John Cage’in 100. yaşgününü kutladığımız bu yıl, aynı zamanda onun 20. ölüm yıldönümünü de hatırlatıyor. Bu büyük dahi, onu geride bıraktığımız 20. yüzyılda sadece kendi müziklerinde değil, etkilediği Frank Zappa, Beatles, Pierre Boulez gibi birçok müzisyenin notalarında, Yoko Ono, Merce Cunningham gibi birçok performans sanatçısının gösterilerinde de hayat buldu.
SERTAN ŞENTÜRK
sertansenturk@gmail.com
Çok değil, bundan tam 100 yıl önce Los Angeles’ta John isminde bir çocuk dünyaya geldi. Ömrünün geri kalanının çoğunu pek de alışıldık olmayan işlerle geçirecek olan bu çocuk, kendini müziğe adayacak ve 20. yüzyılın en ilham verici bestecilerinden birisi olacaktı. 100 yıl önce 5 Eylül’de hayata gözlerini açan bu yavrucağa bu yıl herkes tek bir ağızdan “İyi ki doğdun John Cage!” şarkısını söylüyor. Bu vesileyle biz de bu ayrıcalıklı dehayı, müziği algılayışımızı sonsuza dek değiştirdiği birkaç çalışma üzerinden hatırlayalım.
Hazırlanmış Piyano
Hazırlanmış piyano, piyanonun tellerine, tokmaklarına vb. belirli cisimler iliştirerek üretilen seslerin değiştirilmesini içeren bir tekniktir. John Cage’e Henry Cowell ve Eric Satie’in piyano çalışmaları ilham olmuşsa da, bu tekniğin kökeni aslen çok daha eskilere, mesela 17-18. yüzyıllarda mehter takımını taklit için, Avrupa’da bazı piyanolara vurmalı özellikleri katan pedallar eklendiği dönemlere dayanır. Günümüzde hazırlanmış piyano denilince ilk akla gelen besteci olan John Cage, bu tekniği 1940’ta, serialist besteci Arnold Schoenberg’in yanında yaptığı çıraklığın ardından, kullanmaya başlamıştır.
John Cage’in hazırlanmış piyano ile ilk çalışmaları perküsyon için yazdığı bestelerin icrası için geliştirdiği pratik bir çözümün ürünüdür. Besteci, perküsyon barındıran orkestraların sığamayacağı kadar küçük salonlarda bestelerini seslendirmek için, piyanonun tınısını tellerin arasına çiviler, vidalar ve benzeri başka cisimler yerleştirerek arzu ettiği şekilde değiştirebileceğini ve böylece bir piyanistin 10 parmağına büyükçe bir perküsyon orkestrasının imkanlarını verebileceğini keşfetmiştir. Hazırlanmış piyano bestelerinin çoğunu modern dansa eşlik için yazdığı bu dönem aynı zamanda John Cage’in modern dansla ve Merce Cunningham’la ömür boyu sürecek birlikteliğinin de başlangıcıdır.
John Cage’in bu teknikle yaptığı 30’u aşkın bestesinden en önemlileri Sonatlar ve İnterlüdlerdir. Piyanoyu hazırlamak için yoğun bir çaba gerektiren bu eserler, aynı zamanda diğer hazırlanmış piyano bestelerine göre de oldukça karmaşık ritmik ve yapısal özellikler içerir. Sonatlar ve İnterlüdler, aynı zamanda John Cage’in bestecilik hayatının en büyük ilham kaynaklarından biri olan Doğu kültürlerinin ilk esintilerini gösterdiği eserlerdir.
Şans müziği
John Cage’in Doğu’dan asıl etkilenmesi ise Zen Budizmi ile tanışmasıyla başlar. 1950’nin başında öğrencisi Christian Wolff tarafından “I Ching” tanışması ise John Cage’in bestecilik yöntemlerinin tamamen değişmesine yol açacaktır. “Şansın Kitabı” olarak da adlandırılan bu klasik metin, birkaç zar atımıyla kehanette bulunulmasını konu edinir. Burada yazılı talimatları müziğine uygulayan John Cage, zamanla bu sistemi geliştirmiş ve neredeyse sonraki bütün bestelerinin temellerini bu öğreti üzerine kurmuştur.
Cage, şans müziğinin tepe noktalarından birini,
“I Ching” ile tanıştıktan 19 yıl sonra Illinois Universitesi’nde gösterir. HPSCHD isimli bu muazzam ölçekteki çoklu medya projesi 52 teyp, 7 klavsen, 52 hoparlör ve 60 adet projeksiyon makinesinden oluşmuştur. Mozart, Beethoven, Schumann’ın (sağdaki konser afişinde John Cage’in ejderhaların başları) müzikleri ve çeşitli seslerin karmaşık bir “rastlantısallaştırma” algoritması tarafından harmanlanmasıyla yaklaşık 8 saat süren bir performans ortaya çıkmıştır. Performans sırasında dinleyiciler, klasik konser salonu ortamına hapsedilmeyip, aksine gösteri merkezinin içinde ve hatta dışında gezinmeye teşvik edilmiştir. Böylece her dinleyici, sadece kendisine özgü bir HPSCHD deneyimi yaşamıştır.
Seslerin amacı ve anlamsızlaşması
Bununla birlikte John Cage’i büyük bir bestekâr yapan, onun seslere yüklediği bazen de yüklemediği anlamlardır. Seslere çeşitli anlamlar yüklemekten çoğu zaman kaçınan John Cage, seslerin ona bir şeyler anlatmak zorunda olmadığını ve onları sadece ses olarak görmeyi tercih ettiğini belirtir. Bu görüşünü desteklemek için Kant’ın, “Hiçbir anlama gelmesi gerekmeyen iki şey vardır, biri müzik, ötekisi ise de kahkahadır” sözünü hatırlatır. Ona göre dikleşen ve pesleşen, alçalan ve yükselen ama hiçbir şey anlatma kaygısı olmayan New York trafiğini dinlemek son derece keyiflidir; çünkü Beethoven dinlediğinizde o her zaman aynıdır, ama trafiği dinlerseniz her anı farklıdır.
Variations III, No. 14 |
John Cage’in, bu fikirlerini yansıttığı en önemli kompozisyonlardan birisi Empty Words’dür (Boş Kelimeler). 4 bölümden oluşan bu eserde her bölümde sırasıyla cümleler, söz öbekleri, sözcükler ve en son hecelerden kurtulunur. Böylece gitgide anlamsızlaştırılan insan konuşması, aslında dilin militanlaştırıcı etkilerinden yalınlaştırılmış olur.
Bu düşünsel bestelere verilebilecek örneklerden bir diğeri tamamen grafik şekillerden oluşan Varyasyonlardır. Bu besteler icracı veya icracıların, gördüklerini nasıl yorumlayıp müziğe dönüştüreceğine kendileri karar vermeleri üzerine kuruludur. John Cage böylece besteci sıfatıyla sahip olduğu karar vericilik yetkisinin çoğunu yorumculara teslim etmektedir.
Gelgelelim John Cage’in eserlerden tartışmasız en ünlüsü ama aslında “müzik” olduğu bile tartışmalı olan 4’33’’e; yani 4 dakika 33 saniye süren sessizliğe... 4’33’’, teknik olarak herhangi bir enstrüman ya da enstrüman grubu tarafından “çalınabilecek” üç bölümden oluşur. Bestenin derindeki amacı ise dinleyicileri çevrelerindeki nefes alma, öksürme, kahkaha gibi seslerle yalnız bırakmak, onlara benzer seslerin aracılığıyla onların da icranın işbirlikçisi olduğunu idrak ettirmek ve onları sessizliğin içindeki müziklerine daldırmaktır.
John Cage ve sonrası
John Cage’in 100. yaşgününü kutladığımız bu yıl, aynı zamanda onun 20. ölüm yıldönümünü de hatırlatıyor. Bu büyük dahi, onu geride bıraktığımız 20. yüzyılda sadece kendi müziklerinde değil, etkilediği Frank Zappa, Beatles, Pierre Boulez gibi birçok müzisyenin notalarında, Yoko Ono, Merce Cunningham gibi birçok performans sanatçısının gösterilerinde de hayat buldu. Günümüzde de Open Ended Group, Aphex Twin, Erdem Helvacıoğlu gibi birçok sanatçı John Cage’in açtığı müzikal ve düşünsel yoldan devam ediyor.
Bazen bir ilham için ufacık farklı bir fikir, bir bakış açısı veya hareket yeterlidir; John Cage ise bize bunlardan sonsuz miktarda hediye etti. Şansına saçtığın ve bizlerin de bilmeden de olsa yakaladığımız tüm bu hediyeler için tekrar “İyi ki doğdun John Cage!”