Bir garip Ermeni romanı (mı?)

ARİF TAPAN

Edebiyat tarih yazımlarının oluşturulma süreçlerini şekillendiren hususların başında şüphesiz tarihi olaylar, siyasi ve ekonomik kırılmalar, toplumsal dönüşümler gelir. Geçmişe bağlı bir başlangıç noktasından şimdiye getirilen ve ileriye doğru, ilerlemeci bir anlatıya sahip olan tarih yazımlarına referans oluşturan metinler ise ‘kanon’un garantörlüğü altındadır. Bir şekilde kanona dahil olup, tarih yazımının içerisinde kendine yer bulmuş bir metin edebiyat tarihçilerinin, eleştirmenlerin, okurların üzerinde uzlaşı sağladığı ‘kutsal’ bir metindir artık. Türkçe gibi çok farklı alfabelerle (Arap, Ermeni, Rum, Latin vd.) kullanılmış bir dile dayanan edebiyatın ‘kutsal’ ya da ‘kanonik’, kurucu metinlerinden söz ederken zannediyorum çok daha temkinli olmak gerekmektedir. Günümüzde bilhassa Arap, Ermeni, Rum alfabesiyle üretilmiş Türkçe metinlerin hâlâ Latin harflerine aktarımı devam ederken, onlarca tefrika metin ilk kez gün yüzüne çıkıp, ilk kez kitaplaştırılırken Türkçe edebiyatın sınırları da günden güne değişmekte, ortaya çıkan her bir yeni metinle Türkçe edebiyat tarih yazımlarını bize sorgulatacak veriler elde edilmektedir. Bu bir yandan verimli bir süreci işaret ederken, bir yandan da tarih yazımlarına tabiri caizse halel getirmemek adına birtakım göz ardı etmeleri, gözden çıkarmaları ya da yanlış okumaları (misreading) beraberinde getirmektedir.

İki versiyon 

Türkçe edebiyat tarih yazımlarıyla kuracağı muhtemel ilişkiler açısından oldukça ilginç bir anlatıya ve kurguya sahip, İrfan isimli bir Osmanlı yazarının 1912’de Cemiyet Kütüphanesi tarafından yayımlanan ‘Matmazel Anjel’i de yukarıda sözünü ettiğim verimli ya da yanlış okuma hallerine oldukça açık bir metin olarak önümüzde. İlk kez 1912’de yayımlanan ‘Matmazel Anjel’, Ahmet Koçak ve Rabia Gezgin tarafından hazırlanarak Ağustos 2018’de Akıl Fikir Yayınları tarafından yayımlanmış. Metin, Haziran 2019’da ise ‘Bir Osmanlı Ermenisinin Romanı’ alt başlığı ile, Karakum Yayınevi tarafından yayımlandı. Bu versiyonu hazırlayanlar ise Tayfun Haykır ve Sena Baykal. Akıl Fikir Yayınları’ndan çıkan versiyonun ön kapağında yer almayıp ikinci versiyonun ön kapağında yer alan ‘Bir Osmanlı Ermenisinin Romanı’ alt başlığının metnin orijinalinde de olup olmadığının bilgisine şimdilik ulaşamadım. Arap harfli metinlerin ilk kez Latin harflerine aktarılarak günümüz Türkçesine kazandırılması Türkçe edebiyat tarihi için oldukça mühimken, bu metinlerin editöryal anlamda sağlıklı ve tutarlı bir hazırlık sürecinden geçmeleri de bir o kadar mühim. Aksi takdirde metinlerin bağlamını ve anlamını etkileyecek kimi eksiklikler ya da yanlışlıklar ortaya çıkabilmekte. ‘Matmazel Anjel’in benim edindiğim versiyonunda da bu hususları akla getirecek birçok örneği görmek maalesef mümkün.

İkinci versiyonu yayıma hazırlayanlardan Tayfun Haykır’ın kitapta verdiği bilgilere göre ‘Yeni İkdam’ gazetesinin 1912 tarihli 668. sayısındaki bir ilan ‘Matmazel Anjel’in varlığını ve yayımlanış tarihini doğruluyor. Bu ilana göre, hakkında herhangi bir veriye ulaşılamadığı söylenen ‘Matmazel Anjel’in yazarı İrfan, ‘Şübbân-ı muharririn-i Osmaniyeden İrfan Bey’ olarak sunulurken; metin ise ‘bir suret-i edibânede yazılan hissî ve feci’ [bir] roman’ olarak takdim edilmektedir (s.162).

Setrak Efendi

Bir ‘Aşk-ı Munkarız’ (Yok Olmuş Aşk) hikâye başlığı ile açılan ve dokuz bölümde ilerleyen anlatı bir otel sahibi ile o otele gelen bir müşterinin balkon muhabbetine dayanmaktadır. Müşterinin anlatı sesi ile açılıp kapanan metnin ana gövdesini ise otel sahibi Setrak Efendi’nin geçmişe dönerek misafirine anlattığı öz yaşam öyküsü oluşturur. 1912’de yayımlanan metnin birincil anlatı zamanı –II. Meşrutiyet’in ilanına referansla- 1908 sonrası bir zaman dilimini işaret etse de Setrak Efendi’nin anlattıkları üzerinden okuduğumuz ikincil anlatının zaman aralığını 1902-1908 olarak görürüz.

Annesi ile birlikte İstanbul’da Ayastefanos’ta (bugünkü Yeşilköy) yaşayan Setrak’ın sevgilisi Anjel ile yaşadıkları tutkulu aşk, Setrak’ın sıradan ama huzurlu hayatını sarıp sarmalarken Mösyö Alber’in bu iki sevgilinin hayatına dahil olmasıyla işler yokuş aşağı gitmeye başlar. Setrak’ın zannına göre, cemaat içerisinde nüfuz sahibi olan Mösyö Alber önce Setrak’ı işinden eder. Anjel’e ve ailesine özel bir ilgi göstererek iki sevgilinin arasına kimi soru işaretlerinin girmesine neden olur. Setrak’ın peşine adamlar takarak, onunla ilgili kimi ayrıntılı tahkikatlar yaptırır ve nihayetinde Setrak’ı ihbar ederek, iş Setrak’ın tutuklanması, sürgün edilmesi ve aşkını yitirmesi ile sonuçlanır. Ortalama her olay hikayesinin kurguda sahip olması gereken, çatışmayı kuran ve artıran unsur işlevini Matmazel Anjel’de Mösyö Alber yerine getirmektedir. Bu noktada ise metnin kurulumunda önemli bir yeri olan şu soru akla gelir: Mösyö Alber Setrak’ı neye istinaden ihbar etmiş, Setrak hangi suç ya da suçlamadan dolayı bir kalede sürgüne mahkûm edilmiştir?

Metinde açıkça ortaya konduğu gibi Setrak ‘memlekete karşı ayaklanmak’la, II. Abdülhamit’e ‘nankörlük etmekle’ ve ‘birtakım gizli cemiyetlerle iş birliği yapıp isyana teşebbüs’le suçlanmaktadır. Metnin bu noktasına kadar ‘kusursuz’ olarak tanıtılan Setrak’ın aniden bir ‘vatan haini’ suçlamasıyla karşılaşması okur üzerinde şaşırtıcı bir tesir yapsa da, bu durumun bir yandan metindeki anlatı seslerinin iç içeliğiyle bir yandan da yazarın anlatı tercihleriyle ilgili olduğu düşünülebilir. Zira birdenbire ‘vatana ihanet’le suçlanan Setrak’ın, metnin başından sonuna ‘vatanperver’, ‘hürriyet aşığı’, ‘eşitlik yanlısı’ ve ‘namuslu’ bir ‘aydın genç’ olarak sunulması metnin anlamlandırılmasını karmaşıklaştırmaktadır. 1887’de kurulan Hınçak Cemiyeti ile ilişkisi olduğu yine Mösyö Alber kanalı ile ortaya çıkan ve bundan dolayı yargılanıp sürgüne mahkûm edilen Setrak kendisine yargılama sürecinde delil olarak sunulan her şeyin doğruluğunu okur ile paylaşsa da onun itirazı kendisinin ‘hain’ ilan edilmesinedir: “Şimdi ben hâin idim. Çünkü milletimin, vatanımın mahv ve felâkete doğru gitmesine mâni’ olmak için atıldığım mücâhede-i vataniye bu rezil, bu kansız adamlar için bir cürm imiş…” (s. 126).

‘Kendini aklama’

Kendi deyişiyle “Yıldız erkânı” tarafından “hain” ilan edilen Setrak’ın metin boyunca vatanının ve milletinin selameti, müsavatı, hürriyeti yolunda ömrünü tüketen namuslu bir vatandaş olarak sunulması neyle açıklanabilir? Ya da gerçekleştirdiği tüm eylemleri kabul edip, meşru görmesine rağmen hükümetçe ‘hain’ ilan edilen bir Ermeni’nin metin boyunca ‘kendini aklamasına’ neden izin vermiştir yazar? Bu noktada, 1912’de yayımlanmış ve yer yer politik bir söyleme kayan bir anlatının muhtemel anlamlarını kestirebilmek için metnin yazarını, İrfan’ı da işe dahil etmek gerekmektedir. ‘Matmazel Anjel’e dair yazılmış kimi yazılarda sunulduğu gibi, hakkında herhangi bir biyografik veriye ulaşılamayan İrfan, hakikaten Müslüman bir Osmanlı yazarı mıdır? Metnin 1912’de Arap harfli olarak yayımlanması ya da ‘Yeni İkdam’daki ilanda kendisinden “Osmanlı’nın genç yazarlarından” diye bahsedilmesi bu çıkarımı doğrulamak için yeterli midir? ‘Matmazel Anjel’ Müslüman bir Osmanlı yazar tarafından yazılmış da olsa ‘İrfan’ın müstear bir isim olma ihtimali varken, böylesi bir metnin bir Osmanlı Ermenisi yazar tarafından kaleme alınmış olabileceği de ihtimaller dahilinde olabilir mi? Her şeye rağmen, buradaki asıl mesele ‘Matmazel Anjel’i Müslüman bir Osmanlı yazarın kaleme alması ihtimalidir. İrfan neden böyle bir metin kaleme alma ihtiyacı duymuştur? Esas karakterlerinin tümü Ermeni olan bu metin “hissi ve feci” bir aşk hikâyesi olarak mı okunmalıdır? Metni açan ve kapatan misafir anlatıcının aşk hikayesi ile Setrak’ın aşk hikayesi çifte bir kaybolmuş, yitirilmiş aşk hikayesi düzlemi oluşturur hakikaten. Lakin Setrak’ın anlatıcısı olduğu hikâyede okuduklarımız neyin anlatısıdır: bir dönemin, tarihsel bir gerçekliğin, yanlış anlamanın, politik doğruculuğun, nefsi müdafaanın, kendini aklamanın?...

Kıssadan hisse

Hem yayımlanma yılı (1912) hem de hikâyesindeki anlatı yılları (1902-1908) itibariyle siyasi yönden çalkantılı bir sürece tekabül eden ‘Matmazel Anjel’i nasıl alımlamalı, edebiyat tarihi içerisinde kendisine nasıl bir pozisyon bulmalıyız? Bu metin Hınçak Cemiyeti üzerinden Ermenilerin Osmanlı hükümeti aleyhinde birtakım faaliyetlerde bulunup, vatana ihanet ettiklerinin bilgisini aktarırken Müslüman – Türk okurunu mu uyarmaktadır; ya da tam tersine ‘vatanın ve milletin selameti uğrunda’ önce işini, saygınlığını, toplumsal statüsünü; ardından ailesini ve sevdiğini ve nihayetinde özgürlüğünü kaybeden bir ‘vatanperver’ olarak Setrak üzerinden tüm bir cemaati mi aklamaktadır? Herhangi bir kurgusal metnin tekil bir anlamı olmak zorunda olmayacağı ve yine herhangi bir metin için “anlamı kesinkes şudur” denilemeyeceği için okurlara, eleştirmenlere, araştırmacılara düşen ‘Matmazel Anjel’ gibi katmanlı ve ‘çok sorulu’ metinlere tekil ve kesin anlamlar biçmekten imtina etmek olmalıdır. Literatüre yeni yeni kazandırılan ve anlamsal düzlemde oldukça zengin verilere sahip olan böylesi ‘ilginç’ metinlerin Türkçe edebiyat içerisinde verimli nüvelere dönüşmesi ancak bu yolla sağlanacaktır.

Matmazel Anjel

İrfan  

Hazırlayan: Tayfun Haykır, Sena Baykal

Karakum Yayınevi

167 sayfa. 


Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ