“Okul, orta sınıf ebeveynlerin pratiklerini yücelten bir kurum”

“Okulların Kurumsal Habitusları İşçi Sınıfından Azınlık ve Göçmen Kökenli Öğrencilerin Eğitim Başarasını Nasıl Etkiliyor: Almanya ve Türkiye Arasında Karşılaştırmalı Bir Durum Çalışması” isimli rapor bugün İstanbul Politikalar Merkezi’nde tanıtıldı.

Mercator-İPM Araştırmacısı ve Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Çetin Çelik tarafından hazırlanan ve Almanya ile Türkiye arasında karşılaştırmalı bir durum çalışması sunan raporun tanıtımı, Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Kenan Çayır’ın moderatörlüğünde gerçekleşti.  

“Yaşayan diller’ projesi merhamet temelli kaldı”

Rapor tanıtımı, Kenan Çayır’ın konuşmasıyla başladı. Kenan Çayır, Türkiye’deki kapsayıcı eğitim (inclusive education) konusundaki sorunların ana sebebinin “milli eğitimin merkeziyetçi yapısı” olduğunu söyledi. 2012’de, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından başlatılan ‘yaşayan diller’ projesiyle başka dillerin de müfredata eklenmesini olumlu bir gelişme olduğunu söyleyen Çayır, projenin yine de sembolik olarak kaldığını belirtti; atılan bu adımların daha çok “merhamet” temelli olduğunu ve farklılıklara kapı aralamanın ciddi bir arka planının bulunmadığını söyledi. 

Çetin Çelik, okulların eşitsizliğine nasıl etki ettiğini araştırdığı karşılaştırmalı çalışmasında Almanya, Bremen’de ve Türkiye, İstanbul’daki göçmen ve etnik azınlık gruplar bulunan iki okula odaklanıyor. 

“Sudan çıkmış balık sendromu”na çözümler 

Çelik, Türkiyeli göçmen çocuklarının yoğun olarak yaşadığı bir bölgede proje okulu ‘Neue Oberschule Gröpelingen’in açılmasıyla bölgede yaşayan öğrencilerin akademik okullara gitme oranının sadece %15’ten %45’e çıktığını belirtti. Göçmen ve işçi sınıfı ailelere mensup çocukların sistem içine dahil edilmesi konusundaki teşviklerden biri de okulda çok dilli eğitim imkanının bulunması. Okul, Almancanın yanı sıra Türkçe ve İngilizceyi diğer anadilleri olarak belirlemiş durumda ve “okuldaki dokümanlar bu üç dilde yazılmakta. Çelik’in araştırmasına göre öğretmenlerin önemli bir kesiminin göçmen ailelere mensup bireyler olması, öğrencileri teşvik eden bir diğer nokta. Neue Oberschule Gröpelingen’in, Almanya’da göçmen ve işçi sınıfı ailelerin çocuklarının yaşadığı ayrımcılığı azaltması sebebiyle önemli bir örnek olduğunu söyleyen Çelik, öğrencilerin Türkçe konuşan öğretmenlerden eğitim almaktan ötürü mutlu olduklarını vurguladı. Veli toplantılarının Türkçe yapılabiliyor olması, Gröpelingen’deki Türkiye kökenli öğrenciler açısından bir diğer önemli nokta. Çetin Çelik, Gröpelingen’deki öğrencilerin karar alma mekanizmalarına dahil olabildiğini, öğretmenler tarafından kendileri için hazırlanan raporlara itiraz edebildiklerini söyledi. Çelik, işçi sınıfı ve göçmen arka plandan gelen bu çocukların yaşadıkları “sudan çıkmış balığa” dönme sendromunun Neue Oberschule Gröpelingen’de kaybolmaya başladığını belirterek habitusların çocuklar üzerindeki etkilerini önemle vurguladı.  

“Müfredat tek dilli ve mono kültürel”

Diğer yandan Çelik, İstanbul’daki ortaokulun “müfredatının tek dilli ve mono kültürel” olduğunu ve derslerin önemli bir kısmının boş geçtiğini söyledi. %95 oranında Kürt öğrencilerden oluşan bu ortaokulda, öğrencilerin etnik ve kültürel kökenlerine herhangi bir gönderme yapılmadığını belirten Çelik, İstanbul’daki ortaokulda çalışan öğretmenlerin üçte birinin sözleşmeli ve deneyimsiz olmasının eğitimde kaliteyi düşüren bir diğer nokta olduğunu belirtti. Türkiye’de yaşanan bu durumun “kapsayıcı değil dışlayıcı eğitim” olduğunu belirten Çelik, öğrencilerin ekonomik ve kültürel arka planlarının göz ardı edilmesi sebebi ile İstanbul’daki çocukların daha çok içine kapanık, sessiz ve hakkını aramaktan uzak olduğunu söyledi.   

Araştırma sonuçlarına göre işçi sınıfı kökenli ailelerden gelen çocukların eğitim süreçlerinde sorunlarla karşılaştığını söyleyen Çelik, “Türkiye’de düşük eğitim performansı gösteren çocukların yaklaşık %70’inin yoksul hanelerden geldiğini” hatırlattı. Çayır, orta sınıf aileler ile işçi sınıfı ailelerin çocuk yetiştirme pratiklerinin önemli farklar barındırdığını belirtti. Orta sınıf aileler, çocuklarını daha çok sosyal aktivitelere yönlendirerek programlı bir sosyalleşme sağlarken; işçi sınıfı arka planlı aileler ise, ekonomik yetersizlikler sebebiyle spontane bir şekilde çocuklarını yetiştiriyorlar. Bu sebeple, işçi sınıfı ailelerin çocukları “okula geldiklerinde bir kısıtlılık duygusuyla ve özgüvensizlikle hareket etmek” durumda kalıyorlar. Çetin Çelik, okulların “orta sınıf ebeveynlerin pratiklerini yücelten orta sınıf bir kurum” olduğunu söyledi. Çelik’e göre, okulların orta sınıf merkezli kurumlar olması, işçi sınıfı ailelerden gelen çocukların “sudan çıkmış balığa” dönüşmesine ve bu sonrasında çocukların okullardan uzaklaşmasına sebep oluyor. 

Araştırmanın İngilizcesine ulaşmak için tıklayınız. 



Yazar Hakkında