Özen Yula ile, annesinin ve babasının hasta oldukları dönemlerde yaşadığı yoğun bakım ortamındaki mahrem anlarından yola çıkarak yarattığı ‘Ân’ı konuştuk.
Çağdaş tiyatroda yerli metin denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Özen Yula, alışılmışın dışında işleriyle izleyiciye unutulmaz anlar yaşatmayı seven bir yazar. Yula’nın İKSV tarafından düzenlenen 20. İstanbul Tiyatro Festivali’nin işbirliğiyle hazırladığı yeni oyunu ‘Ân’, festival kapsamında 19, 21 ve 22 Mayıs’ta izleyenleriyle buluştu. Restorasyonunun ardından ‘Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’ adıyla hizmete giren Notre Dame du Rosaire Kilisesi’nde sahnelenen performans sırasında izleyiciler de oyuncularla birlikte hareket halindeydi. Bir doktoru, iki hemşiresi, iki hasta bakıcısı, altı yatağı ve hastası, hasta yakınları, gerçek yoğun bakım cihazları, gerçekçi atmosferiyle bir yoğun bakım deneyimi sunan ‘Ân’, daha önce benzer bir deneyimi gerçek hayatında yaşayanların ve yaşamayanların üzerinde apayrı etkiler bırakıyor. Can Girgin, Canan Demirli, Deniz Akgündüz, Esin Aslan, Gözde Nur Kuru, Hasan Ali Yıldırım, Hülya Erol, Kaan Songün, Kerem Kupacı, Memetcan Diper, Mehmet Selin Sağdıç, Nazan Diper, Ozan Yılmaz, Ömer Çobanoğlu, Tuğba Eskicioğlu ve Zeyno Eracar’ın rol aldığı oyun 75 dakika sürüyor. Özel bir hastanenin desteğiyle üretilen bu masraflı yapım yalnızca üç kez sahnelendi ama performansın canlı kaydedilen uzun metraj belgeselini görmek çok yakında mümkün olacak.
Özen Yula ile, annesinin ve babasının hasta oldukları dönemlerde yaşadığı yoğun bakım ortamındaki mahrem anlarından yola çıkarak yarattığı ‘Ân’ı konuştuk.
‘Ân’ nasıl bir oyun?
Oyundan çok bir enstalasyonun içinde kurulan hakikat durumu diye bakıyorum ‘Ân’a. Bunun için gerçek bir yoğun bakım ünitesi kuruldu, hayatın hakikatlerinin içine yerleştirildi. Böylece herkesin hayatının bir döneminde tanık olduğu sağlık durumlarıyla ilgili bir yapı oluşturulmuş oldu. Çalışırken, oyunun belgesel filmini de yapmaya karar verdik. Varyete Film’den arkadaşlarla, yönetmen Arda Eminçe’yle işe koyulduk ve filmi de tamamladık.
Burada, farklı anların toplamı, uzatma işareti taşıyan bir ‘Ân’ın şemsiyesi altında bir araya getirildi. Dolayısıyla belki çok farklı zamanlar ve insanlar bir yoğun bakım ünitesinin içinde birbirlerine bağlandı ve aynı ‘ân’a ait kılındı.
Oyundaki hastaları, lenf kanseri, yüksek ateş, yanık, felç gibi hastalıkları oluştururken nelerden esinlendiniz? Medikal anlamda teorik bir yardım aldınız mı?
Pantomim sanatçıları ve alanının saygın isimleri olan tiyatro sanatçılarından oluşan, kalabalık bir oyuncu kadromuz var. Bizden medikal desteğini esirgemeyen Kadıköy Şifa Sağlık Grubu sayesinde mekânın gerçekliği ve ayrıntı zenginliği kuruldu. Tıbbi direktör Okay Bey, Doktor Hüban Hanım, Pazarlama Müdürü Ayşen Hanım, Destek Hizmetler Müdürü Gözde Hanım ve teknik ekibi arka planda hakikaten harikalar yarattılar. Bütün hastalıkları doktorlardan fikir alarak ve yoğun bakım ünitesini ziyaret edip doktor ve hemşirelerle fikir teatisinde bulunarak seçtik.
İzleyicinin bir yoğun bakım ortamını deneyimlemesinin toplumsal bir getirisi var mı? “Ben yaşadım, herkes anlasın” gibi bir duyguyla mı yazdınız?
Bir şeyi yaşamadan anlamayan bir toplumuz. Ne yazık ki yaşayınca anlamayanlarımız daha büyük bir çoğunluğu oluşturuyor artık. Oysa paylaştıkça azalır insanın acısı. Bunu insan olanlar bilir. Paylaşalım istedim. “Hayat zor, onu daha da zorlaştırmayın. İnsanlar sizin için emek harcıyor, yaşatmaya ve yaşamaya çalışıyorlar” demek istedim belki de.
Annenizle yaşadığınız yoğun bakım deneyiminin, babanızın yoğun bakımda kaldığı dönemde faydasını gördünüz mü? Yoğun bakım, hastalıklar, öğrenilebilir şeyler mi?
Biriyle Ankara’da, diğeriyle İstanbul’da yaşadık bunu. Bir noktada, her türlü takibi ister istemez siz yapmaya başlıyorsunuz. Tansiyonuna, oksijenine dikkat ediyorsunuz. Kan tahlili sonuçları neye işaret ediyor, bazı kelimeler hangi anlamlara geliyor, bunlar konusunda âdeta uzmanlaşıyorsunuz. Stajyerler, hemşireler, doktorlar arasında arkadaşlarınız oluyor. Diğer hasta yakınlarıyla duygudaş oluyorsunuz. O günlerde tanıştığım ve halen görüştüğüm arkadaşlarım var.
Oyuncularla buluşmanız nasıl oldu?
Tanıdığım, izlediğim, takip ettiğim oyunculara gittim önce. Zaten arkadaşlarım vardı. Birini vapurda görüp oyunda oynamasına karar verdim. Bir diğerinin sevgilisi arkadaşımdı, yolda karşılaştım onlarla. Bir diğeri başka bir oyunumda, başka bir grupla çalışıyordu. Onun dışında, Zeyno beraber çalıştığım bir arkadaşım. Nazan’a teklif ettim, oğluyla geldiler. Memetcan da çok yetenekli biri; oyunda önemli bir rol aldı. Kerem’i aradım, İzmir’deydi, döndü. Piyatro’da çalışan mimci arkadaşları sonradan tanıdım ve çok sevdim. Onlar da canla başla ve büyük bir disiplinle çalışmalara katıldılar.
Onlar için nasıl bir deneyimdi?
Yoğun bir çalışma dönemi geçirdik. Bu arada elbette zorlanmalar oldu. 75 dakika vücudunuz kasılmış olarak, başka birinin vücudu gibiyken, seğirirken, kaskatı kesilmişken ya da pelte gibiyken, ağzı yüzü bir yana kaymışken, kaslarınıza sahip çıkamazken yatmayı başarmak dünyanın her yerinde saygı duyulacak bir oyunculuktur. Onlar yatıp acı çekerken koşturarak ilaçlarını vermek, kan almak, altlarını temizlemek, ölüyü hazırlamak ve sadece birkaç saniye dinlenebilmek de usta işi oyunculuklar gerektirir. Önce bunun hakkını vermeli.
İzlerken oyuncuların başlarına gidip onlara bakıyorsunuz, bazen dalıp gidiyorsunuz. Ne hissediyorsunuz o anlarda?
Aslında dalıp gitmiyorum. Öncelikle her birinin dirayetine, inanmışlığına ve adanmışlığına hayranlık duyuyorum. Sonra oyunculara dokunup konuştuğumuz tepkileri nasıl verdiklerini kontrol ediyorum. Bir yandan da başkalarından gelmesi olası olan ve bazen gelen tepkilere alışmalarını sağlamaya çalışıyorum. Onun da ötesinde, yanlarında olduğumu hissetmelerini istiyorum. Bu yola beraber çıktık. İnsan sıcaklığı mühimdir, hele de yaptığınız iş tiyatroysa ve 75 dakika boyunca sesinizi, gövdenizi bir yatakta yatan insana ödünç veriyorsanız... Bu nedenle, bütün oyuncularıma, ama özellikle sessizce yatağında hikâyelerini bekleyenlere saygım büyük.
İzleyicinin bir gün, bir şekilde yeniden deneyimleme imkânı olacak mı bu performansı?
Hayır. Bu yapılması çok zor ve çok özel bir işti, ve tam kıvamında yapıldı. Meraklısı seyretti, ilgilenmeyenler kendileriyle meşgul oldular. Onlara da bir şey anlatma derdinde değilim.