Siyasal iklimde bir futbol ütopyası: Hakkarigücü

Geçen hafta Documentarist’te gösterilen ve ‘En İyi İlk Film Ödülü’ kazanan, Hakkarigücü’nün hikâyesini anlatan ‘Üçüncü Bölgede Hücum Varyasyonları’nı yönetmen Sedat Şahin’le konuştuk.

Kadın futbolu dünyada ilgi görmeye devam ediyor. Birçok Avrupa ülkesi ve ABD, bu alanda önemli yatırımlarda bulunuyor. Türkiye de son yıllarda kadın futboluna yatırım yapan ülkeler arasında. Halihazırda üç ligi bulunan kadın futbolunda, futbolun sadece bir erkek oyunu olmadığı, herkesin bu sporu yapabilmesi teşvik ediliyor. Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde kurulan Hakkarigücü de, Türkiye kadın futbol ikinci ligde mücadele ediyor. Sedat Şahin yönetmenliğinde ilk gösterimini bu yılki İstanbul Film Festivali’nde yapan ‘Üçüncü Bölgede Hücum Varyasyonları’, Hakkarigücü’nün hikâyesini anlatıyor. Geçen hafta Documentarist’te gösterilen ve ‘En İyi İlk Film Ödülü’ kazanan belgesel vesilesiyle yönetmen Şahin’le konuştuk.

Türkiye’de ‘futbol erkek oyunudur’ diye bir algı var. Hakkarigücü futbolcuları bu algı karşısında kendilerini nasıl görüyorlar?

Aslında bu algı Türkiye’de değil, hemen her ülkede var. Buna karşı bilinçli olduklarını söylüyorlar tabii ama kadınlar, her ne kadar farkında olmasalar da bu algının bir parçası haline geliyorlar. Bunun nedeni ise, derinlere inmiş bir ön kabul. Futbolun nasıl oynandığı, oyunun içindeki bütün jestler erkekler tarafından üretildiği için, oyunu saha içinde daha erkeksi bir şekilde ele aldıklarını görebiliyorsunuz. Kadınlar bu oyunu erkek egemen futbol endüstrisinin dışında kendi varoluşlarına uygun bir biçimde oynamaya çalışıyorlar. Bunu bir bilinçle değil, kadınlık refleksiyle yapıyorlar. Erkeklerde hem maddi, hem de skor odaklı kazanç çok ön planda. Endüstrinin bu yüklemesiyle birlikte insani değerler, işin içerisindeki eğlence oranı, mutlu olma gibi daha hayata yönelik şeyler çok daha geri planda yer alıyor. Bir erkek futbol takımı bir maçtan beş gol yiyip elendiyse, orada tanıştığı insanlarla, nasıl vakit geçirdiğiyle kesinlikle ilgilenmez. Belgeselin çekim süreci boyunca gözlemlediğim kadınlarda bu durum kadınlarda hiç de böyle değil. Yenilse de yarım saat sonra hayat devam ediyor ve sürecin kendisinden daha çok mutlu oluyorlar. Bu durum kadınların dünyaya bakış açılarından, kendi varoluşlarından kaynaklanıyor.

Sedat Şahin. Fotoğraf;: Berge Arabian

Belgeselde, futbolcuların ailelerinin kendilerine destek olduklarını görüyoruz. Bölge halkının takıma bakışı nasıl?

Takımın kurucusu Cemile Hoca’yla röportaj yaparken bu konu üzerine yarım saat konuştuk. Sadece birkaç aile zorluk çıkarmış kızlarının futbol oynaması için, o da takım yeni kurulduğu zamanlarda. Çoğu aile kızlarının futbol oynamasına destek vermiş ve onların önünü açmış. Takımın maçları oynandığında stat epey doluyor, tribünler bir karnaval havasına bürünüyor. Dolayısıyla halkın bakışının olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Erkek futbol maçlarının gerilimi yüksek olduğu, özellikle Yüksekova ve Şemdinli maçlarının çok sert geçtiği söyleniyor ama kadınlarda öyle olmuyor. Antalya’dan, İstanbul’dan takımlar gelip maç yapıyorlar. Yenildikleri, fark yedikleri de oluyor ama maç sonunda rakiplerini alkışlıyorlar ve onları uğurluyorlar. Bu biraz kadının futbolu ele alış şeklinden kaynaklanıyor.

Bölgede yaşayan bir aile, kızlarını seçmelere getiriyor. Kızlarının takıma seçilmesini, oradan da bir fırsat bulup üniversiteye girmesini istiyorlar çünkü bir takımda profesyonel olmak, o takımın lisanslı futbolcusu olmak üniversitelerin beden eğitimi bölümüne seçilmesinde önemli bir katkı puanı sağlıyor. Herkes de bunun farkında olduğu için kızlarına farklı bir yol, bir çıkış noktası bulmak adına destek oluyorlar.

Hakkarigücü, şehirde bir hayli popüler. Messi karakteri şehirdeki herkes tarafından biliniyor. Şemdinli’de yolda yürürken yaşlı bir adam ‘Messi’ diye bağırabiliyor, topun başına geçtiğinde tribünler ‘Messi’ diye tezahürat ediyor. Başlarda biz de bu durumu tuhaf karşıladık ama onlar bunu inşa etmişler, uzun yıllar mücadele ettikçe, oynadıkça herkes tarafından bilinir hale gelmişler. Bölge halkından negatif bir şey görmedik.

Futbolculardan biri, “Biz nasıl ki büyük şehirlere gidiyorsak, onlar da buraya gelmeliler. Önyargılarımızı ancak böyle yıkabiliriz” diyordu. Büyük şehirlerdeki takımların Hakkarigücü’ne dair görüşleri ne yönde?

Bu belgeseli çektiğimiz sırada ülkede barış süreci vardı ve ortam böyle bir iş yapmak için çok müsaitti. Zamanında daha batıdaki takımlar, Hakkari’ye gitmemek için diretmişler ama federasyon ve devlet o dönem bu statüyü yerleştirmek için çaba sarf etmiş ve çok da faydalı olmuş. Bunun neticesinde Antalya, Amasya, İstanbul gibi batı takımları Hakkari’ye gitmiş ve bu maçlar, bazı önyargıların kırılmasına da gerçekten vesile olmuş. Gittiğinizde orada karşılaştığınız tablo, haberlerde takip ettiğiniz gibi olmuyor. İnsanların sosyal hayatı çatışma ortamı gibi değil çünkü şehirden döndüğünüzde geriye onların sizi nasıl ağırladıkları, onlarla nasıl diyalog kurduğunuz kalıyor. Ancak çatışmalı döneme tekrar dönüldüğü için artık bu statü değişti, lig ikiye ayrıldı, doğu takımları kendi, batı takımları kendi aralarında maç yapıyorlar. Liglerin sonunda başka başka illerde play-out ve play-off oynanıyor. Keşke bizim belgeseli çektiğimiz dönemdeki gibi kalsaydı.

Sizin Hakkarigücü’yle tanışmanız nasıl oldu? Belgeseli neden bir başka kadın futbol takımı yerine Hakkarigücü özelinde çektiniz?

Bir arkadaşımın sinema filmi için mekân bakıyorduk Hakkari’de. Orada belgesel ekibindeki Murat’la tanıştık, o bana böyle bir takımdan bahsetti. Ben de bir kadın futbol takımının belgeselini çekmek istedim, tabii burada takımın Hakkari’de olması da ilgimi çekti doğrusu. Hikâyeye başladığımda belgeselin bölgesel, siyasi meseleleri de içereceğini düşünüyordum, bazı önyargılar insanı cezbedebiliyor. Aileleri izin veriyor muydu, feodal bir şehirde nasıl karşılanıyordu gibi aklımda bir sürü soru işareti vardı. Oysa karşılaştığım manzara tüm bu sorularımı çürüttü. Dolayısıyla daha çok kadının futbolu, hayatı nasıl ele aldığına odaklanıp belgeseli bu yönde çekmeye karar verdik. Daha ilk günde belgeselin yol haritasını değiştirdik.

Hakkari, çatışmaların yoğun yaşandığı bir şehir, bölge halkının da politik bir kimliği olduğunu söyleyebiliriz. Bu politize olma hali futbolcuları nasıl etkiliyor?

Bu kadar çatışmalı, siyasi iklimin sert olduğu bir bölgede takımların da bu motivasyonla maç kazanmasını, bu motivasyonla kendisini ifade etmesini beklersiniz ama böyle bir şey gözümüze çarpmadı. Unutulmuş, biraz daha kıyıda köşede kalmış bir bölgeyi temsil ettikleri için o motivasyonları var ama çok düşündüğümüz ya da hayal ettiğimiz kadar sert siyasi motivasyonlarla biraz daha öfkeli düzeyde futbol oynamıyorlar. Bölgenin, ülkenin içinde bulunduğu siyasi iklimin kesinlikle farkındalar. Oturup konuştuğunuzda hepsinin siyasal birikimi var ama maç yaparken, futbol oynarken ya da bir yere giderken oradaki başka alakasız bir bölgede, örneğin Türk milliyetçisi bir bölgede maç yapacağı zaman, bu siyasi iklim farkları ne sahaya ne de saha dışına yansıyor. Bunu bir erkek takım yapsa çok daha sert manzaralarla karşılaşabiliriz. Amedspor örneğinde gördüğümüz gibi... Erkek futbol takımı neden siyasi iklimin olduğu yerde sertken kadınlarda neden değil sorusu çok derin bir analize ihtiyaç duyabilir ama ben bu konuda o kadar bilgi sahibi değilim.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema



Yazar Hakkında