17. yüzyılda yaşayan seyyah Yeremya Çelebi Kömürciyan’ın ‘17. Asırda İstanbul Tarihi’ adlı eseri, film oldu. Yönetmenliğini Zeynep Dadak’ın, yapımcılığını Pınar Bağcı, Zeynep Ekmekçi ve Aslı Dadak’ın üstlendiği ‘kurmaca belgesel’in başrolünde Sezgi Mengi var. Zeynep Dadak’la, halen kurgu aşamasında olan ve bu yıl izleyiciyle buluşmayı hedefleyen film üzerine konuştuk.
Yeremya Çelebi’yle ve onun ‘17. Asırda İstanbul Tarihi’ adlı eseriyle ne zaman, nasıl tanıştınız?
Sorumlu Cemal Kafadar’dır. Onunla İstanbul’da yürüyüşler yapma şansını yakalayan insanlardanım. Bu yürüyüşlerden birinde bana bu kitaptan bahsetti. Dedi ki, Kömürciyan sanki elinde kamera varmış gibi yazıyor, çok ‘gözel’ bir İstanbul anlatıyor. Kitabı bana verdikten sonra zaten olan oldu. Filmin kamerası Yeremya Çelebi’nin seyrini takip etmeyi hedefledi. Reha Erdem’le çektiği İstanbul filmleri vesilesiyle şehri çok iyi tanıyan görüntü yönetmenim Florent Herry de filme çok şey kattı. Bir önceki filmim ‘Mavi Dalga’yı birlikte yaptığım Merve Kayan ve bu filmdeki kurgucum Eytan İpeker’le zihin açıcı konuşmalar yaptık. İstanbul’un hafıza katmanlarını anlamamda ve filmin hayata geçmesinde Osman Kavala ve Asena Günal’ın çok büyük katkıları oldu.
Kömürciyan’ın eserini sizin için bu kadar çekici kılan neydi?
Bu eser benim için, tarihyazımının ne kadar ilham verici olabileceğinin en büyük kanıtı. Henüz kozmopolitlik kavramının adının konmadığı bir dönemde yazılmış bir kozmopolit şehir hikâyesi, izlemenin bir zevk türü olarak tanımlanmasından önce aktarılmış bir seyircilik deneyimi... Kitabı okuduğum andan itibaren kendimi Kömürciyan’la konuşur buldum. Filmin çekim sürecinden önceki iki yıl boyunca, kitabı satır satır okuyup, İstanbul’u semt semt gezdim. Yapımcılarım Zeynep Ekmekçi ve Aslı Dadak’la birlikte kitabın haritasını çıkardık. Her gittiğim yerde mekânlar sanki önümde katman katman açıldı. Kömürciyan’ın sekiz fasılda yaptığı bu inanılmaz yolculukta beni en çok etkileyen şeylerden biri, kitap Başepiskopos Vartan’a yönelik olarak yazılmış olmasına rağmen, yazarın onunla birlikte sanki farklı farklı kişilere hitap ediyormuş gibi yazmasıydı. Bazen kayıkçıyla, bazen yoldan geçen biriyle, bazen bir başka yazarla, bazen de bir sevgiliyle konuşur gibiydi. Bundan hareketle, filmde çoklu bir anlatıcı yapısı kurdum. Ama tabii, bir tarihçi gibi yaklaşmadım metne. Kömürciyan, bugünün İstanbul’unu ve Ermeni kültürü ve tarihyazımının çok katmanlılığını anlamama yardımcı olan bir kılavuz oldu benim için. Bu sene New York’ta Metropolitan Müzesi’nde açılan ‘Armenia!’ sergisinde sergilenen, onun çizdiği ‘Ermeni dünyası haritası’, onun hem bir tarihçi hem de bir sanatçı olduğunun benzersiz bir göstergesi.
Film tümüyle Kömürciyan’ın eseri üzerine mi kurulu? Onun anlatılarını başka kaynaklarla kıyaslama imkânınız oldu mu?
Filmin hazırlık sürecinde Cemal Kafadar ve Rachel Goshgarian gibi iki çok kıymetli tarihçinin rehberliğinde, kapsamlı bir çalışma yaptım. Kitabı 1913 yılında Ermenice olarak yayımlayan Dr. V. Torkomyan, 1952’de Türkçeleştiren Hrand D. Andreasyan ve 1988 yılında yapılan ikinci baskıyı yeni notlarla yayıma hazırlayan Kevork Pamukciyan gibi, metne ve İstanbul’a kitabın rehberliğinde yeniden bakan üç farklı kuşağın notları üzerine çalıştım. Rachel Goshgarian ve Gayane Ayvazyan gibi, Kömürciyan üzerine çalışan tarihçilerin çalışmalarından yararlandım. İstanbul’a dair, çeşitli dönemlerde yazılmış seyahatnameleri ve romanları, örneğin Hagop Baronyan, Zabel Yesayan, Orhan Pamuk ya da John Freely’nin metinlerini tekrar tekrar okudum. Bunların resim, fotoğraf ve sinemadaki karşılıklarının izini sürmeye çalıştım. Filmin ana yapısı Kömürciyan’ın rotası ve metninde anlattıkları üzerine kurulu ama filmde başka hikâyeler ve anlatıcılar da var. Örneğin onun çağdaşı olan Evliya Çelebi’nin bir hikâyesi de anlatılıyor, ya da onun o dönemde anlattığı bir mekân veya hikâye üzerine günümüzden bir anlatıcı yorum yapıyor, zaman zaman da benim yazdığım metinler onun yolculuğuna eşlik ediyor.
17. yüzyıldan bugüne şehir çok büyük değişimler geçirdi. Kömürciyan’ın anlatılarının izini sürmeniz zor olmadı mı?
İzlerinin bile kalmadığını sandığımız, türlü şiddet yöntemleriyle tarihin kesintiye uğratıldığı binalar, semtler, bahçeler ve insanların izini sürdüğüm kadar, devam eden duyguları ve olayları da takip edebildim. Kömürciyan’ın müthiş mizahı, bunun yalnızca bir yas yolculuğu olmasına izin vermedi. Filmin hazırlık, çekim ve kurgu süreci boyunca bana eşlik edenlerle birlikte kendimi heyecan verici bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Takıntılı bir şekilde, bazı mekânlara tekrar tekrar gittim. Örneğin, şehre 15. yüzyılda gelen Ermeni nüfusunun yerleştiği ilk yer olan Kumkapı’nın bugün hâlâ capcanlı bir göçmen semti olmasının şaşkınlığından, Yedikule Bostanları’nın asla kaybolmayan büyülü atmosferine, Kömürciyan’ın mezarını ararken Hrant Dink’in mezarıyla karşılaşmanın acısından, geçirdiği tüm yıkımlara rağmen İstanbul’u yeniden bir su şehri olarak hayal edebilmenin coşkusuna, pek çok farklı duygudan geçtim. Filmde yalnız Ermeni toplumunun değil, İstanbul’un tüm halklarının geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine bir düşünme alanı açmak istedim.
Belgesel sadece Kömürciyan’ın anlatılarından mı oluşuyor?
‘Ah Gözel İstanbul’da, hislerle gözlemleri iç içe geçirmeye çalıştım. Pek çok kıymetli anlatıcının katkılarıyla şekillenen bir sinemasal seyahatname olarak hayal ettiğim bir film bu. Sezgi Mengi’nin başrolde olduğu bir oyuncu kadrosu var. Bu anlamda kurmaca bir boyut da barındırıyor.
Film izleyiciyle ne zaman buluşacak? İzleyiciler bu belgesele nasıl ulaşacak?
Filmin kurgu süreci tamamlanmak üzere. 2019 yılında festivaller, özel gösterimler, sergiler aracılığıyla izleyicimizle buluşmayı umuyoruz. Türkiye’de film dağıtımının geldiği nokta düşünülürse, dijital gösterimin yöntemleri üzerine daha çok kafa yormamız gerekecek.