Her sahne performansında yitirilenleri hatırlatan Ceylan Ertem, Kasım ayında yayımlanan beşinci albümü ‘Yuh!’ta, Ahmet Kaya, Onno Tunç, Cengiz Tekin, Kul Nesimi, Âşık Mahzuni Şerif, Nejat Yavaşoğulları, Mehmet Güreli ve Yavuz Çetin’den birer şarkı ve iki geleneksel halk şarkısını yorumluyor. Ertem’le ‘Yuh!’ ve hisleri üzerine sohbet ettik.
Yeni
albümünüzle ilgili nasıl değerlendirmeler aldınız?
Genel olarak olumlu yorumlar aldım. Kimse benden böyle bir albüm beklemiyordu. Çok büyük iddiası olan bir albüm değil bu, benden dinleyicilere karışık bir kaset gibi. Tabii ki bir konsepti var; dünya ve memleketle ilgili olarak duyduğum sıkıntıları daha önce harika biçimlerde dile getirmiş birçok müzisyenin şarkılarını yeniden yorumluyorum. Âşık Mahzuni Şerif’in ‘Yuh Yuh’ adlı türküsüyle son buluyor albüm, adını da ondan alıyor. Hepimizin çok yuh çektiğini, çekmek istediğini ve hatta çekmeye doyamadığını biliyorum, ben de öyleyim. Bir ‘cover’ albümü yayımlamakla ilgili çekincelerim vardı ama olumsuz bir tepki almadım. Bu da, samimiyetimin anlaşıldığını gösteriyor bence.
Yeniden yorumlayacağınız şarkıları nasıl seçiyorsunuz?
Çocukken çok dinlediğim ve değer verdiğim müzisyenlerin, bende anısı olan şarkılarını yeniden yorumlamayı tercih ediyorum. Erkin Koray’a çok saygı duyuyorum ancak bende, onun bir şarkısını yeniden yorumlayacak kadar izi yok. Öte yandan, Neşet Ertaş’ın, Gaye Su Akyol’un izi var, o yüzden onların şarkılarını seçiyorum. Sadece popülerlik için yorumlamak yanlış olur, duruma biraz da böyle yaklaşıyorum.
‘Yuh’ bir veryansın aslında. Bunun toplumda nasıl bir algı yarattığını düşünüyorsunuz?
Ben her zaman alkıştan ve birilerini yüceltmekten yanayım. Yuhalamaktan, çekiştirmekten değil. Üreten, barışın ve sevginin yanında olan insanın bunları hak ettiğini düşünüyorum. Öncesini yaşım gereği bilemeyeceğim ama 12 yıldır kimlerin ortalıkta neler yaptığını görüyor ve rahatsız oluyorum. Barış dilinden uzak, kabadayı, hoşgörüsüz ve vicdansız tavrın yuhalanmayı hak ettiğini düşüyorum. Yalnızca politikacılarla ilgili olarak söylemiyorum bunu. Bu kadar karamsar, umutsuz, ‘Yuh’ diye albüm yapacak biri değildim ben. Memleketin hali beni bu duruma getirdi.
Konserlerinizde ‘Son Bakış’ şarkısını yitirdiğimiz canlara ithafen söylüyorsunuz...
Yıllar evvel, Erdal Eren için yazılmış bir şarkı bu. Her konserde, şarkının sonunda, o günlerden bugüne, Hrant Dink’ler, Uğur Mumcu’lar, Ali İsmail Korkmaz’lar, Değer Deniz’ler, Özgecan’lar, kim varsa adını sayıyoruz ve ne yazık ki bu liste bitmiyor. Türkiye’de çabuk unutmak gibi bir huy var. Unutmayalım diye sayıyorum. Abdullah Cömert’in ailesi mahkeme salonuna yalnız gitmesin, Soma’yı, Ankara'yı, Suruç’u, Cizre’yi, Dağlıca’yı unutmayalım diye. Bu ağıdın ardına isimleri sıralamaktan, konserlerde dinleyicilerle birlikte şarkı söylerken gözyaşı dökmekten yoruldum. Bu ayrıştırıcı dilden, tavırdan, örümcek beyinlilikten, çirkin taraflılıklardan yoruldum. Ancak ötekileştirmekten yorulmayan, çok büyük bir çoğunluk var ve ben bu çoğunluğun içinde yaşamaktan utanıyorum. Yıllardır evine gittiğim, çayını içtiğim, simidini yediğim kadın öğretmen ablalarım soruşturmaya alındı. “Oluk oluk kan akıtacağız” diyen bir mafya babası sokaklarda gezerken, bu durum bizim kalbimizi kırmasın da kimin kalbini kırsın?
Türkiye’de politik şarkılar yapan sanatçılar sizce rahat mı?
Ahmet Kaya belki rahat değildi ama Aynur çok mu rahat? Kürt olduğu için tepki alabiliyor bu ülkede. Edip Akbayram’lar, Zülfü Livaneli’ler söyleyebilmiş. İstanbul’da belki olmadı ama, ben de politik bir şarkı söylediğimde Anadolu’nun herhangi bir şehrinde bardak altlığı mı atılmadı, sus işareti mi yapılmadı, çekip gidenler mi olmadı... Ne Aynur’un, ne Ahmet Kaya’nın, ne Selda Bağcan’ın, ne de Âşık Mahsuni’nin umurunda olmuş bunlar. Biz doğru bildiğimiz şeye çekinmeden devam etmek zorundayız. Bir zamanlar Onno Tunç’a veya Arto Tunçboyacıyan’a daha mı çok saygı duyuyorlardı? Sosyal medyada bir Arto Tunç videosu paylaştığımda, yazılan yorumlardan dolayı silmek durumunda kaldığımı hatırlıyorum. Sosyal medya ve internet yoluyla kendi adını ve kimliğini gizleme şansı bulan insanlar yüzünden hepimiz daha fazla hakarete uğruyoruz. Ben hâlâ çok rahat olunabildiğini sanmıyorum.
‘Politikacılar kadın bedeninden elini ve dilini çeksin’
‘Özgecan Yasası’nın çıkmasını istiyoruz öncelikle. ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız’ platformuyla çalışıyorum. Geçtiğimiz aylarda çok sevdiğimiz Değer Deniz’i tecavüz ve cinayete kurban verdik. Bu vahşeti yapan şahıs 17 yaşında olduğundan, muhtemelen indirim alacak. Erdal Eren'in yaşını, onu asmak için büyütmüşlerdi. Çok yaralıyım. O günden beri hiçbirimiz iyi değiliz. ‘Kadın’a ilişkin algı çok çirkin. Televizyon dizilerinden, gazetelerdeki dillere kadar böyle. Değer Deniz için “Yalnız yaşayan şarkıcı evinde ölü bulundu” diye haber yapabiliyorlar. “Eşinden boşanmak isteyen” diyorlar ya da. Eğer Özgecan’ımız o araca bindiğinde makyajlı veya alkollü olsaydı bu kadar sahiplenilmeyecekti. Bütün kadınları sahiplenmek zorundayız. Politikacıların da ellerini ve dillerini kadın bedeninden çekmesini diliyorum.
Dinleyicilerle nasıl bağ kuruyorsunuz?
Hintli müzisyenlerin ve öğretilerinin bir felsefesi vardır. Hint müziğinde, sanki yarım saat boyunca bir enstrümanın akort edilişini dinlersiniz. Batı’da insanlar enstrümanlarını kendilerine akort ederken, Doğu’da insanlar enstrümanlarına akort oluyor. Doğu’ya ve oradaki kültüre duyduğum saygıdan olsa gerek, ben şarkıya, müziğe ve o âna akort olmaya çalışıyorum. Şarkı söylerken fazla teatral olduğumu düşünenler olabilir. Ben de izlediğimde bazen çok şaşırıyorum ama hayatım boyunca peşinden koştuğum şey bu – katalizör, yani herhangi bir aracı kullanmadan o müziğin içine girebilmek. İyi bir müzik dinleyicisi olmaya çalışırken, farkına varmadan, iyi bir icracı olmaya başlamış olabilirim. Bu, dinleyiciyi çok yakındayken etkiliyor; ben de onlardan etkileniyorum. Bazen karşılıklı olarak gözyaşlarımızı tutamadığımız oluyor. Her konserin bir deneyime dönüşmesi iki taraf için de çok keyifli. İyi dinleyici, sahnedeki grubun elemanı gibidir. Nasıl ki bir grubun elemanı kötü çaldığında bütün grup etkileniyorsa, dinleyici dinlemiyor ve konuşuyorsa, orada değilse, müzik dinleme adabından habersizse, sahnedeki müzik de iyi olmuyor. Grubumuzun elemanı gibi davranan dinleyicilere teşekkür ediyorum. Biz, onlar sayesinde bu kadar müziğin içinde olabiliyoruz.