Galataport’ta başka bir dönüşüm mümkün müydü?

Yıllardır konuşulan ‘Galataport’ projesi sonunda başladı ve büyük tartışmaları beraberinde getirdi. İmar izni çıktıktan kısa süre sonra kültür varlıkları olan Paket Postanesi ve Karaköy Yolcu Salonu’nun yıkılmasıyla, 1200 metrelik sahil şeridinde yer alan diğer kültür varlıklarının ve kamuya açık alanların ne olacağı sorusu gündeme oturdu. Endüstriyel alanları da kapsayan bölgede dönüşüm nasıl olmalıydı? Uzmanların temel eleştirisi, Türkiye’deki çoğu dönüşüm projesinde olduğu gibi sürecin kamu değil sermaye odaklı olması.

Kamuoyunda Galataport olarak bilinen, ‘Salıpazarı Kruvaziyer Limanı’ projesi, Fındıklı’daki Deniz Ticaret odası binasından Karaköy iskelesine kadar uzanan bin 200 metrelik sahil şeridini, 100 bin metrekarelik alanı kapsıyor. Proje, ilk olarak ihaleye çıktığı 2005’ten bugüne epeyce tartışıldı; yargıya taşındı, iptal edildi, değiştirilen Kıyı Kanunu’yla süreç tekrar başlatıldı. Neticede 2013’te ihaleyi kazanan Doğuş Grubu ve Bilgili Holding ilk kazmayı geçtiğimiz günlerde vurdu. 

Karaköy Yolcu Salonu’nun yıkılmasıyla Galataport’la ilgili sesler yeniden yükselmeye başladı. Meslek örgütleriyle kent hakkı savunucuları, projenin hem kamuya ait olan sahil şeridini turistik tesislerle kapatacak olmasını, hem de dolgu olarak inşaat temellerine enjekte edilen betonun çevre binaların temellerine zarar vermesini gündeme getirdi. Galataport yetkilileri ise 3 Mart’ta yaptıkları açıklamada, yıkılan kültür varlıklarıyla ilgili yaptıkları açıklamada Karaköy Yolcu Salonu’nun ve Paket Postanesi’nin ‘aslına uygun olarak’ inşa edileceğini söyledi. Açıklamada ayrıca Galata rıhtımının “1900'lerden günümüze hiçbir döneminde olmadığı kadar toplumun erişimi ve kullanımına açılacağı” iddia ediliyor.  

Galataport projesinin kapsadığı alanların bir kısmı da antrepo gibi eski endüstriyel alanlardan oluşuyor. Eskiden sanayi, lojistik, üretim, depolama gibi amaçlarla kullanılmış, ancak artık aynı işlevi sürdüremeyen ve genellikle kent merkezindeki bu yapıların işlevinin ne olacağı sorusu sadece Türkiye’ye özgü değil; dünyanın diğer kentlerinde de tartışılıyor. Dönüşümünde göz önünde bulundurulan kriterlerse genellikle kamu ihtiyacından ve katılımdan ziyade kente sermaye akışının sağlanması oluyor. Atıl endüstriyel alanlarda, kamu ihtiyacını ön plana alan bir dönüşüm mümkün mü sorusunu Cihan Uzunçarşılı Baysal, Gül Köksal ve Korhan Gümüş’e sorduk. 

“Galataport’tan sağlıklı sonuç beklemek mümkün değil”
Doç. Dr. Gül Köksal (Mimar, koruma uzmanı, Kocaeli Üniversitesinden KHK’yla ihraç edilen öğretim üyesi) 

Kentin önemli konumlarındaki yerler zamanla, ihtiyaçlar ve koşullar doğrultusunda iyileştirilebilir elbette, ancak Galataport’ta amacın çok farklı olduğu açık. Amaç, alanın toprak değerini merkeze alarak yeniden imara açmak. Turizm, ticaret amaçlı yeni yapılar inşa etmek ve  kültürel miras, doğal değer, koruma ilkeleri, kamusal yarar gibi hususları da baypas etmenin yollarını bulmak. Galataport örneğindeki en kritik konu şu: bodrum ve yüksek metrekare inşaat yapılmak istendiği için yapılar dört duvar kalacak şekilde yıkılmaktadır. Kısmen dolgu olan bütün bu alan ciddi biçimde betonlaştırılmaktadır. Galataport proje alanın etrafı çevrili ve panolar üzerinde "sahil senin, şehir senin, tarih senin" gibi ifadeler geçiyor. Oysa tüm alanın kamusal kullanıma kapatacak, sermaye yararına dönüştürecek bir proje uygulanıyor.  

“İyi örnek bir elin parmakları kadardır”
Cihan Uzunçarşılı Baysal (kent hakkı aktivisti)

Galataport benzeri eski liman ve rıhtım bölgelerinin dönüşüme uğradığı birçok ‘yıldız proje’ var. Zaten, “dönüşüm belası”nın ilk çıkış noktası da atıl rıhtım/liman bölgelerinin dönüşümleridir diyebiliriz. ‘Neoliberalizmin demir leydisi’ Margaret Thatcher'ın Londra'nın atıl kalan liman bölgesini lüks konut ve ofis projeleri ile bir cazibe merkezine dönüştürerek pazarlaması ile neoliberalizm kentlere de girerek mega projeler vasıtasıyla metalaştırılması süreci başladı. Neoliberalizm, birikimini kentten sağlayınca kabak da kent yoksullarının ve alt gelir gruplarının başına patlıyor. Bu çeşit projeler yakinen incelendiklerinde soylulaştırma, lüksleştirme, kiraları arttırma, çevredeki mülkleri ve yaşamı pahalılaştırma ve yerel nüfusları yerinden etme gibi çeşitli mağduriyetler görmekteyiz. Mesela, Hamburg'un liman bölgesinin muhteşem dönüşümü olarak alkışlanan Hafen City'e karşı Hamburglular ''Bize sormadan yapılan projeyi onaylamıyoruz'' diyerek ve kent hakkı adı altında örgütlenerek ayağa kalktılar. Atıl endüstriyel alanlarda da sermaye merkezli projeler ile karşılaşacağımızı düşünüyorum. Latin Amerika'dan belki umutlu örnekler çıkabilir. Ama iyi örnekler bir elin parmaklarıdır ya da küçük çaplı projelerdir.

“Yatırımcılar son aşamada devreye girmeli”
Korhan Gümüş (mimar) 

Dünyadaki bazı dönüşüm projelerinde önce bir organlaşma oluşturuluyor. Bu organlaşma aşamasında stratejiler tartışılırken yatırımcılar pasif katılımcı. Çünkü ilk aşamada farklı alternatiflerin ortaya çıkması, dönüşümün yalnızca piyasa odaklı olmaması hedefleniyor. Sonraki aşamada, eğer gerekiyorsa, yatırımcılar devreye girebiliyor. İstanbul'da uygulanan dönüşüm modeli ise bunun tam tersi. Hem geçmişte olduğu gibi merkeziyetçi bir şekilde şehir ekonomisini denetim altına alma çabası hakim; hem de devasa bir şehrin son kamusal alanları elden çıkarılıyor. Her şeyden önce bu dönüşüm modeli tartışılmalı. 

Endüstriyel alanların kamusal dönüşüme üç örnek

High Line, New York 

Manhattan’da bulunan,1930’larda endüstriyel depolara yük taşımak amacıyla yerden yükseltilerek inşa edilen demiryolu projesi, 1980’lerden sonra atıl bir alan haline geldi. 1999’da High Line’ın yeşil alan olarak kullanılması için kurulan bir sivil toplum örgütünün çabalarıyla dönüşüm gerçekleşti. 2003 yılında açılan uluslararası yarışma sonucu kazanan proje 2009’da hayata geçti. High Line bugün sazlıklar, koruluklar ve piknik alanlarının kullanıldığı kamusal bir kent parkı. 

Ruhr Bölgesi dönüşüm projesi 

Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde bulunan Ruhr bölgesindeki Emscher alanı, endüstriyel faaliyetler sonucu harabeye dönüşmüş bir alanken Uluslararası Yapı Fuarı Emscher Park, 1999’da buranın nasıl dönüşüme uğrayacağına dair çalışmalar yürüttü. Neticede endüstriyel mirasın da korunduğu 200 hektarlık bir alana yayılan Duisburg-Nord Parkı ortaya çıktı. Proje kapsamında eski bir gazometre Avrupa’nın en büyük yapay dalış merkezi haline getirildi, eski cevher depolama sığınaklarında dağ tırmanışı bahçeleri oluşturuldu, soyu tükenmiş yüksek bir fırın panoramik bir kule haline dönüştürüldü. Proje, hazırlanma sürecinde kamu katılımı gözetilmediği için bazı kent hakkı aktivistleri ve mimarlar tarafından eleştirilse de, Ruhr bölgesindeki bu dönüşüm, eski endüstriyel alanların nasıl dönüştürülebileceğine dair bir örnek teşkil ediyor.  

İzmir Havagazı Fabrikası

Merkezi Glasgow'da bulunan ‘Lanloux and Sons’ fabrikası tarafından 150 yıl önce inşa edilen Alsancak'taki tarihi Havagazı Fabrikası, 1995’te kapatıldıktan sonra atıl hale geldi. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarında 24 bin metrekarelik alanda tescilli yapılar dışında tüm binaların yıkıldı, yerine peyzaj alanları düzenlendi. Fabrika bugün bir kütür sanat merkezi olarak kullanılıyor. 


Kategoriler

Güncel Yaşam



Yazar Hakkında

1987 İstanbul doğumlu. Agos web sitesinin editörü; insan hakları, ifade özgürlüğü, çevre hareketleri, güncel politika ve yaşam haberleri yapıyor.