1916’da Rus ordusunun Bitlis Vilayeti’ne girişinden önce ağırlıklı olarak Ermenileri hedef alan ancak Süryaniler ve Keldanileri de yok eden katliamlar başlamıştı.
Bu yıl “Malazgirt Zaferi”nin 948. Yıldönümü kutlama programı kadar Ahlat ilçesi de öne çıktı. Nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malazgirt’i ziyaretinin ardından bölgeye gitmesiydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bitlis’in Ahlat ilçesinde yaptığı konuşmada “Gençler Ahlat'ı, Malazgirt'i yeterince tanımıyor” dedi. Bitlis Valiliği’nin internet sitesi ise Ahlat’ın geçmişini anlatmakta yetersiz. Özellikle de 1. Dünya Savaşı dönemini…
Bitlis Valiliği’nin internet sitesinde Ahlat ile ilgili bölümde “I. Dünya Savaşı dönemine ait bilgilerimiz ise çok kısıtlı” deniliyor ve şöyle devam ediliyor: “Bu dönemle ilgili bilgilerimizi yaşayan kişilerin hatıralarından öğrenmekteyiz. Mesela I. Cihan Harbinde Ahlat’ın 2000’den fazla şehit verdiği yine hatıralarda zikredilmektedir.” Öte yandan sitede “Savaş sırasında ve sonrasında bir taraftan Rusların bir taraftan Ermenilerin hücumuna ve katliamına uğrayan yöre halkı binbir güçlükle bu zulümden” kaçarken başka illere göç ettiğinin altı çiziliyor. Halbuki 1916’da Rus ordusunun Bitlis Vilayeti’ne girişinden önce ağırlıklı olarak Ermenileri hedef alan ancak Süryaniler ve Keldanileri de yok eden katliamlar başlamıştı.
Tarihçi Raymond Kévorkian’ın da ifade ettiği gibi Bitlis Vilayeti’nde yaşayan Ermenilere yapılan katliamlar genellikle komşu Van bölgesindeki “olayların” doğrudan bir sonucu, Türk ordusunun İran Azerbaycanı’nda uğradığı ve daha sonra Halil (Kut) Bey komutasındaki Beşinci Seferi Kuvvetleri geri çekilirken devam eden başarısızlıkların intikamı olarak gösterilmekte. Fakat bunun sadece bir “intikam”dan ibaret olmadığı da kaynaklarda açık.
Kévorkian’ın Türkçe basımı İletişim Yayınları’ndan çıkan “Ermeni Soykırımı” kitabına göre, Bitlis’te 1915 Nisan ayı sonunda Talat Paşa’nın kayınbiraderi olan Bitlis valisi Mustafa Abdülhalik üç yerel Ermeni liderini tutuklatıp asacaktı. Vali’nin yaptığı bir başka girişimse Kürt çetelerini ve diğerlerini bir araya getirmekti. Mayıs ayında Kürt çetelerin özellikle Ermenilere yönelik saldırıları göç dalgası başlatacak, Van’dan bölgeye giden askeri hastane hemşiresi Grace H. Knapp, 16 Mayıs’ta Tatvan’a geçerken Ahlat Ermenilerinin göçüne tanıklık edecekti.
Ahlat’ta Ermeni nüfus
Kafilenin çıktığı Ahlat, İstanbul’daki Ermeni Patrikliği Enformasyon Bürosu tarafından toplanan ve şimdi Kudüs Sırpots Hagopyants Manastırı’nda bulunan verilere göre, 1915 öncesinde 13 bin 432 Ermeni’nin yaşadığı, 23 kilisesi, 4 manastırı ve 898 öğrencinin gittiği 15 okulu olan bir yerleşim yeriydi. Aralarında neredeyse hiç erkeğin bulunmadığı grup, devlet himayesine sığınmak için Bitlis’in merkezine doğru kaçıyordu.. Halbuki Bitlis’in merkezinde de katliamlar Haziran ayında başlayacaktı.
O dönem bölgede bulunan ve Osmanlı ordusuna bizzat Enver Paşa ile görüşerek katılan Venezüellalı Yüzbaşı Rafael de Nogales, 12 Haziran’da Van Valisi Cevdet Bey ile Halil Bey’in bir katliama hazırladığını not düşüyordu:
“Cevdet Bey’in yardımıyla Siirt, Bitlis, Muş ve Sason toplu kıyımlarını gerçekleştirmek üzere Halil Bey, ordusuyla kuzeye doğru yürüdü. Ben Hristiyanlar’a yapılan toplu-kıyımlardan tiksinmiştim. O nedenle Van Jandarma Tümeninin geçici kurmay başkanlığından istifa ettim. İstifam kabul edildi. Yeni görevimi öğrenmek için Genel Karargâha gidecektim.”
(…)
“Siirt yolunda, Başkale gönüllü taburunun subayları beni geçtiler. Hemen büyük bir memnuniyetle Bitlis’teki hükümet güçlerinin toplu-kıyım için her şeyi hazırladığını ve Halil Bey’in gelmesinin beklendiğini anlattılar. Belki Türkçeyi öğrendiğim için Türkler beni arkadaşları gibi gördüklerinden, eğer Siirt’teki büyük toplu-kıyımı görmek istersem acele etmem gerektiğini söylediler. Cevdet Bey Genel Vali olduğundan toplu kıyımın o aralık başlamış olması gerekirdi.”
Siirt’te dehşet
Katliamlar Bitlis’in merkezinden önce o dönem Bitlis Vilayeti’nin bir parçası olan Siirt Sancağı’nda başlamıştı. Nogales, “Bu yamaç, binlerce yarı çıplak ve hâlâ kanayan cesetlerle dolmuştu. Cesetler öbek halinde yada ölüm halinde birbirine sarılmış olarak yatıyordu. Babalar, kardeşler, oğullar ve torunlar orada vuruldukları gibi yatıyorlardı. Akbabalar başlarına birikmişti.” diyordu ve ona göre benzerinin Bitlis’te yaşanması sadece zaman meselesiydi: “Beş hafta sonra Bitlis vilayetinin bütün Hıristiyanlan, Kürtler'in yatağanlan ve Cevdet Bey’in gönüllülerinin mermileriyle öldürüleceklerdi.” Ve Rafael de Nogales’in öngörüsü gerçek çıkacaktı.
“Tek bir Ermeni’nin nefesi hissedilmiyordu”
1901’de Bitlis Vilayeti’nin Ahlat bölgesinde doğan Sokrat Mıkırtıçyan'ın anlatımına göre tüm erkekler daha önce 1. Dünya Savaşı için çıkarılan Seferberlik için çağrılmış, cephelere erzak göndermek için kullanılmıştı. Ancak Ermeni erkekleri soğuktan ve açlıktan ölecek, karla kaplı yollar yüz bin cesetle dolacaktı. Bölgede soykırımın başladığı 1915’in Haziran ayından 1916’da Rus ordusunun bölgeye girişine kadarsa Ahlat’ta Ermeni kalmayacaktı: “Eskiden Ermenilerin yaşadığı bizim Khılat bölgesinde tek bir Ermeninin nefesi dahi hissedilmiyordu. O bölgedeki bütün köylerin sakinlerini kılıçtan geçirmişlerdi.”
1915’in Haziran ortasından Temmuz sonuna kadar toplam 218 bin 404 Ermeni’nin yaşadığı ve 510 kilisesi, 161 manastırı ve 9 bin 309 öğrencili 207 okulu olan Bitlis Vilayeti’ndeki Ermeni varlığı büyük bir vahşetle haritadan silinmişti.