi olarak- mucizevi dönüşü.

Hepsinden iyisi, kitapta yorumlayana bağlı olarak, saf erotizmden, noel korosu ya da asansör müziğine kadar çeşitlenebilmesine rağmen, Hallelujah’ın nasıl Cohen’in en büyük hit parçası olduğunun vahşi hikayesi var. Bu hikayeye eklenen o kadar çok kat var ki, sadece Hallelujah üzerine bir kitap bu yıl sonuna yolda.

Yazar Simmons’un kaleminden okunanlar, Cohen için neredeyse efsanevi bir ilham kaynağına dönüşen kadınlar üzerine. Bunlar arasında uzak ara en zarif olanı, Cohen’in, Yunan adası Hydra’da tanıştığı ve basit ve huzurlu bir biçimde romantize ettiği Norveçli güzel Marianne Ihre’ydi. Beyaz bir havluya sarılı olarak daktilo önüne geçmiş büyüleyici fotoğrafı, Cohen’in ikinci albümü “Songs From a Room”un arka kapağını süsler.

Cohen’i 1960’ların başında tanıyıp “So Long, Marianne”i gerçekten ayrılmalarından çok önce duyan Ihlen, “Hayatımın o döneminde Leonard’la karşılaştığım için çok şanslıyım. Bana çok şey öğretti ve benim de ona bir iki mısra bıraktığımı umut ediyorum” diyor.

Cohen’in arkadaşlarına ve sevgililerine ulaşmanın paha biçilmez değeri, yazar Simmons’ın takdir hanesine işleniyor. Mesela sıra, Cohen’in iki çocuğu Adam ve Lorca’nın annesi Suzanne Elrod’a geldiğinde, Simmons arkasına yaslanırken, öldürücü darbeyi Elrod’a bırakıyor. Kendinden on beş yıl genç Elrod, Cohen’le 1969 yılındaki Scientology sınıfında tanışıyor. 1969 aynı zamanda Cohen’in muhtemelen, gelecekteki zen ustası olacak Joshu Sasaki Roshi’yle tanıştığı yıl. Cohen aydınlanma için pek çok ve çeşitli yolu araştırıyor, ki bu da muhtemelen bir başka kitabın konusu olabilirdi.

Bu tanışmadan kısa bir süre sonra, Elrod kendini Hydra adasındaki evi tekrar dekore ederken buluyor. “Yunan köylüsünün basitliğini” överken, “evin özgünlüğünü korudum” diyor. İkili People dergisi tarafından çok sinirlendirilirken, Elrod çok yalnız hissettiğinden yakınıyor, “çünkü şiirin kanıtı orada değildi.”

Bir diğer sevgilisi ise Suzanne. Suzanne Verdal, Çin’den ta buraya gelen çay ve portakalların müsebbibi de bu sayfalarda. Simmons, onu Santa Monica’da, kendi otobiyografisi üzerine çalışırken ve hala “Suzanne” şarkısındaki mutsuzluğu ve düşüşünü savunurken buldu.

 “Şair Leonard, somut Suzanne’ı, uhrevi Suzanne’a çevirdi ve onu bir melek yaptı.” diyerek tanıklık ediyor Simmons bu aşka: “Sihirbaz Leonard onu testereyle ortadan ikiye böldü ve sonra iki parçasını-tensel ve ruhsal- bir araya koyarak eskisinden daha mükemmel hale getirdi. Besteci Leonard, onun kutsal melodisini yaptı, hem inanılması zor bir samimiyette, hem de tarifi imkansız bir ferahlıkta.” Bu Leonardlardan hiçbiri, onun, şarkının geniş ticari başarısından faydalandığını görmedi. Cohen, Suzanne’a geçen haklarını da garanti altına almamış.

Bu kitabın oldukça büyük bir kısmı, Cohen’in profesyonel yaşamına ait önemsiz detaylardan oluşuyor ve tartışmaya açık bir şekilde, bu malzemenin bir kısmı “Ekler” bölümüne dahil edilmiş. Fakat Simmons, basılmamış ve yayımlanmamış eserler, alternatif şarkı sözleri, stüdyo personeli, turne müzisyenler, belgesel çekimi ve müzik aranjmanları konularında çok inatçı bir detaysever.

Aranjmanlar önemli, çünkü Cohen çok uzun ve zorlu bir şekilde, kısmi de olsa, bunları ilk albümüne düzgün alabilmek için neredeyse dövüşmüş. İlk albüme katkı sunanlardan birisi, “Leonard, zavallı adam, akıbeti ‘biz çeşitli tonlarda ses veren çanlar istemiyoruz’ olabilirdi, çünkü bu parçaların her biri, iki orkestra ve bir atlı karınca varmış gibi duyuluyordu” diyor.

Simmons, Cohen’in yakın zamandaki kariyeri hakkında da oldukça cömert. Fakat, bu şekilde düşünen tek kişi o değil, The Independent’in eleştirmeninin cümleleriyle “yaşlı sihirbazın inişi en azından coşturuyor.”  2010’da Söz Yazarları Şeref Kürsüsü’ne (Songwriters Hall of Fame) dahil edildiğinde, iki yıl önceki Rock’n Roll Şeref Kürsüsü programındakinden daha genç gözükmeyi başarmıştı. Cohen “görkemli bir deneyim”e sahip olduğunu iddia etti. Yaşlı sihirbaz, bir sonraki rötarlı zaferine doğru giderken, kolunda Taylor Swift’le poz veriyordu.

* İngilizceden çeviren İsmail Keskin. İngilizce orijinali için

http://www.nytimes.com/2012/09/14/books/im-your-man-leonard-cohen-biography-by-sylvie-simmons.html

** Maslin, 1949’da ABD’de doğdu. Yaklaşık 35 yıldır New York Times’ta yazdığı edebiyat ve sinema eleştirileriyle tanıyor.

 

Bu hafta...
  •  
Merhaba!