Büyüleyici sesiyle Jehan Barbur, önceki albümleriyle duyabileceğimiz en içten sözlerden bazılarını ulaştırıyordu bizlere. Üçüncü albümü Sarı, Jehan Barbur’un daha ilk albümünden gösterdiği özgün tarzının devamı niteliğinde bir albüm. Fevkalade başarılı bir şarkıcı-söz yazarı olan Barbur, güzel müzik yaratmaya kaldığı yerden devam ediyor.
Sertan Şentürk
sertansenturk@gmail.com
Jehan Barbur, Lübnan’da doğdu. İskenderun’da büyüdü, Ankara’da okudu. Sonrasında ise İstanbul’a gitti. Buraya kadar anlatılan sade, hepimizinkine benzer bir hayata dair olabilirdi. Ancak Jehan Barbur’u, diğerlerinden ayıran belki de en önemli özellik, fevkalade büyüleyici bir sese sahip olmasıydı. Onun sesiyle bundan üç yıl önce tanışan çoğunluksa, sıradan olmanın şansına ulaştı: Jehan Barbur’un ilk albümü Uyan ve onu bir seneyle takip eden Hayat, bizlere duyabileceğimiz en içten sözlerden bazılarını hissedenin tatlı dilinden ulaştırıyordu.
Bundan bir hafta önce çıkan Jehan Barbur’un üçüncü albümü Sarı ise onunla üçüncü buluşmamızın müjdesini verdi.
Sarı, kısaca, Jehan Barbur’un daha ilk albümünden gösterdiği özgün tarzının devamı niteliğinde bir albüm. Bu açıdan önceki albümlerin sahip olduğundan farklı bir sese sahip olması beklenmemeli; tabii gerçekten öyle bir ihtiyaç varsa... Zira bu tarz, aynı zamanda harikulade bir şarkıcı-söz yazarının, önceki albümlerin çoğunlukla duygusal ama yeri geldiğindeyse neşeli havasına dokunmadan güzel müzik yaratmaya kaldığı yerden devam etmesi anlamına geliyor. Albüm hakkında yapılan eleştiriler ve (her ne kadar herhangi bir sanatın “piyasasında,” tüketim oranları güzelliği ölçmek için hoş bir kriter olmasa da) albümün satış rakamları, Jehan Barbur’un son birkaç yılın en kuvvetli vokallerinden ve söz yazarlarından biri olarak hakettiği yeri aldığını gösteriyor.
Jehan Barbur’un sedasının arkasında ise hiç de azımsanmayacak müzisyen topluluğu görüyoruz. Bir önceki albüme büyük katkısı geçen yetenekli gitarist Cenk Erdoğan, bas gitarist Murat Çopur ve (aynı zamanda Jehan Barbur’un eşi olan) perküsyoncu Mert Önal’ın ağırlığının görüldüğü albüm, geniş ve dinamik bir kadroya sahip ciddi bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Gitar müziğinin dayanılmaz çekiciliği, Cenk Erdoğan’ın konuşturduğu perdesiz gitarda tekrar canlanıyor. Müzisyen, ayrıca Jehan Barbur’la ortaklaşa yaptıkları düzenlemelerle de öne çıkıyor. Müzisyenlerin haricinde ise, Jehan Barbur’un tüm albümlerinin mikslerini yapmış olan Erim Arkman’ı da saymamak olmaz: Onun kayıt estetiğinde ne kadar etkisi olduğunu bilmiyoruz, ama ilk albümden beri vokal kayıtlarındaki reverblerin, çiftlemelerin ve ayrıca Jehan’ın kendi kendisinin arka vokalini yapmasının hayranı olduğumu söylemem gerek.
Albümün, bana göre en çarpıcı parçası olan (ve albüme adını da veren) Sarı’yı dinlediğimizde ise, müziği bir kenara bırakıp, şiirin dünyasına giriyoruz. Şiiri, büyüdüğü şehir İskenderun’a adayan Jehan Barbur, şehrin can alıcılığı sıkıcılığının içerisindeki insanları anlatırken, kendi şehir hikayelerinin onu nasıl tanımladığını ve Jehan yaptığını da anlatıyor belki. Cenk Erdoğan’ın Hayat albümünden Seni Seviyorum’un müziği ile yaptığı eşlik ise, bizlere bir yandan müziğin orjinal sözlerini mırıldatırken, öbür yandan da masallar anlatmak için sözün mü müziğe, müziğin mi söze bağımlı olduğunu sorgulattırıyor.
Albümdeki diğer bir küçük ayrıntı ise Jehan Barbur’un Bülent Ortaçgil’in Dalyan Deltası’nı seslendirmesi. Kendisini albüm çıkarmaya ikna eden ve ona referans olan Bülent Ortaçgil’e bir saygı duruşu niteliği de taşıyan bu parçanın altından rahatlıkla kalkmış.
Her ne kadar Cenk Erdoğan’ın gitarları albümün genelinde en büyük övgüyü hakediyor da olsa, albümün belki de en çarpıcı enstrümantel performansına Çağrı Sertel’in düzenlediği ve çaldığı Dinle’de denk geliyoruz. Çağrı Sertel’in Rhodes piyanosu ve elektroniklerinin Jehan Barbur’ın vokalleriyle kurduğu bağ kendimizden geçmemize ve müziğin anlattıklarının içinde kaybolmamıza yetiyor.
Jehan Barbur, söylediklerine ve söyleyişine ikisinin bütününden daha çok anlam yükletebilen bir müzisyen. Onun şarkıları, günler birbirine karışırken iki deniz arasındaki keyifli öpüşmelere; sevenlerin asla birbirlerine fısıldayamadıklarına; uykusuzların ve yanlızların gecelerine eşlik etmeye; Şerminler’in geç kalmışlıklarına ve Madam Mariler’in gözyaşlarına ortak olmaya devam edecek. Ne huzurlu ve mutlu ki, biz sıradanlara ise Jehan’la olan her buluşmamızda, büyülü sözler, notalar, akorlar arasından kendimize ait olanları seçmek kalıyor.
- Bu albümü dinlerken sürekli hatırıma giren büyükhalama ve Levent Ateşoğlu’na teşekkür ederim. İkinize de iyi yolculuklar olsun...